Bir Tanzimat Diplomatı Kostaki Musurus Paşa
Osmanlı Devleti’nde Paşa unvanı alan ilk gayrimüslim olma özelliğini haiz Kostaki Musurus Paşa’yı, Haziran ayındaki Tez/Makale sunumlarında Nurdan Şafak’ın Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde hazırladığı “Bir Tanzimat Diplomatı Kostaki Musurus Paşa” başlıklıdoktora tezi çerçevesinde tartıştık. Şafak tezinde, Şubat 1807´de İstanbul´un seçkin Rum ailelerin yaşadığı Fener semtinde doğan Kostaki Musurus Paşa’nın ailesi, ilişki ağları, nasıl bir eğitim sürecinden geçtiği, bir Osmanlı diplomatının nasıl yetiştiği vb. sorular çerçevesinde konuyu incelemektedir.Konuşmasına Osmanlı Devleti’nde sefir ve sefaretlerin tarihî geçmişi ile başlayan Şafak’ın belirttiği üzere, III. Selim öncesinde Avrupa veya Asya topraklarına belli (uluslararası anlaşmalar, tahta çıkan kralı tebrik vb.) sebeplerle gönderilen sefirler III. Selim dönemiyle birlikte, 1793’te Londra’da daimi sefaretin açılması üzerine, daimi olarak Avrupa’ya gönderiliyor. 1830’dan itibaren hariciye işleri; 1836’da Hariciye Nezareti kurulduktan sonra da sefirler önem kazanıyor.Tezin temel sorusu ve iddiası, Musurus’un birçok bürokratik entrikaların yaşandığı Tanzimat döneminde Londra sefirliğinde 34 yıl gibi uzun bir süre nasıl kaldığını ve 1821 Mora İsyanı’ndan sonra Rumların Osmanlı bürokrasisinden uzaklaştırıldığı iddialarının asılsızlığını Musurus Paşa’nın bürokratik hayatı üzerinden ortaya koymaktadır.Dört bölümden oluşan tezde Şafak, ilk bölümde intisap ve himayeyi, ikinci bölümde Atina (1840-1848) ve Viyana (1848-1850) sefirliği tecrübesi bağlamında bir Osmanlı diplomatının yetişmesini, üçüncü bölümde Londra sefirliğini (1851-1885) ve son bölümde iktidarın ve değerlerin değişmesi karşısında yeni Kostaki Musurus Paşa portresini ele alıyor.Aslen Girit’li nüfuzlu bir Rum Ortodoks ailenin çocuğu olarak İstanbul-Fener’de dünyaya gelen Musurus pek çok yeniliğin gerçekleştiği Tanzimat döneminde yaşamış, çeşitli devlet görevlerinden sonra hariciyeye intisap etmiştir. Nasıl bir eğitim aldığına dair kesin bir bilgiye ulaşamayan Şafak’a göre, Musurus bir Avrupa başkentinde veya İstanbul’da bir cemaat okulunda okumuş ya da özel hocalardan ders almış olabilir.Musurus’un Osmanlı bürokrasisine nasıl intisap ettiği sorusuna da cevap arayan Şafak, Musurus’un bir devlet dairesine girip oradan yükselerek değil networkleri sayesinde bürokrasinin önemli kademelerinde yer aldığını belirtmektedir. Şöyle ki; İstefaniki Vogorides 1832’de Sisam’a tayin edilmiş, ancak kendisi gitmek istemeyince Musurus adaya onu temsilen kaymakam olarak gönderilmiştir. 6 yıl bu görevde kalan Musurus’un kariyer süreci böylece başlıyor. Daha sonra Bulgar asıllı Ortodoks Vogorides’in kızı ile evlenen Musurus kendisini hazır bir ilişkiler ağı içinde buluyor. Bununla birlikte Şafak, Musurus’un kariyer basamaklarını kolay çıkmasını sadece bu ilişkiler ağı ve himayeye bağlamanın doğru bir yaklaşım olmayacağının da altını çizmektedir. Bütün bunlar bir etkendir ancak tek amil değildir. Burada Musurus Paşa’nın kişisel başarısını da göz ardı etmemek gerekir.1840’ta Müslümanların Yunanistan’daki emlak meselelerinin halli için Atina Sefirliğine atanan ve 8 yıl boyunca bu görevde kalan Musurus, Atina’da Osmanlı elçisi iken suikasta uğrayınca –ki bir Ortodoks Rum’un Osmanlı elçisi olarak Osmanlı Devleti adına hareket etmesi ulus devlet olma yolundaki Yunanistan’da hoş karşılanmamıştı- Viyana’ya ortaelçi olarak gönderilir. 2-2.5 yıl sonra tekrar İstanbul’a çağrılır. Zira o dönemde elçilik görevi ortalama 3 yıldır. Daha sonra, 1851’de Londra’daki sergi için geçici bir görevle İngiltere’ye gönderilen Musurus 1885’te II. Abdülhamit tarafından emekli edilinceye kadar Londra elçiliğinde kalır. 34 yıl gibi uzun bir süre bu görevde kalmasının nedenlerini de araştıran Şafak, bu konuda çeşitli varsayımları dile getirmektedir. Bunlardan biri, Kraliçe Viktorya’nın orada Müslüman birisini görmek istememesidir. Dolayısıyla Musurus, Rum-Hıristiyan olduğu için tercih edilmiştir. Şafak’a göre 1856 yılında Musurus’a Oksford Üniversitesi tarafından doktora unvanı verilmesi de bu görüşü destekler mahiyettedir. Ancak yine de bunun salt Hıristiyan olmasıyla açıklanamayacağının altını çizen Şafak, bu noktada, Musurus’un iyi bir diplomat olmasına ve network ilişkilerinin önemine de dikkat çekiyor. Musurus’un bir başka özelliği ise, 1867’de kendisine vezirlik rütbesi verilerek Paşa unvanı ile taltif edilen ilk gayrimüslim olmasıdır.Musurus Paşa’nın 1885’te emekli edilmesinin yaşıyla ilgili olabileceği gibi, II. Abdülhamit’in, nüfuzlu sefirlerin varlığından hoşlanmamasından da kaynaklanabileceğini belirten Şafak, son olarak, emekliliğinde İstanbul’a dönen Musurus Paşa’nın 1891’de vefat edinceye kadar yine boş durmadığına, Dante’nin İlahi Komedya’sını İtalyanca’dan Rumca’ya çevirdiğine, bu çabasının, onun entelektüel kimliğini ortaya koyduğuna, maddi açıdan da döneminin bürokratlarına nazaran ailesinden gelen bir zenginliğe sahip bulunduğuna değindi.