Ankara’dan Taşralı’ya Kuyucaklı Yusuf’dan Tutunamayanlar’a: Romantik Anti-Kapitalizm Melankoli ve Çelişki: Eleştirel Bir Bakış

Paylaş:

Ya­kup Kad­ri, Nu­ret­tin Top­çu, Sa­ba­hat­tin Ali ve Oğuz Atay… Türk ede­bi­ya­tı­nın ve hat­ta Türk dü­şün­ce­si­nin bu önem­li dört is­mi, Mi­mar Si­nan Gü­zel Sa­nat­lar Üni­ver­si­te­si Sos­yo­lo­ji Bö­lü­mü’nde dok­to­ra ça­lış­ma­la­rı­na de­vam eden Fı­rat Mol­la­er’in Ma­yıs ayı Tez­gâh­ta­ki­ler top­lan­tı­la­rı için sun­du­ğu “An­ka­ra’dan Taş­ra­lı’ya Ku­yu­cak­lı Yu­suf’dan Tu­tu­na­ma­yan­lar’a: Ro­man­tik An­ti-Ka­pi­ta­lizm Me­lan­ko­li ve Çe­liş­ki Eleş­ti­rel Bir Ba­kış” ad­lı ça­lış­ma­sın­da kap­sam­lı bir şe­kil­de ele alın­dı. Mol­la­er, bu ro­man­la­rı ro­man­tik an­ti-ka­pi­ta­lizm çö­züm­le­me­si bağ­la­mın­da ele al­ma­ya ça­lış­tı. Mol­la­er bu çö­züm­le­me için teo­rik ola­rak Ge­org Lu­kacs’ı ve He­gel’i te­mel al­mak­ta. Lu­kacs’a gö­re ro­man, öz­ne-nes­ne, iç-dış gi­bi par­ça­lan­mış­lı­ğın ol­ma­dı­ğı bir za­ma­nı anan, mo­dern ça­ğın par­ça­lan­mış­lı­ğı­na, gö­re­li­ği­ne kar­şı tep­ki­yi oluş­tu­ran, bü­tün­lük­çü­lü­ğü kur­ma­ya ça­lı­şan bir ede­bî bi­çim­dir ve do­la­yı­sıy­la da aş­kın yurt­suz­lu­ğun, aş­kın yurt­suz­lu­ğa ağı­tın ifa­de­si­dir. Bu ele alış tar­zı ise bi­zi, bu par­ça­lan­mış­lı­ğı aş­ma­ya ça­lı­şan ro­man­tik an­ti-ka­pi­ta­list bir ter­ki­be gö­tür­mek­te­dir: Par­ça­lan­mış bir çağ­da bu par­ça­lan­mış­lı­ğa kar­şı ve­ril­miş bir ce­vap. He­gel ise, şi­ir ile ne­sir ara­sın­da bir ay­rım ya­pa­rak, şi­i­rin he­nüz do­ğay­la ara­sı­na me­sa­fe koy­ma­mış, ken­di bi­lin­ci­ne var­ma­mış ge­ist, dün­ya­nın öz­ne-nes­ne ola­rak bö­lün­me­miş bir ça­ğı­na ait ol­du­ğu­nu; nes­rin ise, par­ça­lan­ma­la­rın ve gö­re­li­lik­le­rin do­la­yı­sıy­la ken­di bi­lin­ci­ne var­mış ge­is­tin za­ma­nı­nın ede­bî ürü­nü ol­du­ğu­nu id­di­a eder. Bu an­lam­da ilk ola­rak An­ka­ra ve Taş­ra­lı ro­man­la­rı­nı kar­şı­lık­lı ola­rak mu­ka­ye­se eden Mol­la­er’e gö­re, Ya­kup Kad­ri’nin An­ka­ra’sı dev­le­ti (sis­te­mi) içer­den eleş­tir­di­ği ve cum­hu­ri­yet ide­olo­ji­si­nin Ha­ber­mas­çı an­lam­da ta­mam­lan­ma­mış bir pro­je ol­du­ğu­nu di­le ge­tir­di­ği oran­da ro­man­tiz­min ci­sim­leş­me­si­dir. Top­çu’nun