Anadolu Kaplanları: Küresel Rekabete Yerel İntibak
Anadolu Kaplanları olgusu Türkiye ekonomisinin son 20 yıllık geçmişinde, gerek akademik gerekse popüler alanda önemli tartışma konularından biridir. Anadolu’da kendi yağıyla kavrulan ve giderek gelişen sanayi kentlerinin yeni bir model oluşturup oluşturmadığı, oluşturuyorsa bu sanayileşmede ekonomik motivasyonların dışında dinî ve kültürel dinamiklerin ne derece etkin olduğu gibi konular sözkonusu tartışmaların odağını teşkil etmiştir. Emine Beyza Satoğlu’nun 2008 yılında Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri Enstitüsü’nde hazırladığı Anadolu Kaplanları’nı konu alan yüksek lisans tezinde, ampirik veriler ışığında Anadolu’daki bu sanayileşme hamlesi değerlendirilmektedir.Üç bölümden müteşekkil tezin birinci bölümünde 1980’li yıllar ve sonrasında dünyada ve Türkiye’de meydana gelen iktisadî gelişmeler ele alınmakta; bu koşulların Anadolu Kaplanları’nın ortaya çıkışını nasıl etkilediği tartışılmaktadır. Türkiye tarihinde millî iktisat, devletçilik, ithal ikameci iktisadî politikalardan sonra 80’li yıllarda serbest piyasa ekonomisinin ilkeleri benimsenmiştir. Liberal ekonomiye olan bu eğilim sadece Türkiye’ye özgü değildir, dünyanın pek çok bölgesinde görülmektedir. Ekonomik küreselleşmenin kendisini hissettirdiği bu dönemde, Fordist üretim modelinden farklılaşan ürünleri ve sürekli inovasyonu gerektiren daha esnek bir üretim modeline geçiş bütün dünyada kabul görmeye başlamıştır. Bu dönemde özellikle 24 Ocak kararları sonrasında Türkiye ihracata dayalı bir büyüme modeli benimsemiştir. Bunun neticesinde teşvikler gündeme gelmiş ve serbest ticaret bölgeleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca yeni politikalar ile Türkiye’nin ihracat hacminde ve GSMH’daki oranda çok ciddi bir artış sözkonusu olmuştur. İhracattaki bu büyük artışta, Türkiye’de geleneksel sanayi kentlerinden daha çok Anadolu’da oluşan ve ithal ikameci dönemde devlet teşvikleriyle değil, kendi kendilerine büyümeyi gerçekleştirmeyi başaran yeni sanayi şehirlerinin etkisi olduğunu görmekteyiz.Satoğlu tezinin ikinci bölümünde Anadolu Kaplanları adı verilen bu yeni sanayi şehirlerini ele almaktadır. Her şeyden önce Satoğlu, Anadolu Kaplanları ifadesinin herkesin üzerinde uzlaştığı, ortak bir tanımı bulunmadığından bu ifadeyi iktisadî sâiklerle tanımlayarak işe başlamıştır. Bu noktada ilkin analizini anlamlı kılması açısından Türkiye’de GSMH’sı bir milyar doların üzerinde olan 35 şehirden 6’sını (İstanbul, Ankara, Adana, İzmir, Bursa ve Kocaeli) ön bilgilere dayanarak “geleneksel sanayi kentleri” şeklinde tanımlamakta ve birinci grup olarak isimlendirmektedir. Geri kalan 29 şehirden istihdam oranları Türkiye genelinin %0,5’inden fazla olan 11 ili iki gruba ayırmaktadır. Bu iki grup ilden coğrafî olarak geleneksel sanayi şehirlerine yakınlıkları dolayısıyla gelişen iller ile kendi kendine gelişen illeri sırasıyla ikinci ve üçüncü grup (Anadolu Kaplanları) olarak isimlendirmektedir. Her üç grubu, sanayi verileri ışığında değerlendirdiğimizde karşımıza şöyle bir genel sonuç çıkmaktadır: Birinci ve ikinci gruptaki illerin aksine Anadolu Kaplanları olarak adlandırılan illerin 80 sonrasında toplam ihracattaki paylarında, büyüme hızları ve istihdam paylarında bir yükselme trendi görülmektedir.Anadolu Kaplanları’nın diğer illere görece sağladığı bu başarı, bu illerin ne tip bir iktisadî yapıya sahip olduğu sorusunu gündeme getirmektedir. Bu anlamda Anadolu Kaplanları’nda gözle görülen ilk özellik kobilerin yaygınlığıdır. Bunlar daha çok aile işletmelerinden oluşan, yaygın kayıt dışılığın bulunduğu, çok küçük ölçekli işletmelerdir. Bu işletmelerde inovasyonun kısıtlı olduğu ve daha çok “emek-yoğun” olarak tarif edebileceğimiz mobilya, metal, gıda ve tekstil sektörünün önplana çıktığını görmekteyiz. Ücretlerin düşüklüğü, düşük verimlilik ve düşük teknoloji kullanımı da bu sanayi tipinin özellikleri arasında yer almaktadır. Genel özelliklerini göz önünde tutarak yakın bir zamana kadar pek çok iktisatçı, Anadolu Kaplanları’nın başarısını atıl olan kapasiteyi istihdam artışı sağlayarak üretime çevirmelerine bağlamış ve uzun vadede bu başarının sürdürülebilir olamayacağını ileri sürmüştür. Ancak 2000’li yıllardan itibaren katma değer konusunda bir artış görülmemesine karşın, bu şehirlerde sanayinin gelişimine devam etmesi, yapılan bu tip yorumların sorgulanması gerektiğini gündeme getirmiştir. Satoğlu, tezinde, “Ne oldu da bu şehirlerde gelişme devam etti?” sorusunun iktisadî değil sosyal ve kültürel nedenlerle açıklanabileceğini ifade etmektedir.Bu anlamda tezin üçüncü bölümü Anadolu Kaplanları diye adlandırılan şehirlerden biri olan Kayseri üzerinden bir yerel analize ayrılmıştır. Kayseri’nin organize sanayisinde yapılan görüşmeler sonucunda kültürde varolan girişimci Kayserililik ile sosyal ilişkilerden doğan “kişilerin birbirini kollaması” olgusu rasyonel ekonomik parametrelerin cevaplamada zorluk çektiği bu gelişimin ipuçlarını vermektedir. Sözgelimi Kayserili girişimcilerin önemli bir kısmı kendi finansmanlarını bankalar ve diğer finansal kurumlarla kredi ilişkileri üzerinden değil; informel ahbaplık ilişlikleri üzerinden borç almakla sağlamaktadır. Bu noktada dinî inanç birliğinin yarattığı sosyal ortam ile yerel yönetimlerin bu sosyal ilişkileri organize eden ve pekiştiren bir pozisyonda olması da dikkat çekmektedir.