Avrasya Konuşmaları 1 Dünya Politikasında Rusya: Medeniyet ve Kimlik
Bilim ve Sanat Vakfı, Küresel Araştırmalar Merkezi’nin 2009 yılı itibariyle başlattığı “Avrasya Konuşmaları: Din, Kimlik ve Siyaset” başlıklı konuşmalar dizisinin ilk konuğu, Rusya Bilimler Akademisi, Şarkiyat Enstitüsü Direktörü Vitaly Naumkin oldu. Merkez’in Kasım ayında konuk ettiği Naumkin, Rusya’da yaşayan Müslüman topluluklar ve Rusya’nın İslâm Dünyası ile ilişkileri konusunda bir konuşma yaptı. Naumkin’in hem Sovyet dönemi hem de Sovyet sonrası İslâm üzerine çok sayıda eseri bulunmaktadır. Biyografisinde 500 adet yayınının olduğundan bahsedilmektedir. Yayınları Rusça, İngilizce, Fransızca, Arapça, Almanca ve İtalyanca olarak yayınlanmış kitaplar, kitap bölümleri, makalelerden oluşmaktadır.Naumkin’in konuşmasında en çok dikkat çeken husus, “Rusya’nın kendisini Avrupalı olduğu kadar İslâm Dünyasının da bir parçası olarak gördüğü” yönündeki tespiti oldu. Ona göre “Rusya kendi içinde Ortodoks-Müslüman bir devlet anlayışı oluşturmuştur”. 20 milyon civarındaki Müslüman nüfusun en az Ruslar kadar bölgenin yerli halkı olduğunu söyleyen Naumkin, Müslüman halkın Ruslarla yüzyıllardır birlikte yaşayan aslî unsurlar olduğuna dikkat çekti.Müslümanların yaşadığı bölgeleri temelde “Volga Havzası” ve “Kafkasya” olmak üzere ikiye ayıran Naumkin bu iki bölge arasında ortaya çıkan farklılıklardan bahsetti: Kafkasya kendi kendine yeten bir ekonomisi olmadığı için merkezden destek almaya ihtiyaç duyarken, örneğin Tataristan ekonomik fazlasını merkeze vermektedir. Kafkasya’daki merkeze ekonomik bağımlılık ve pek çok etnik grubun varlığı bölgedeki dengeleri kırılgan hâle getirmektedir. Müslümanların yaşadığı bölgelerin oldukça dinamik bölgeler olduğunu dile getiren Naumkin, Sovyetler Birliği’nin çözülmesi sonrasında Avrasya coğrafyasında diğer dinler gibi İslâm’ın da ciddi bir canlanma sürecine girdiğini, mescitlerin, camilerin yeniden açıldığını, İslâmî eğitimin ivme kazandığını söyledi. Moskova, Kazan ve Ufa gibi başkentlerde çözülme sonrasında açılan İslâm üniversitelerini zikretti. 1990 sonrasında çok sayıda insanın çevredeki ülkelere eğitim amacıyla gitmesi, yaşanan sözkonusu canlanmanın bir parçası olarak görülmeliydi. Ancak yurt dışına gidenlerin Rusya’ya döndükten sonra Selefî fikirleri de beraberlerinde getirdiklerini belirten Naumkin, devletin bundan endişe duymasının yanında sözkonusu geleneğin yerleşik Nakşibendî ve Kâdirî gelenekleri ile çatışma içine girdiğine de dikkat çekti.Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından, Rusya’nın özellikle son dönemde İslâm Dünyası ile ivme kazanan ilişkileri, Naumkin’in konuşmasının diğer bir bölümünü oluşturdu. Ona göre İslâm Konferansı Örgütü’ne gözlemci üye olarak kabul edilen Rusya’nın Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, İran ve Türkiye ile ekonomi ve turizm alanlarındaki ikili ilişkileri, Rusya’nın dış politikasındaki önemli unsurlardan biridir. Dinleyicilerin Çeçenistan sorunu ve Türkiye’nin Ermenistan açılımı üzerine yoğunlaşan sorularını yanıtlayan Naumkin, Grozni’nin bugün Kafkasya’nın en istikrarlı başkenti olduğunu ve orada Rusya’nın düzeni sağladığını söyleyerek Rusya’nın Çeçenistan politikasını savundu. Ancak dinleyicileri bu konuda ikna ettiğini söylemek zor. Ermenistan açılımı ile ilgili olarak Türkiye’nin hem Azerbaycan hem de Ermenistan’la görüşebilen bir ülke olarak Kafkaslar’da önemli bir aktör olduğunu belirten Naumkin, Rusya’nın bilindiğinin aksine Ermenistan’la olduğu gibi Azerbaycan’la da iyi ilişkilere sahip olduğunu ve Ermenistan açılımını desteklediğini söyledi.