Felsefe 6 John Searle’ün Bilinç Teorisi
Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı’nda “John Searle’ün Bilinç Teorisi” adıyla tamamladığı yüksek lisans tezini sunan Eyüp Süzgün, konuşmasına Searle’ün çalışmalarından kısaca bahsederek başladı. Analitik felsefe geleneği içinde çalışmalarına başlayan Searle’ün tüm felsefî çabasını dil, zihin/bilinç ve toplum felsefesi şeklinde üç ana kısımda sürdürdüğünü belirten Süzgün, kendi çalışmasının, bu üçlü içinden yalnızca zihin/bilinç teorisi üzerine odaklandığını ifade etti.Searle, bilinç sorununu ele alırken, zihin felsefesindeki ikici (düalist) ve tekçi (monist) yaklaşımları eleştirmekle işe başlar. Bu nedenle, zihin felsefesi tarihindeki tartışmalar bilindiğinde, Searle’ün bilinç teorisini anlamak biraz daha kolaydır. Bu noktada Süzgün, zihin felsefesinde üç önemli kırılmadan söz etmenin mümkün olduğunu belirtti: On yedinci yüzyılda kartezyen ikiciliğin ortaya çıkışı, yirminci yüzyılın başlarında pozitivizmin etkisiyle maddeciliğin baskın hâle gelişi ve bilgisayarın temelini teşkil eden çalışmalarla birlikte 1950’lerde yaşanan bilişsel devrim…Kartezyen ikicilik, varlığın, biri zihinsel diğeri fiziksel olan iki ayrı ontolojik alana ayrılabileceğini iddia ederek, filozofları uzun bir süre etkisi altına almıştır. Maddecilik ise, kartezyen ikiciliğin zihinsel tarafını reddederek, yalnızca fiziksel alanın varlığından söz edilebileceğini öne sürmüş ve bilişsel devrime kadar, bilinç gibi maddî olmayan öznel bir niteliğin yadsınmasına neden olmuştur. Bilişsel devrimden sonra bilinç yeniden gündeme gelmiş ve özellikle 1980’li yıllarda, bu alandaki çalışmalarda büyük bir artış yaşanmıştır. Searle ise, 1990’ların başında kaleme aldığı Zihnin Yeniden Keşfi adlı metinle bu tartışmalara katılmış ve diğerlerinden ayırmak amacıylakendi zihin/bilinç teorisini “biyolojik doğalcılık” (biological naturalism) olarak adlandırmıştır. Searle’e göre biyolojik doğalcılık, indirgemeci olmayan doğalcı bir bilinç teorisidir ve kendisinden önceki kavramsal mirası devralmadığı için de, tekçiliğin ve kartezyen ikiciliğin birbirini karşılıklı olarak dışladıkları kavramsal ikiliğe (conceptual dualism) düşmez.Süzgün, Descartes’in epistemolojiyi merkeze alan yaklaşımını sert biçimde eleştiren Searle’ün, kendi bilinç teorisini ontolojik bir temele dayandırdığının özellikle altını çizdi. Bu nedenle Searle, bilincin ve bilince sahip varlıkların içinde bulunduğu bir dış dünyanın varlığını reddeden yaklaşımları ayrıntılarıyla ele alıp eleştirdikten sonra, “dışsal gerçekçilik” (external realism) diye adlandırdığı görüşünü ortaya koyar. Buna göre, ontolojik olarak tek bir dünya vardır ve fiziksel nedensel açıdan kapalı olan bu dünyanın varlığından şüphe etmek anlamsızdır.Konuşmasının bundan sonraki kısmını üç ana başlık altında sürdüren Süzgün, ilk önce Searle’ün bilince ve doğasına dair fikirlerini ele aldı. Taşıdığı kavramsal muğlaklık dolayısıyla bilinci ele alırken Searle’ün diğer düşünürlerden farklı bir metodolojiyi benimsediğini belirten Süzgün, bilince dair analitik tanımlamalar yerine sağduyuya dayalı bir tanımla incelemesine başladığını ifade etti. Buna göre Searle bilinci, “sabahleyin rüyasız bir uykudan uyanıp tekrar uykuya dalana kadar gün boyu devam eden veya komaya girinceye, ölünceye ya da bir şekilde bilinçsiz bir duruma girinceye kadar süren içsel, niteliksel, öznel duyarlılık veya farkındalık durumları” şeklinde tanımlamaktadır.Ayrıca, Searle’ün tamamen doğal sınırlar içinde kalarak bilinci açıklamaya çabaladığını ifade eden Süzgün, filozofun, bilinci (sindirim, mitoz, mayoz veya enzim salgılama kadar insanın biyolojik tarihinin bir parçası gibi kabul ettiği için) beyindeki nörofizyolojik süreçlerin sonucunda ortaya çıkan beynin bir üst düzey niteliği olarak gördüğünü belirtti. Bununla birlikte, Searle’e göre, öznellik, niteliksellik, birlik ve niyetlilik gibi dört temel yapısal özelliğinden dolayı bilinç diğer biyolojik görüngülerin tamamından ayrılır.İkinci olarak, Searle’ün öznel niteliksel yapıda kabul ettiği bilinci fiziksel dünyaya nasıl yerleştirdiğini ele alan Süzgün, zihinsel-fiziksel ayrımı, bilincin ortaya çıkışı/öngörülemezliği (emergence), zihinsel nedensellik ve bilincin indirgenemezliği gibi temel meselelerle ilgili filozofun görüşlerini tartıştı. Searle’e göre, bilinci çözümsüz kılan sorunların başında, devralınan zihinsel-fiziksel şeklindeki kavramsal kategorileştirme gelir ve birbirini karşılıklı olarak dışlayan bu iki kavramlaştırmadan vazgeçilmedikçe bir sonuca varmak imkânsızdır. Ona göre, katılık veya sıvılığın kendilerini ortaya çıkaran mekanizmaların bir üst niteliği olmaları gibi, bilinç de mikro düzeydeki sinirsel etkileşimler sonucu meydana gelen beynin bir üst niteliğidir.Dolayısıyla, biyolojik düzenin bir parçası olan bilinç, nedensel olarak da, beyin gibi organik bir sistemi meydana getiren mikro öğelerin davranışlarıyla açıklanabilir. Fakat yine de, sistemi oluşturan mikro öğelerle veya alt düzey unsurlarla bilinç arasındaki ilişki, yalnızca nedensel bir ilişki olmaktan öteye gitmez. Bu yüzden, bilinci tamamen beynin alt düzey etkinliklerine indirgemek ya da sadece onu oluşturan öğelerin etkileşimleriyle açıklamak yanlış olacaktır.Süzgün, konuşmasının son kısmında, bilince dair felsefî soruşturmasını özetlediği Searle’ün bilimsel bilinç araştırmalarına yönelik eleştirilerine kısaca değindi. Hâlihazırda yürütülen bilimsel bilinç araştırmalarında benimsenen yolu yapıtaşı modeli diye adlandıran Searle, bu yöntemle çalışmalarını sürdüren bilim adamlarının bilincin temel nitelikleri olan öznellik, niteliksellik ve bütünlüğü dikkate almadıklarını belirtir. Bilincin öznel niteliksel bir bütünlük içinde olduğunu savunan Searle, bilincin nörobiyolojik açıdan incelenmesi için farklı bir model olan birleşik alan modelini önerir.