Avrupa-Akdeniz Ortaklığının Türk Dış Ticaretine Etkileri ve Türk Dış Ticaretinin Bölgedeki Etkinliği
Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi’nin TEZAT başlıklı özel oturumlarının Mayıs ayı konuğu Neslişah Tok’tu. Tok, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Politikası Bilim Dalı’nda hazırladığı “Avrupa-Akdeniz Ortaklığının Türk Dış Ticaretine Etkileri ve Türk Dış Ticaretinin Bölgedeki Etkinliği” başlıklı yüksek lisans tezini sundu.Tok, konuşmasına tezin içeriği hakkında bilgi vererek başladı. Tok, çalışmasıyla Avrupa-Akdeniz Ortaklığı sürecini incelemek, bu sürecin Türk dış ticaretine etkilerini ortaya koymak ve Türkiye’nin Akdeniz bölgesindeki ticarî etkinlik potansiyelini göstermeyi amaçladığını vurguladı. Çalışmanın giriş bölümünde tez ile ilgili nasıl bir yöntem izlediğini aktardığını belirten Tok, tezin ana gövdesinin “Avrupa Birliği ve Avrupa-Akdeniz Ortaklığı”, “Avrupa Birliği, Akdeniz Havzası ve Türkiye’nin Dış Ticareti”, “Türkiye’nin İçinde Bulunduğu AB ve Diğer Uluslararası Ekonomik İşbirliği Hareketleri, Avrupa-Akdeniz Ortaklığının Türk Dış Ticaretine Etkileri ve Türk Dış Ticaretinin Bölgedeki Etkinliği” başlıkları altında üçe kısımdan oluştuğunu söyledi.Tok’un bu genel çerçeve içinde değindiği konuları kısaca şöyle özetleyebiliriz: AB’nin siyasî ve ekonomik konumu; Avrupa-Akdeniz Ortaklığı projesinin amacı, gelişimi ve karşıt faktörleri; AB, Akdeniz ülkeleri ve Türkiye’nin dış ticaret ilişkileri, söz konusu ilişkilerin Türkiye-AB ilişkilerindeki gelişmelerden, dalgalanmalardan nasıl etkilendiği. Tok’un diğer dikkat çektiği nokta ise Gümrük Birliği ile Avrupa-Akdeniz Ortaklığının çatışan yönleridir.Tok, Avrupa-Akdeniz Ortaklığının, Avrupa kıtasında oluşturulan ekonomi temelli güvenlik, düzen ve refahın korunabilmesi ve sürdürülebilir kılınabilmesi amacıyla güvenlik temelli bir politika olduğunu vurguladı. Akdeniz’in kuzeyi ve güneyi arasındaki zenginlik farkının, güneyde hızla artan ve kuzeyde azalan nüfusun etkisiyle ilerde daha da önemli boyutlara varacağı tahmin edilmektedir. Bölgedeki siyasî istikrarsızlık, ekonomik azgelişmişlik ve işsizliğin tetiklediği terörizm, uyuşturucu ticareti, silah ve insan kaçakçılığı gibi sebeplerle Avrupa’ya sürekli artan göçler, AB için ciddi bir tehdit unsurudur. AB’de mevcut olan işsizlik sorunu, bölgeden gelen kaçak işçilerin ucuz işgücü olarak piyasaya girmesiyle her geçen gün daha da artmaktadır. Bu durumun en büyük tehlikesi ise, Avrupa’daki aşırı milliyetçi akımları ve ırkçı grupları güçlendirmesidir. Avrupa-Akdeniz Ortaklığı bu tehditlerden kaynaklanan bir projedir. Avrupa Birliği, kendi güvenliğini sağlamak için sistemli bir programla yakın çevresini düzenlemeye, etrafında güvenli bir alan oluşturmaya çalışmaktadır. Yani, sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırların ötesindeki tehditleri bertaraf etmeyi planlamaktadır.Bu güvenlik kaygısının giderilmesi için hazırlanan projelerden ekonomik uzantısı olan Avrupa-Akdeniz Ortaklığı, 2010 yılında Cezayir, Fas, Tunus, Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin Yönetimi, İsrail ve AB ülkelerinin dahil olacağı bir serbest ticaret alanı kurmayı hedeflemektedir. Tok, bu projede Türkiye’nin konumunun belirsizliğine dikkat çekti. AB üyesi olmayan Türkiye’nin projeyi kapsayan diğer tüm üyelerden farklı olarak AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten ve Gümrük Birliğini tamamlamış tek ülke olduğunu vurgularken, Ankara’nın ortaklık masasının hangi tarafında oturacağı sorununun devam ettiğine dikkat çekti. AB, Türkiye’nin Kuzey Afrika ve Yakındoğu ülkeleriyle aynı tarafta bulunmasını isterken, Türkiye, Gümrük Birliği nedeniyle masanın AB tarafında oturmak istemektedir.Ortaklığın yol alan fakat bir ölçüde motivasyonunu kaybetmiş bir proje olduğunu belirten Tok’a göre, gerek AB’nin projenin gerektirdiği hassas ve ciddi yaklaşımı uygulamada sergilememesi, gerekse Akdenizli ülkelerin projeyi yeni sömürgeci bir yaklaşım olarak görmesi ve sahiplenmemesi yüzünden istenilen düzeyde bir ilerleme sağlanamamıştır. Bu nedenle 2010’da oluşturulması hedeflenen serbest ticaret bölgesinin gerçekleşebilmesi oldukça zordur.Dış ticaret ve üretim yapısıyla bölge ülkelerinden ziyade AB üyesi ülkelere benzeyen Türkiye’nin Akdeniz havzasındaki ticaret potansiyeli mevcut hacmin çok üzerindedir. Ortaklıktaki farklı konumundan ötürü vergi geliri ve pazar kaybına uğrayan Türkiye’yi, bölgedeki stratejik avantajlarını etkin politik araçlara çevirerek farklı açılımlar yakalama ve ticaretini arttırma potansiyeline sahip bulan Nikolas Sarkozy’nin Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Türkiye’ye Akdeniz Birliği liderliğini teklif etmesi ile tartışmaların yükseldiği bir döneme rastlayan bu çalışmasında Tok, Akdeniz projesinin artılarını ve eksilerini dış ticaret perspektifinden ele aldı. Soru-cevap kısmında Akdeniz ülkelerinin AB ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarını Türkiye ile neden imzalamak istemedikleri ve Türkiye’nin muhtemel kazanç ve kayıplarının neler olacağı üzerine verimli bir tartışma yapıldı.