Taş­ra­lı’sı ise, ro­man­tik an­ti-ka­pi­ta­liz­min ci­sim­leş­miş bir ör­ne­ği­dir. Ya­kup Kad­ri, rea­list (eleş­ti­rel) bir Ke­ma­list’tir ve ona gö­re yan­lış gi­den bir şey­ler var­dır. Son­ra­dan gör­me, tü­re­di bir sı­nı­fın, ya­ni adab-ı mu­aşe­ret ki­tap­la­rı­na har­fi­yen uy­ma­ya ça­lı­şan sı­nıf­la­rın, Cum­hu­ri­ye­tin baş­lan­gı­cın­da­ki o az­mi or­ta­dan kay­bol­muş­tur ve ya­zar tam da bu yoz­laş­ma­ya sis­tem içi bir eleş­ti­ri ge­tir­mek­te­dir. Top­çu için ise, da­ha fark­lı bir kül­tü­rel or­tam­dan gel­di­ği için so­run da­ha ya­pı­sal ve de­rin­dir. Top­çu’nun eleş­ti­ri­si, mo­der­niz­me kar­şı top­lum­sal ve ah­lâ­kî mu­ha­le­fet­le­ri de içe­ren, ka­pi­ta­liz­min yoz­laş­tır­dı­ğı da­ha eşit­lik­çi ce­ma­at de­ğer­le­ri­ne kar­şı du­yu­lan öz­lem­den kay­nak­la­nan bir taş­ra­lı tep­ki­si­dir. Top­çu’da hem ce­ma­at duy­gu­daş­lı­ğı­nın hem de yurt­taş­lı­ğın za­yıf­la­dı­ğı de­rin bir öf­ke ve me­lan­ko­li du­ru­mu söz ko­nu­su­dur. Top­çu, Ya­kup Kad­ri’nin ak­si­ne yer­siz-yurt­suz bir tip­tir ve bu da onun ya­şa­dı­ğı so­ru­nun tam da on­to­lo­jik bir düz­lem­de te­za­hür et­ti­ği­ni gös­te­rir.Mol­la­er’e gö­re, Sa­ba­hat­tin Ali için de so­run Top­çu’da ol­du­ğu gi­bi da­ha de­rin­dir. Çün­kü Ke­ma­lizm “köy­lü mil­le­tin efen­di­si­dir” gi­bi söz­ler et­me­si­ne rağ­men ağa­lar­la it­ti­fak kur­mak­tan da çe­kin­me­yen bir ide­olo­ji­dir. Do­la­yı­sıy­la Ke­ma­lizm Sa­ba­hat­tin Ali için de me­sa­fe­li du­rul­ma­sı ge­re­ken bir nok­ta­da dur­mak­ta­dır. Mol­la­er’e gö­re bu­ra­da önem­li olan Top­çu’nun Sa­ba­hat­tin Ali’ye kar­şı olan il­gi­si­dir. Bu il­gi­nin ne­den­le­ri, halk­çı­lık ide­olo­ji­si­nin or­tak­laş­tır­dı­ğı yer­ler, ta­rih­sel ve po­li­tik ola­rak ke­si­şen söy­lem­le­rin var­lı­ğı, teo­rik ve fel­se­fî te­mel­le­rin ör­tüş­me­si ve son ola­rak her iki­si­nin de ta­rih­sel fa­il nok­ta­sın­da ka­ram­sar ol­ma­la­rı­dır. Bu son nok­ta as­lın­da her iki ya­za­rı da ro­man­tik an­ti-ka­pi­ta­lizm bağ­la­mın­dan uzak­laş­tı­ran bir an­la­ma sa­hip ol­ma­sı nok­ta­sın­da önem­li­dir. On­lar için ce­ma­at sar­hoş­tur ve bu an­lam­da yer­yü­zün­de gö­rül­me­yen iyi­lik­le­ri bu­ra­da kur­ma­ya ça­lış­ma sev­da­sı­na