Geleneksel Türk Kâğıtçılığının Dirilişi
“Enayilik etme… Sonra pişman olursun!”1927 yılında, Türkiye’nin ilk kâğıt mühendisi Mehmet Ali Kâğıtçı, Fransa’daki kâğıt şirketlerinin cazip iş tekliflerini geri çevirip Türk kâğıt sanayini kurma idealini dönemin Kırşehir mebusu Müfit Özdeş’le paylaştığında aldığı cevap tam da Türk işidir: “Daveti kabul et! Yarın git konsolosa kabul ettiğini söyle ve hemen gitmeye bak! Burada senin kadrini bilmezler… Enayilik etme… Sonra pişman olursun!”Oğuzhan Tuğrul’un 90’lı yıllarda başlayan kâğıtçılık serüveni, Kâğıtçı’dan bu yana hayli mesafe kat edilse de, daha epeyce yol almamız gerektiğini gösteriyor.Türkistanlı göçmen bir ailenin oğlu olan Tuğrul, Kanada Manitaba Üniversitesi’nde sanat çalışmaları yaptı. Daha sonraki yıllarda Şili, Peru, Meksika, Bahama, Kanarya Adaları, Fas, İspanya, Fransa, İtalya ve Hollanda’ya Türk sanatının kökenini araştırmak amacıyla gezilerde bulundu. Bu yıllarda dışarısı ile Türkiye’deki durumu daha iyi mukayese eden sanatçı 80’lerde yurda döndü. Esas mesleği vitray-cam sanatlarına yeni açılımlar kazandırmaya, “alçılı pencere sanatlarının Osmanlı mimarisindeki yeri” gibi meslekî konularla ilgilenmeye devam etti. Türkiye’de çok zor bulunan katmanlı-renkli camları vitrayda ziyan etmemek için, asitle boyama tekniğini geliştirdi ve Geleneksel Türk hat sanatını bu camlara uyguladı. Çalışmaları IRCICA’dan destek gördü ve 1996’da Yıldız Sarayı Çit Kasrı’nda Işık Hattı adıyla sergilendi. Geleneksel Türk cam sanatlarını bu kurumun desteğiyle çeşitli organizasyonlarda tanıttı.Tuğrul’un 70’li yıllardan günümüze uzanan sanat çalışmalarını özetlediği sunumu, beraberinde Türkiye’deki sanat-sanatçı algılayışına da ayna tuttu:Önce yerli üreticilerle temasa geçen Tuğrul, maalesef olumlu bir netice alamamış. 1998’den beri Alman Schott firması ile çalışan sanatçı, geleneksel Türk cam sanatları alanındaki araştırmalarını bu firmanın desteğiyle yürütüyor. Yurtdışından yeterince teşvik ediliyor ve böylece bugüne kadar denenmemiş teknikleri Türk İslâm cam sanatlarında uygulama imkânı buluyor.Bizde neden olmasın!?Sanatçı, 1997’de Hikmet Barutçugil’in düzenlediği uluslararası ebru kongresinde Batılı kâğıtçılarla tanışmış. Bu vesileyle, Tibet’te yetim çocuklar için kurulan kâğıt merkezinden, merkezde ananevî kâğıtçılığı öğrenen çocukların belli bir kazanç sağladıklarından haberdar olmuş. Hem Uygur Türkü hem de Darüşşafaka Lisesi mezunu Tuğrul, aradaki benzerlikten yola çıkarak kendisine yeni bir uğraşı edinmiş: Uygur ve Türk kâğıtçılığı. Öyle ya, “Bizde neden olmasın?”Uluslararası cemiyetlerin azası olan ve beş dil bilen sanatçıya, maalesef bu konuda ilk teklifler de yurtdışından gelmiş.Tuğrul, neredeyse iki bin yıllık bir geçmişe sahip Orta Asya Türk kâğıtçılığının düştüğü durumdan bir hayli dertli! Dünyadaki büyük kâğıt pazarlarından (Hindistan, Çin vs.) istifade edemiyor, kendi zengin mirasımızı değerlendiremiyoruz. Geleneksel Türk sanatları adına birçok sanat yeniden can bulurken, kâğıtçılık konusundaki vurdumduymazlık devam ediyor. Sanatkârların Türk kâğıtlarını kullanmalarının millî birikimimiz, maddî-manevî menfaatlerimiz açısından faydaları ortadayken, araştırmacıların, üniversitelerin ve diğer kurumların konuya ilgisizliği anlaşılır gibi değil. Yurtdışında kâğıtçılık endüstriyel sanat olarak da öğretilirken, hatta anasınıfındaki çocuklara elişi derslerinde gösterilirken, ilgili bakanlıklar meseleye yeterince eğilmiyor. Bizans, Osmanlı, Selçuklu ve Orta Asya kâğıtçılığı dururken, Mısır’dan ithal edilen papirüslere Türk sanatları uygulanıyor. Oysa, kâğıtçılık bir an önce eğitim müfredatına girmeli. Türk hediye eşya pazarına yeni bir soluk getirmek, dünyada zaten oturmuş kâğıt pazarlarına Türk kâğıdını sokmak, Türk halkına ve bilhassa tasarımcılara yeni iş imkânları sunmak için vakit kaybetmeden gerekli adımlar atılmalı.Üstelik Anadolu’nun her bölgesi oldukça kolay elde edilen kâğıt için malzeme deposu! Fındık ve kestane kabuklarından, kendir, çırçır artıklarından, endüstriyel atıklardan, hatta evlerdeki çöplerden, paçavralardan bile kâğıt üretilebiliyor. Postacı kapıyı iki kere çaldı!Geleneksel Türk cam sanatları, nakışlı alçı pencere sanatları ve geleneksel el yapımı Türk kâğıtçılığını, eğitim çalışmaları, sergi, uluslararası konferanslar yoluyla dünyanın dört bir yanında tanıtan Tuğrul, ayağımıza kadar gelen iki fırsata dikkat çekiyor:Birincisi, 2008 yılında yapılacak Frankfurt Kitap Fuarında konu ülke Türkiye. Fuar, bu alanda sesimizi duyurabilmek için biçilmiş kaftan!İkincisi, iki yılda bir Avrupa’nın çeşitli kentlerinde uluslararası dünya kâğıt kongreleri düzenleyen Avrupalı kâğıt sanatçılarının 2010’daki buluşma yeri Türkiye! 2010’daki buluşmanın Türkiye’de gerçekleşmesi için müracaatta bulunduğu Avrupalı Kâğıt Tarihçileri Cemiyeti’nden olumlu cevap alan Tuğrul endişelenmekte hiç de haksız değil: Bir an önce konuyla ilgili çalışmalar pekiştirilmeli, yayınlanmalı, güncel hayatımıza sokulmalı ve asıl önemlisi hem İstanbul’a hem de Anadolu’ya geleneksel Türk kâğıtçılığı kazandırılmalı ki kongrede Türklerin dünya kâğıtçılığındaki yerinden bahsedilebilsin.Zeytinburnu pilot bölgeYurtiçinde ve yurtdışında geleneksel kâğıt yapımı eğitimlerine devam eden Tuğrul, 2005 yılında IRCICA’nın ev sahipliğini üstlendiği Kâğıt: Medeniyetin Hamuru başlıklı bir sergi düzenledi. Hedefleri, surların dışında bir kültür merkezi ve İstanbul’da bir kâğıt araştırma müzesi. Projeleri için en uygun ilçenin Zeytinburnu olduğunu düşünüyor.