Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni Paradigmalar
Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Dîvan Toplantıları serisinin Aralık ayı programında, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Köse ile “Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni Paradigmalar” konulu sunumu çerçevesinde modernlik ve din meselesi tartışıldı. Ali Köse, sunumuna, çalıştığı asıl disiplin din psikolojisi olmasına rağmen son zamanlardaki çalışmalarının din sosyolojisi ve kısmen din antropolojisine odaklandığını belirterek başladı. 2000 yılında katıldığı Uluslararası Din Sosyolojisi Kongresi’nin ertesinde, son dönem Amerikan sosyolojisinde gittikçe artan biçimde dillendirilen ve modernleşmenin kaçınılmaz olarak sekülerleşmeye, dinden uzaklaşmaya yol açmayacağını savunan görüşün Türkiye’ye aktarılmadığı kanaatine vardığını ve bunun üzerine bu konuyla daha derinlemesine ilgilenmeye başladığını ifade etti. Ardından sekülerizmin tarihsel seyrinin genel bir değerlendirmesini yapan Köse, Avrupa modernizminin kökeni olarak bilimsel devrimin ve Aydınlanma döneminin etkisini değerlendirdi. Kopernik’in insan-evren, Darwin’in insan-tabiat ve Freud’un insan-insan ilişkilerinde din-merkezli izahları altüst eden, dinin bu alanlardaki otoritesini alaşağı eden yaklaşımlarını ve August Comte, Durkheim ve Nietzche gibi düşünürlerin din sosyolojisi üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Son dönem Amerikan din sosyolojisinin ise bu “kurucu baba”ların geliştirdiği, bilimin ilerlemesiyle insanların tabiatüstüne inançlarının azalacağı ve dinin kurumsal, bireysel ve toplumsal düzeyde ortadan kalkacağı yönündeki sekülerleşme tezlerinin yanıltıcı ‘dogma’lar olduğunu ileri sürdüklerini söyledi. 1960’lı yıllarda sekülerleşme paradigmasını savunan fakat daha sonra savunageldiği klasik teorinin eleştirisini yapmaya başlayan Peter Berger’in önderlik ettiği son dönem eleştirel sosyologların, klasik sosyolojinin “bilgiye dayanmayan inanç sistemi” olarak tarif ettiği dinin yerine, dinin lineer ilerleme sonucu yok olmak zorunda olduğu tezine yaslanan bir dogma tesis ettiğini, fakat bu dogmanın hakikati yansıtmadığını ve aslında sekülarizmin evvelce hiç olmadığı kadar ric’atte olduğunu savunduklarını aktardı. Asıl calib-i dikkat olan ve dolayısıyla sosyolojinin asıl konu edinmesi gereken meselenin, dindarlığın hâlâ yaşaması değil, sekülerliğin ortaya çıkışı olduğunu, çünkü dindarlığın insanlık tarihi boyunca var olduğunu, fakat din-dışılığın bu tarihî akışı kıran bir yenilik olduğunu ifade etti. Yeni paradigmanın klasik sekülerleşme tezini eleştirdiği en önemli hususlardan biri olarak Köse, klasik sosyolojinin dindarlığı ölçme parametrelerinin yetersizliğine değindi. Son dönem eleştirel yaklaşımların, kiliseye devam oranı, ölüm sonrası hayata inanıp inanmama oranı gibi değişkenlerin insanların dinle ve kutsalla kurdukları ilişkilerin niteliğini belirlemekten uzak olduğunu, kutsala ve metafiziğe inancın gazetelerde çıkan fal ve burç yorumlarına rağbet gibi çok daha günlük hayata sinmiş pratiklerden okunabileceğini ileri sürdüklerini belirtti. Jeffrey Hagen’ın sekülerleşme tezinin kutsallıktan arındırılması derken de bu noktaya işaret ettiğini söyledi. Köse, bu çerçevede, modernliği Batı ve Kuzey Avrupa’nın tarihsel tecrübelerine bağımlı olmaktan çıkaran alternatif modernlikler ya da çoklu modernlikler olarak anılan literatürü de kısaca değerlendirdi. Yeni geliştirilen “Lego teorisi”ne göre ise insanların dinlerle kurdukları ilişkilerin artık piyasa benzeri bir mekanizma içerisinde gerçekleştiğini, değişik dinî inanç sistemlerinin değişik parçalarını sentetik olarak biraraya getirerek melez inanışlar vücuda getirmekte ve melez kutsallıklar türetmekte olduğunu savunduklarını ifade etti.
Sunum sonrasında, modernleşme ve dindarlık ilişkisi üzerine değişik perspektifleri ortaya koyan yorumlar ve sorularla toplantı sona erdi.