ka­pıl­ma­ma­lı­dır in­san. Do­la­yı­sıy­la da bu ka­ram­sar tu­tum on­la­rın mu­ha­lif­li­ği­ni ze­de­le­di­ği oran­da an­ti-ka­pi­ta­list ta­hay­yül­den uzak­laş­tır­mak­ta­dır.Mol­la­er son ola­rak da Oğuz Atay’ı ele al­dı. Ona gö­re Atay’ın Tu­tu­na­ma­yan­lar’ı özün­de taş­ra­lı özel­lik­ler ba­rın­dır­mak­ta­dır: Köy­den şeh­re ka­çıp ge­len fa­kat tu­tu­na­ma­yan bir tip. Taş­ra­lı­lar se­fa­le­tin kül­tü­rü­nü tem­sil et­mek­te­dir. Teh­li­ke­li Oyun­lar’da­ki Son Ye­mek bö­lü­mün­de Atay, taş­ra­lı­la­rın yap­tı­ğı te­olo­jik bir ko­nuş­ma­yı ak­ta­rır oku­yu­cu­ya. Ve gün­lü­ğü­ne düş­tü­ğü not­ta, bu pa­ro­di­nin, sem­bo­lik ola­nın öte­sin­de bir ger­çek­li­ğe sa­hip ol­du­ğu­nu be­lir­tir. Çün­kü Atay’a gö­re, bu ger­çek­lik dün­ya­ya dö­nük, zevk­siz bur­ju­va­la­rın ve­re­me­ye­ce­ği bir can­lı­lık ba­rın­dır­mak­ta­dır için­de: Se­fa­le­tin renk­li­li­ği. Atay bu il­gi­yi sa­mi­mi, sos­yal­leş­tir­me sü­reç­le­ri­ne kar­şı çı­kan bir ken­di­lik ola­rak ad­lan­dır­dı­ğı oran­da, Mol­la­er için bu tep­ki tam da ro­man­tik an­ti-ka­pi­ta­list bir tep­ki ola­rak an­la­şıl­ma­lı­dır. Atay için, akıl tu­tu­cu sev­gi ise ile­ri­ci­dir ve bir adım da­ha ile­ri gi­de­rek (ki bu bir epis­te­mo­lo­jik te­la­fi­dir) bu iki­si­nin de üs­tün­de bu­lu­nan hik­met ise, ol­sa ol­sa do­ğay­la ara­sı­na tam ola­rak me­sa­fe koy­ma­mış taş­ra­lı­da bu­lu­na­bi­le­cek bir has­sa­dır. Bu son adım ise Top­çu’nun Berg­son’dan dev­şir­di­ği sez­gi­ci­ği ile Atay’ı yan ya­na ge­tir­mek­te­dir.Bu­nun­la bir­lik­te dik­ka­te edil­me­si ge­re­ken bir ikin­ci nok­ta da­ha var­dır. Oğuz Atay Bir Bi­lim Ada­mı­nın Ro­ma­nı ad­lı ya­pı­tın­da er­ken Cum­hu­ri­yet dö­ne­mi­nin bi­lim­sel reh­ber­li­ğin­de di­le gel­miş bir ti­pi an­la­tır. Bu­ra­da an­la­tı­lan ti­pi var kı­lan Ke­ma­lizm, he­nüz res­mi­yet, ha­ma­set ve bir bas­kı ara­cı­na dö­nüş­me­miş, yok­sul hal­kı ka­ra ek­mek­ten kur­ta­ran Ke­ma­lizm’dir. Bu Ke­ma­lizm tas­vi­ri ise tah­min ede­bi­le­ce­ği­niz gi­bi, tıp­kı Ya­kup Kad­ri’de ol­du­ğu gi­bi ro­man­tik di­lin var olu­şu­nu or­ta­ya koy­mak­ta­dır. Ro­man­da sos­yal­leş­me me­ka­niz­ma­la­rı­na di­re­nen, ken­di­si gi­bi olan -Top­çu’nun ke­li­me­le­riy­le söy­le­ye­cek