Contemporary Politics of Secularism in Western Plutocracies
Küresel Araştırmalar Merkezi’nin Nisan ayı Özel Etkinlik programının konuğu Leeds Üniversitesi öğretim görevlilerinden Dr. Bobby Salman Sayyid idi. “Contemporary Politics of Secularizm in Western Plutocracies” (Batı Çoğulculuğunda Çağdaş Sekülarizm Politikası) başlıklı sunumunda sekülarizmin, ulus-devlet, demokrasi, çoğulculuk gibi kavramlarla olan ilişkisi üzerinde duran Sayyid, ayrıca bu bağlamda gerek Avrupa ve Amerika’da gerekse İslâm dünyasında yaşayan Müslümanların yüzleştikleri teorik ve pratik sorunlara da değindi. Özellikle ulus-devletin bireylerin kimliğini belirleyen önemli bir unsuru olan vatandaşlık olgusunun Müslüman kimliği açısından dikkat edilmesi gerektiğine vurgu yaptı.Sekülarizm savunucularının, sekülarizmin neden daha iyi olduğu konusundaki üç temel iddiasını dile getirerek sözlerine başlayan Sayyid bu iddiaların üç ana kategoride ele alınabileceğini ifade etti.Epistemolojik Bağlam: Bu bağlamdaki iddianın temel varsayımı seküler epistemolojik çerçevenin daha iyi bilgi, daha iyi bilim ve daha iyi bir dünyaya imkân tanıdığıdır. Dinî düşüncenin olan bitenin nedenleri üzerinde düşünmeye imkân tanımamasının aksine, seküler düşünce bunu teşvik ederek anlayışınızı güçlendirir ve daha üretici olmanızın önünü açar. Buna en iyi örnek de Avrupa’dır; kilisenin bilgi üzerindeki otoritesi kırıldıktan sonra Avrupa ilerlemeyi başarabilmiştir.Sivik (Toplumsal) Bağlam: Seküler düşünce insan doğasını temel referans kaynağı saydığı için doğası gereği barışçıdır. Aynı türden şeylerin arasındaki farklılıklara müsamaha göstererek çatışmayı engeller ve böylece siyasal barışı temin etmiş olur. Dinî düşünce ve pratiklerin neden olduğu çatışmaları ve görüş ayrılıklarını da bertaraf ederek toplum içinde kolayca bir uzlaşmaya varılmayı sağlar. Bu iddiadan yola çıkarak, seküler kabuller olmaksızın bir uzlaşmaya varmamız mümkün değildir; çünkü herhangi bir görüş ayrılığı konusunda bir tarafın doğru bir tarafın yanlış olduğunu söylemek durumunda kalabiliriz. Kısacası sivik bağlamın temel savı, dinî düşünce ve pratiklerin sebep olduğu çatışmaların önüne geçerek toplumsal barışı sağladığı iddiasıdır.Ontolojik Bağlam: Diğer argümanlara nazaran daha kompleks bir mahiyete sahip bu argüman, Tanrı ile insan gücünün ayrımını vurgular. Bu noktada özellikle sekülarizm ile demokrasinin ayrılmazlığına yapılan vurguya dikkat edilmelidir. Sayyid’e göre, demokrasilerde insanın insanlarca yönetimi söz konusu iken dinî düşüncede söz sahibi tek otoriter varlık Tanrı’dır. Sekülarizmin aralıksız şekilde bu kadar tartışılması İslâm’ın meydan okuma potansiyeli dolayısıyladır. Temel kaygı, İslâm’ın da seküler bir çerçeveye oturtulmasıdır. Seküler iddiaları bu kategorizasyon içinde değerlendiren Sayyid kendi tezlerini de şu şekilde özetledi:Bu üç iddianın ortak çabası İslâmî mobilizasyona bir karşı-duruş oluşturmaktır. Modern dünya sistemi ulus-devlet yapılanması üzerinde kurulmuştur. Bu sistem içinde devletlerin bireyi tanımlayan kurumsal söyleminin vatandaşlık olması bir Müslüman için sorgulanması gereken bir durumdur. Bu, sorunun ontolojik bağlamı hâlâ ele alınmayı beklemektedir. Sekülarizm bu yönüyle İslâmî mobilizasyonun önüne geçerek Müslümanların siyaset dışına çıkmasına yol açmıştır. Halbuki İslâm’da Tanrı’nın varlığı ve hakimiyeti Hıristiyanlıktaki gibi değildir. Tanrı’nın hakimiyeti bir metafor olarak vardır ve insan farklı bir düzlemdedir; dolayısıyla İslâm’da sekülarizme ihtiyaç yoktur. Zaten İslâm dünyasında reform-antireform gibi hadiseler de yaşanmamıştır. İslâm dünyasında sorunlar en çok
-ilginç bir şekilde- sekülerleşmeye çalışan ülkelerde yaşanmıştır. Sekülarizmin Müslümanlar için nasıl bir mesele olduğunu göstermesi açısından önemli bir göstergedir bu. Batı toplumları tarih boyunca kendilerini tüm gezegen için en ideal örnek olarak sunmaktadır. Müslümanların ise bu iddiaya meydan okumaları suç olarak nitelenmektedir. Yaşanan birçok tartışma, kavga ve savaşın temelinde bu vardır. Günümüze baktığımızda da aynı durum söz konusudur. 1945 yılından beri bütün dünyada ifade özgürlüğünü savunan Batı’nın bugün sekülarizmin tartışılmasına bile tahammülü yoktur. Hatta özgürlük söylemini bile İslâmî mobilizasyonun önünü kesmek için kullanmaktadır. Amaç İslâm’ı seküler bir çerçeveye oturtmaktır. Bunun için en elverişli araç ise sekülarizmdir. Ancak Müslümanların elinde de bundan korunmak için yeterli argüman ve elverişli tartışma konuları vardır. Mesela Kur’an etrafındaki tartışmalar bu anlamda verimlidir. Bu noktada doğru okumayı yapabilmek önemli. Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da, çok farklı hukuka tabi ve farklı pratik koşullar altında yaşayan Müslümanlardır. Temel sorunlar farklılaşabilse de meşru çerçeve oluşturabilmek mümkün. Sayyid’e göre, Müslümanlar adına konuşacak bir gücün, bir otoritenin yokluğu büyük bir eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır.Sayyid, herkesin tavrına dikkat çektiği ironik bir göndermeyle sözlerini tamamladı: “İslâm’ı ciddiye almazsanız hiçbir sorun yok ve her şey güllük gülistanlık!”