İslâm Dünyasında Siyaset Tartışmaları: Demokrasi: İslâmî Demokrasi Mümkün mü?
Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi’nin “İslâm Dünyasında Siyaset Tartışmaları: Demokrasi” adıyla başlattığı yeni tematik toplantılar dizisinin ilkinde, Virginia Üniversitesi Siyaset Bölümü’nde doktora çalışmalarına devam eden Halil İbrahim Yenigün, “The Political Ontology of Islamic Democracy from Past to Future: Towards Alternative Visions” başlığıyla hazırlayacağı tezini “İslâmî Bir Demokrasi Mümkün mü?” sorusu çerçevesinde katılımcılarla tartıştı.Tezde, üç dönemde incelenen çağdaş İslâm siyaset düşüncesinde demokrasi tartışmalarının ontolojik boyutuna yoğunlaşarak İslâmî demokrasi kavramının dayandığı düşünce zemininin ortaya konulması ve kavramın geleceği hakkında alternatif bir eleştiri geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Yenigün çalışmasını, Albert Hourani’nin 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başına tekabül eden ve Liberal Çağ dediği dönemden başlatıyor. Bu dönemin temel karakteristiği Batılı kavram ve kurumların İslâmî bir kılıfa büründürülmesi şeklindedir. İslâm coğrafyasının değişik yerlerinde Batı ile yüzleşen düşünürlerin temel gündemini anayasalcılık, Cumhuriyet, halkın yönetimi gibi konular işgal etmekteydi. Ulus devlet tecrübeleri ve kolonyalizmin etkileri bilhassa 1950’lerden sonra İslâm siyaset düşüncesinde bir içe kapanmacılık akımını başlatmıştı. Mevcut sistemlere karşı Allah’ın iradesini, dolayısı ile vahyi merkeze alan bir İslâmcılık hareketinin baş gösterdiği bu dönemi Yenigün, Fundementalist İslâmcılık Çağı şeklinde adlandırıyor. 1980’lerden sonra ise özellikle diaspora Müslümanlarının bir siyasî ideoloji olarak İslâmcılık düşüncesinden daha ziyade benimsediği ve demokratik rejimlerde yaşama imkânına ve tecrübesine dayanan bir hareket olarak Liberal-Ilımlı-İlerici Müslüman fikrinin yeşerdiği görülmektedir. Tezde Liberal İslâm Çağı olarak adlandırılan bu dönem, demokrasi tartışmalarında “İslâmî bir demokrasi mümkündür!” fikrinin çoğunlukla kabul edildiği bir dönemdir.Yenigün, böylelikle üç döneme ayırdığı tezinde inceleyeceği isimleri kendi dönemlerinin temsilcisi yahut genel ahvali resmeden karakterler olarak değil, İslâm-demokrasi tartışmalarının ontolojik boyutunu ortaya koyabilmek için tercih edilmiş isimler olduğunu belirtiyor. Bu yönüyle hem dönemlendirme hem de seçilen isimler belli ve sınırlı bir teorik tartışmanın zeminini teşkil edecek ve genelleme hatasından kaçınılacak bir biçimde ele alınmış olacaktır. Bu minvalde tezin temel sorusu olan geçmişten günümüze İslâmî demokrasi kavramının siyasî ontolojisinin incelenmesi ve geleceğe yönelik alternatiflerin sunulması amaçlanmaktadır.Tezde incelenen dönem ve ele alınan isimlerin değerlendirilmesi İslâm ve demokrasi tartışmalarının seyrini göz önüne sermektedir. Liberal çağdan bir isim olarak Cemalettin Afgani Cumhuriyet fikrini savunurken vahiy-akıl ilişkisini yeniden tanımlamış ve içtihadı ferdileştirerek Allah ile kul ilişkisinde daha özelleştirici bir yaklaşım sergilemiştir. Buna mukabil fundementalist İslâmcılık çağında yaşayan Seyyid Kutub, vahyi merkeze almış ve dini Tanrı-İnsan ilişkisinde belirleyici konumuna yeniden yerleştirmiştir. Buna göre metin tek bir şey söyler, insan aklı ve yorumlama ikinci planda tutulur. (Böylelikle buradaki fundementalizm anti-hermenötik bir duruşu ifade eder). Yenigün’e göre Kutub’un demokrasi reddiyesi basit bir Batı karşıtlığından daha ileri düzeyde ontolojik bir duruşa dayanmaktadır. Buna göre kurulan meclisler ve kanunlar Allah’ın iradesinin gasp edilmesi anlamını taşıyordu. 1980’lerden sonra diaspora düşünürleri arasında ortaya çıkan Liberal İslâm düşüncesi ise “İslâm’da demokrasi vardır!” kabulüne dayanmaktadır. İlginç olan Fazlurrahman kadar Gannuşi, Kardavi gibi isimlerin de bu fikri artık benimsemiş olmasıdır. Bütün bunlara dayanarak demokrasinin meşrulaştırılması sürecinde nasıl bir ontolojik dönüşümün var olduğu, Yenigün’ü harekete geçiren temel sorudur.Siyaset ontolojisinin önalana çıkarılmasının sebebi tartışmaların çoğunlukla siyasî düzlemde seyretmesi, buna karşın bugün Batıda modernizmin temelciliğine ve post-modernizmin eleştirel yaklaşımının oluşturduğu boşluğa karşı giderek artan bir ontolojik temellendirme eğilimiyle diyalog kurma imkânının oluşmamasıdır. “Batı’da nasıl bir ahlâkî/siyasî düzen oluşturmalı?” sorusu giderek “zayıf ontolojiye dayalı güçlü bir ahlâkî/siyasî düzen” kurulması şeklinde seyrederken, kendi siyasî/ahlâkî yapılanmasını nasıl bir ontolojiye dayandıracağını tartışmayan bir İslâm siyaset düşüncesi söz konusu olacaktır. Siyaset teolojisinin siyaset teorisini yönlendirdiği bu dönemde Tanrı-Metin/Vahiy-İnsan aklı ilişkilerine dayanan bir İslâmî demokrasi anlayışının gelişmesi söz konusudur. Yenigün’e göre öncelikli sorun İslâm siyaset düşünürlerinin demokrasiden ne anladıkları ve İslâm’ı hangi demokrasi ile mukayese ettikleri problemidir. Zira bahsedilen demokrasi çoğunlukla liberal bir demokrasidir. Ancak Yenigün’e göre liberal demokrasinin özgürlük tanımı ile İslâm’ın benimsediği özgürlük tanımı örtüşmemektedir. Bu minvalde yapılacak bir değerlendirmede radikal demokrasinin özgürlük anlayışı nedeniyle İslâm ile diyaloga en elverişli demokrasi anlayışı olduğunu iddia eden Yenigün, İslâmî demokrasi kavramını benimseyen çizgiyi; zayıf ontoloji, radikal demokrasi, eleştirel teoloji gibi düşüncelerin oluşturduğu teorik bir zeminde mukayeseli siyaset düşüncesinden hareketle incelemektedir.