Türk Romanına Kritik Yaklaşımlar-3: Cumhuriyet Dilinin Ötesinde Ne Var: Bir Muhalefet
Jale Parla’yı konuk ettiğimiz bu oturumda, Atay’ın Tutunamayanlar’ı üzerine oyun ve noksanlıklar bağlamında konuştuk.Atay’ın anlatılarının oyun anlatıları olarak da okunabileceğini belirten Parla, metinlerdeki oyunun teşekkülünü inceledi. Düpedüz komikten kara mizaha seyreden anlatı, komiğin ifrat noktasında asıl zeminini bulur: İronide. Atay’ın ironisi hicivle karıştırılmamalıdır.1 Atay ironisi, Parla’ya göre, mahiyeti itibariyle post-moderndir. Hakikat iddiasında bulunmaz; özne sürekli konum değiştirerek oyun alanındaki tüm konumları kullanır, tüm bu ‘oyun’ hamleleri, anlam ve hakikat zeminini kaydırır. Tekrarlar, verili kurgunun hakikatini yaraladığı gibi, bu jestin failini de yaralar. Bu yaralanma ‘hayat acemisi’ olmaktan kaynaklanır.Parla sunumunda, Atay’ın bu acemiliği, kullandığı iki (edebî) taktiğiyle -eksik yapıtlar ve eksik yazarlarla- açımlıyor. Oyunun altında yatan bu çapraz-dikişi (double-bind) metnin ikilemlerine bir geçit olarak okuyor.Turgut, Selim’in intiharını müteakiben Selim’i arar, evrakı metrukesine ulaşır. Eksik metinler, formunu al(a)mamış ucube varlıklar -Selim’in yaşamı gibi- tamamlanmamışlığın ifadesidir. Tüm bu yarım kalmışlık, küçük burjuva hayatının rutin mükemmelliğinin altını oyar. Gündeliği yaraladığı, imkânsız kıldığı yerde, artık Turgut için yarım kalmışlıkların noksanlığı varlık zeminidir. Bu, Cumhuriyet modernleşmesinin zeminidir. Atay’ın eksik metinleri Türk modernleşmesinin eksik kalmış sayfalarıdır. Noksanlık Atay’ı bu kapanmaz yaranın ironisine götürür. İroni, metonimik2 oluşuyla bu kültür dünyasının foyasını ortaya çıkarır. Resmî tarihin, vazedilmiş/emredilmiş bir dünya resminin zeminsizliğinin nişaneleridir.Yazarın noksanlığı yarasının telaffuzunda, yani yazmak zorunluluğunun açılımında zuhur eder. Tanzimat’tan itibaren dil asra cevap vermek peşindedir; lâkin uygun kelimeleri bulamaz. Araba Sevdası’nın Bihruz Bey’i “kelime şeyi resmetmeye mecbur ise” ibaresini anlayamaz. Bihruz’un okuma yazması bile yoktur; tam da bu noktada, eşyaya isim vermekle açılan dünyanın imkânsızlığı, dilin dünyayı okuyamaması sorunudur. Cumhuriyet’in kuruluşunda siyasî bir çözüm getirildiği düşünülen ve dolayısıyla susturulan sorun, Atay’da dilden istikrahı getirir. İfadenin disipline edildiği bu kapalı sistem, hem Doğu’dan hem Batı’dan sarfı nazar etmiş bu menzil, artık barınmanın imkânını yitirmiştir. Dilde barınılamayan yerde “tek felsefe bireyin yok oluşudur”. Dilin utancı davaya sebeptir. “Babama Mektup”la belirginleşen şey, Kafka’daki (dinde ve hayatta) otorite olan bir babanın aksine, kendisi de çocuk bırakılmış bir babanın, kendi evinde bile memur bırakılmışlığın, yarım kalmışlığın, her türlü temsilinin susturulmasıyla neticelenen bir epistemolojik engel. Bu engelle mücadele çerçevesinde; geleneği olmayan (geleneği reddetmiş) bir modernlik projesinde, dilin köklerinden koparılarak ideolojinin emrine girmesiyle dilin zeminine -eşyanın zatını ifade etmenin imkânsızlığında temsilini kurarak- indirilmiş darbeyle (devlet eliyle dilin inşası) sakat bırakılmış bir toplumun acıları dile gelir.“Anlatamamaktan anlaşılamamaya bir yolculuk”ta Atay’ı okuyan Parla, Atay’ın bugün edebiyatımızın köşe taşlarından birisi olmasını onun sanat dilinin özerkliği yolunda mücadele ile edebiyatımızı yeni bir devre sokmasına, edebiyatımıza yeni ifade imkânları kazandırmasına bağlıyor.Parla’nın analizi politik olanı dilin içinden okuyor ve siyaseti dil deneyiminden devşiriyor. Atay’ın jestini, çağa (epoch), ötekiye veya modernitenin sınırı olmaklıkla değil de, edebiyat çerçevesi üzerinden epistemolojik bir probleme cevap olarak kuruyor. Kurgusunda da eksik metin ve eksik yazar kavramlarını siyasî olanın teşekkülüyle hesaplaşan değil, siyasî olana siyasetle cevap veren iki taktik olarak işliyor. 1 Parla’nın da belirttiği üzere ironi noktasında kendisi Nurdan Gürbilek’in “Kemalizmin Delisi Oğuz Atay” (Yer Değiştiren Gölge içinde, Metis Yay.) başlıklı metnine başvuruyor.2 “Metonimi terimini tamamlanmamış, bitmemiş, çağrışımları kapatılmamış metafor anlamında kullanıyorum.” Jale Parla, Don Kişot’tan Bugüne Roman, İletişim Yayınları, 2007 (2000), s.108.