Türkiye’nin Enerji Politikaları: Nabucco Projesi Örneği
Utah Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde doktora çalışmalarına devam eden, Sakarya Üniversitesi öğretim görevlilerinden Şaban Kardaş, sunumunda Nabucco projesi çerçevesinde AB-Türkiye ve Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini tartışırken, Nabucco’nun Türkiye dış politikasındaki konumunu ve stratejik bir manivela olarak kullanılmasını değerlendirdi:Daniel Yergin geçtiğimiz asrı “petrol yüzyılı” olarak ifade ederken aslında enerjinin küresel siyaset açısından değerini de belirtmiş oluyordu. Günümüz dünyasının geleceğini etkileyecek gündem maddelerinin başında da yine enerji arzının ve güvenliğinin sağlanması gelmektedir. Her ne kadar Türkiye yok denecek kadar az doğal enerji kaynaklarına sahipse de, kendisini çevreleyen bölgelerin birçoğu bir o kadar enerji kaynağı zenginidir. Nabucco tam da bu noktada enerji sıkıntısı yaşayan Avrupa’ya Türkiye üzerinden Hazar, Kafkas ve Ortadoğu doğalgazını taşımayı hedeflemektedir. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney enerji koridorlarında etkin bir oyuncu olarak yer almak isteyen Türkiye, dış politikasında enerji konusuna artık daha esaslı bir yer ayırmaktadır. Konuşmasına Türkiye’nin enerji politikalarındaki temel hedeflerine değinerek başlayan Kardaş, kendi ekonomik gelişimi düşünüldüğünde doğacak enerji ihtiyacını karşılama ve enerji jeopolitiğinde transit ülke konumunu güçlendirme amacının Türkiye’nin enerji politikalarının omurgasını oluşturan iki önemli madde olduğunu ifade etti. Nabucco projesinin gelişim sürecinden bahsederek konuşmasına devam eden Kardaş, Türkiye ve Avusturya heyetlerinin öncülüğünde gerçekleştirilen müzakereleri müteakiben akşam gidilen bir operadan esinlenilerek Nabucco olarak isimlendirilen bu projenin, Doğu-Batı enerji koridoru kapsamında, 1990’lı yıllarda ortaya çıkan, zengin Hazar ile Orta Asya petrol ve doğalgaz kaynaklarının Batı’ya aktarılması sürecindeki ikinci adımın aşamalarından biri olduğunu vurguladı. Batı destekli Doğu-Batı enerji koridorunun ilk adımı ise, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının hayata geçirilmesi ile gerçekleşmiştir.2006 ve 2009’da Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gerilimlerin ve 2008 Rusya-Gürcistan savaşının, AB’nin enerji güvenliği konusundaki endişelerinin artmasına ve Nabucco’nun ciddi bir alternatif hat olarak tekrar AB gündemine girmesine neden olduğunu belirten Kardaş, yaşanan bu gelişmelere rağmen Nabucco’nun bir türlü istenilen hızda ilerleyemediğini kaydetti. Kardaş’a göre, AB’nin ortak enerji politikası oluşturamaması ve enerjide Rusya’ya bağlı güçlü AB ülkelerinin ilgisizliği sebebiyle AB içinde projeyi sahiplenecek “siyasî lider eksikliği” sıkıntısı yaşanması bu yavaşlamanın başlıca sebepleridir. Ayrıca, hem AB’nin Türkiye’ye karşı net bir tavır ve politika ortaya koyamamasını hem de Türkiye’nin enerji konusunda belirlediği stratejilerin AB nezdinde rahatsızlık yaratmasını -Mehmet Uğur’a atıfla- bir dayanak/inandırıcılık ikilemi ekseninde yorumladı.Kardaş, özellikle 2007 yılı sonrasında, Türkiye’nin enerji politikalarında dönüşüm yaşandığını belirterek, daha önce Nabucco projesinin gerçekleşmesi için yoğun bir mesai ve çaba sarf eden Türkiye’nin, bu süreçten itibaren mesafeli ve daha rekabetçi bir duruş sergilediği; bunun da bir paradoks oluşturduğu tespitinde bulundu. Ayrıca, Nabucco projesiyle birlikte Türkiye’nin, Doğu-Batı enerji koridorunda önemli bir aktör olacağı ve öne çıkan jeostratejik konumuyla birlikte AB üyeliği için avantaj sağlayacağı inancının son dönem Türk dış politikasında oldukça sık rastlanan bir söylem olduğunu vurguladı. Jeopolitik önemle birlikte enerji koridoru olma rolünün çok yoğun bir biçimde dile getirilmesine ve “elini fazla oynama” politikasına 2009’a kadar devam edildiğini ancak bu süreçten sonra bundan vazgeçildiğinin altını çizen Kardaş, bunun da Nabucco Anlaşmasının 2009 Temmuzunda imzalanmasında önemli bir faktör olduğunu kaydetti. Bununla birlikte Kardaş, Azerbaycan’la ilişkilerin gerilmesinin gereksiz olduğunu vurguladı. Kardaş’a göre, aradaki ihtilaf, komşularla sıfır problem politikası çerçevesinde Ankara ile Erivan arasındaki yakınlaşmadan ziyade, Türkiye’nin enerji terminali olma isteğinden kaynaklanmaktadır. Nabucco projesinin en önemli tedarikçilerinden biri olan Azerbaycan ile doğalgaz fiyatının belirlenmesi konusunda fikir ayrılığına düşen Türkiye’nin, aynı perspektifle Azerbaycan politikasını devam ettirmesi halinde, önümüzdeki süreçte daha realist dış politikalar çerçevesinde, stratejik tercih öncelikleri belirlemek zorunda kalacağını savundu. Ayrıca enerji işbirliği politikaları çerçevesinde Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde realist bir bakış açısıyla daha ihtiyatlı davranması gerektiği kanaatini de beyan etti.Sunumun tartışma kısmında ise Rusya’nın enerji piyasalarındaki monopol rolü vurgulanırken, enerjinin bir dış politika aracı olarak kullanılması ön plana çıktı. Rusya gibi uzun süredir enerjiyi dış politika aracı olarak kullanan bir ülke ile mukayese edildiğinde, Türkiye’nin henüz yeterli deneyime sahip olmadığı ve bu alanda daha ince bir diplomatik dile ihtiyacı olduğu görüşü paylaşıldı.