olur­sak, mil­let mis­tik­le­ri­ne ben­ze­yen- ve so­nun­da mo­dern kül­tür­de­ki çe­liş­ki­le­re iti­ra­zı­nı gös­te­re­cek bir şe­kil­de in­ti­har eden Tu­tu­na­ma­yan­lar’ın baş­ki­şi­si Se­lim Işık’ın tam kar­şı­sın­da; ken­di ka­de­ri­ne bı­ra­kıl­mış, taş­ra­dan ge­le­rek ace­mi­lik­ten ve ço­cuk­luk­tan kur­tul­mak su­re­tiy­le bi­li­min hiz­me­ti­ne gi­ren ri­ya­zi­ye­ci olan Mus­ta­fa bir­bi­ri­nin zıt­tı iki ti­pi an­lat­mak­ta­dır. Bu ikin­ci tip ise, Ya­kup Kad­ri için söy­le­di­ği­miz gi­bi, ro­man­tik an­ti-ka­pi­ta­list te­ma­la­rın or­ta­dan kalk­tı­ğı bir nok­ta­ya doğ­ru gö­tür­mek­te­dir bi­zi. Bu ise tek­rar ede­cek olur­sak, bir yan­dan Ke­ma­lizm’i bit­me­miş bir pro­je ola­rak gör­me­nin ge­tir­di­ği, bir yan­da ise ta­rih­sel fa­il­lik so­ru­nu bağ­la­mın­da öte­le­nen mu­ha­le­fe­ti an­lat­tı­ğı oran­da, ele alı­nan in­san­la­rın ro­man­tik an­ti-ka­pi­ta­list nü­ve­le­ri­ne za­rar ver­mek­te ve on­la­rın sis­te­me ek­lem­len­me­le­ri an­la­mı­na gel­mek­te­dir.Oğuz Atay için söy­le­ne­cek son söz ise, Mol­la­er’e gö­re, onun iro­ni kav­ra­mı­nın, ha­ki­ka­ti ka­pı dı­şa­rı eden bir tu­tu­ma denk gel­di­ği oran­da bir kez da­ha Atay’ın ro­man­tik an­ti-ka­pi­ta­list te­ma­yül­den uzak­la­şa­ca­ğı­nı be­lirt­me­si­dir. Çün­kü ro­man­tik an­ti-ka­pi­ta­list son ker­te­de ha­ki­kat için ya­nan bi­ri­si­dir; oyu­na ta­kı­lıp ka­lan de­ğil. Bu an­lam­da Mol­la­er’e gö­re, bü­tün bu tar­tış­ma­lar­dan eğer bir so­nuç çı­ka­rı­la­cak­sa, çev­re­de yer al­ma­nın ken­din­den men­kul bir de­ğer ta­şı­ma­dı­ğı­nın ka­bul edil­me­si ola­ca­ğı­nı ha­tır­lat­ma­sı­dır. Çev­re­de ol­mak (en azın­dan) an­ti-ka­pi­ta­list bir kav­ram­sal­laş­tır­ma için yet­me­mek­te­dir.Teo­rik te­mel­ler (Lu­kacs ve He­gel’e da­ya­nan an­ti-ka­pi­ta­list öz) ve ki­şi­ler ara­sı mu­ka­ye­se­le­rin çö­züm­le­me bi­rim­le­ri ba­zı nok­ta­lar­da iyi for­mü­le edil­me­miş ol­ma­sı­na rağ­men, Mol­la­er’in ça­lış­ma­sı ge­rek ele alı­nan ki­şi­ler ge­rek­se te­mel ola­rak alı­nan mo­tif­ler­le (an­ti-ka­pi­ta­list te­ma, çev­re-mer­kez iki­li­ği ve ta­rih­sel fa­il so­ru­nu) tak­di­ri ve il­gi­yi hak eden bir yer­de du­ru­yor.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir