Bedensel Hafıza, Zihinsel Hafıza, Yazılı Kaynak: Hat San‘atının Günümüze İntikalinin Bazı Boyutları
SAM ve TAM’ın ortaklaşa düzenlediği Kırkambar Sohbet programında hat sanatı tarihi ve felsefesi üzerine uzun yıllar çalışmalarını sürdüren ve Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yürüten Irvin Cemil Schick’i konuk ettik.Hat sanatının bir yazma uygulaması olarak bedensel ve zihinsel hafıza ile iç içe olduğu münasebetiyle konuşmasında hat sanatının bedensel hafızaya dayalı tarihî geçmişinden önce zihinsel hafızaya dayalı yakın geçmişine, sonra da yazılı kaynaklara dayalı şimdiki hâline kadar geçirdiği evreleri konu edinen Irvin Cemil Schick, konuşmasına sözlü kültür ile yazılı kültür arasındaki farkın önemine işaret ederek başladı. Schick, Marcel Mclon’nun “ileti iletişim aracının kendisidir” sözünün iletişim aracının anlam üretme ve tüketme süreçlerindeki merkeziliğini vurgulamasının önemine değindi. Öte yandan sözlü kültür ile yazılı kültür arasında kesin bir ayırım olmadığını, dolayısıyla bu iki kültürün geçirgen bir özellik taşıdığını ifade etti. 11. ve 12. yüzyıl İngiltere’sinde mahkemelerin yazılı bir delilin yanında sözlü şahâdeti şart koşmaları Batı uygarlığında sözlü kültürün yazılı kültürden çok daha baskın olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durumu “söz merkezcilik” (logocentrism) olarak eleştiren Derrida’ya göre Batı felsefesi her zaman sözü yazıdan üstün tutmuştur. Aynı durum benzer bir şekilde yazının vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu İslâm kültürü için de sözkonusudur. Yazılı kültürün anlam mahfazası nasıl toplumsal olarak kabul edilmiş simgeler, örneğin harfler vasıtasıyla bir ortama kaydedilen bir metin ise, sözlü kültürün anlam mahfazası da simgesel ve toplumsal şekilleriyle hafızadır. Sözlü ve yazılı kültürlerin yan yana var olabildiği göz önünde bulundurulduğunda yazılı kültürlerde hafıza araştırılmaya değer bir konudur. Hafızanın sözlü olduğu kadar yazılı kültürlerde de varlığını sürdürdüğü biçimlerden biri bedensel hafızadır.Yapılan bazı hareketlerin, dik oturmak, yürümek bisiklete binmek gibi hareketlerin, insanın zihniyle değil bedeniyle yaptığı hareketler olduğunu belirten Schick, John Connerton’nun iki toplumsal uygulama türünden bahsetti:Bedensel uygulamalar ve yazma uygulamaları. Connerton’a göre bedensel uygulamalar söze ve dile dökülmemelerine rağmen son derece yapılandırılmış niteliktedir. Connerton buna sofra adabını örnek gösterir. Diğer bir uygulama olan yazma uygulamasını ise bedensel uygulama içinde değerlendirir. Yazı yazma sanatı içinde asıl önemli olan, bedensel uygulamadır. Güzel yazı yazmanın ikincil olduğunu söyler.Ancak Irvin Cemil Schick’e göre böyle bir şeyi iddia etmek hem Avrupa hem de İslâm kültürü bağlamında mümkün değildir. Connerton’ı eleştiren ve bu bağlamda konuyu hat sanatına getiren Schick, hat sanatında yazıyı güzel yazmanın başta gelen önemli bir unsur olduğunu, bedensel uygulamanın ise bu amaca hizmet eden bir tür araç olduğunu ifade etti. Diz üstünde yazı yazma, kullanılan araç gereçler, dik bir şekilde nefesi kontrol ederek yazmaya çalışmak bedensel uygulamanın ancak yazı uygulaması içinde var olduğunu kanıtlar niteliktedir. Az önce bahsedildiği gibi hat sanatının vücuda dair daha pek çok âdeti ve kuralı vardır. Rivayete göre hattatlar yazarken harflerin düzgün çıkması için nefeslerini tutarlarmış. Yaradan herkese sayılı nefeslik bir ömür bahşettiği cihetle bu nefesleri daha uzun kullanan hat müntesiplerinin ömrü de bahşedilenden daha uzun sürermiş.Hat sanatı tanımı itibarıyla bir yazma uygulamasıdır. Ancak harf inkılâbından önceki devirlerde önemli ölçüde sözlü kültür boyutuna sahip olmuş ve bedensel hafızayla iç içe olmuştur. Bir yazma uygulamasının sözlü bir gelenek olması ilk başta garip gelebilir. İşte bu husus hat sanatının üslubunu da ortaya koyuyor, çünkü bir âlimden yüz yüze feyiz almadan bu bilginin intikali mümkün değildir. Önemli olan hoca ile öğrenci arasında bir sözlü alışveriş gerektiren meşk alma usûlüdür. Bir hocadan meşk almaksızın hat sanatını icra etmek bir iki istisna dışında mümkün görünmemektedir. Âşık Paşa’nın Garibnâme’sinde dediği gibi “Her ne sanat ki cihanda işlenüp anı halk üstad elinden öğrenir”.Ayrıca Safevî döneminin büyük hattatlarından Aliyyu’l-Meşhedî hat sanatına dair yazdığı manzum bir eserde:Üstadların hatlarını topla.Nazar eyle şuna bunaKime tabiatın yatkınsa bakma yazısından başkasınaTa ki gözün yazıya doysunSayesinde harflerin inci gibi olsun.Şurası kesin ki meşk iki türlüSözüm sana ey güzel yüzlüBirine kalemî de, diğerine nazarîYoktur inkâr etmek bu sözleri.Kalemî nakletmek demektirGündüz hafi, gece celi meşktir.Nazarî ise bakmaktır hattaAgâh olmak kelimeye, harfe, noktaya…1928 Harf Devrimi’nden sonra hat sanatının önemli ölçüde işlevselliğini yitirdiğini sözlerine ekleyen Schick, Harf Devrimi’nin sadece bir alfabenin yerine yenisini getirmekle kalmadığını aynı zamanda bir kültürü yerinden ederek bir başkasının temelini atmaya çalıştığını belirtti.“Böylece Osmanlı Döneminin son mirasçıları olan birkaç hattat da ümitsizlik ve sefalet içinde ölüp giderken hocalık ve bilim adamlığı vasıfları daha ağır basan bir avuç insan da bu sanatın ayaklı hafızaları olma görevini üstelendiler.” Bu bir avuç insanı köprü insanlar olarak tanımlayan Irvin Cemil Schick’in de ifade ettiği gibi, bu köprü insanlar, zihinlerinde tuttukları şeylerin yok olmasını önlemek için yazıya dökmek gerektiğini idrak ettiklerinden kitap ve makaleler üreterek kayda değer bir yazılı bilgi birikimi oluşturmuştur.Schick’in tabiriyle, bu kutsal görevi omuzlayan köprü insan Uğur Derman’ın programa iştirakiyle kelimenin gerçek mânâsına büründüğü sohbet, muhabbete aktı. Feyizler alınıp bermurad olundu cümle hazirun elhamdülillah.