Sözlü Tarih İhtisas Sempozyumu: Gelenler, Gidenler, Kalanlar
“Gelenler, Gidenler, Kalanlar…” başlıklı Sözlü Tarih İhtisas Sempozyumu Bilim ve Sanat Vakfı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin yaklaşık dört senedir sürdürdüğü Sözlü Tarih Atölyesi’nde yapılan çalışmaların bir ürünü. Sözlü Tarih Atölyesi’nin katılımcılarınca hazırlanan tebliğlerin sunulduğu bu programla, daha sonra yapılması ön görülen daha yüksek niteliğe ve niceliğe sahip çalışmaların bir ilk adımını oluşturmayı hedefledik.Bir tarih araştırma metodu olarak karşımıza çıkan “sözlü tarih” bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de akademinin yeni çalışma sahalarından biridir. Tarih disiplininin klasik temel kaynağını oluşturan yazılı belgelere ve metinlere mukabil belli bir yaşın üzerindeki kişilerin yaşamlarında tanıklık ettikleri olayları alternatif bir kaynak olarak sunmaktadır. Sözkonusu bu yeni kaynaklardan hareketle sözlü tarih, klasik tarihçilikte kendilerine yer bulamamış kesimlerin seslerini tarihte duyurabilme iddiasıyla ortaya çıkmıştır.Öte yandan sözlü tarih sadece yazılı kaynaklarda ulaşılamayacak nitelikli bilgileri ulaşılabilir kılmakla kalmamış aynı zamanda tarihsel bilginin niteliğinde de radikal bir değişim önermiştir. Bu yeni yöntemi kullanan tarihçilik, artık geçmişte ne oldu sorusundan öte, geçmişte olan ya da olduğu düşünülen, varsayılan olayların bireylerin dünyalarında nasıl anlamlandırıldığı, farklı toplumsal kesimlerce nasıl algılandığı ile ilgilenmektedir. Bu bağlamda sözlü tarihçilik tek bir bilgiye değil, farklı kişilerce farklı şekilde algılanan bilgi çeşitliliğine dikkat çekiyor.Yüzyıllar öncesine dayanan köklü bir sözlü kültüre sahip Türkiye sözlü tarih çalışmaları açısından son derece ciddi bir potansiyel taşımaktadır. Ancak dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi sözlü tarihçilik, akademik çalışmalarda etkin bir yere henüz sahip değildir. Bilim ve Sanat Vakfı Türkiye Araştırmaları Merkezi bünyesinde üç dönemdir yürütülen sözlü tarih yöntemine ve pratiğine yönelik çalışmalar bu açıdan daha da anlamlıdır. Atölyenin son döneminde her bir katılımcı doğrudan çalışma sahasına inip sözlü tarih görüşmeleri gerçekleştirerek elde ettiği kayıtları Türkiye tarihi bağlamında analiz etti. Atölye katılımcılarınca yapılan görüşmelerin genel içeriğine bakıldığında göç meselesinin yoğun bir şekilde işlendiği görüldüğü için, önceden planlanmamakla birlikte, çalışmaların göç meselesi etrafında kurgulanması ve “Gelenler, Gidenler, Kalanlar…” başlığıyla sunulmasına karar verdik. Sözlü tarih atölyesi olarak böylesi bir sempozyumla daha sonra yapılacak daha nitelikli çalışmaların ilk adımını oluşturmayı hedefledik.Sempozyum başlığındaki her bir kelimenin bir oturuma karşılık geldiği sempozyumun ilk oturumu çeşitli zamanlarda Anadolu topraklarına yerleşmek için göç eden insanların hayat hikâyelerinden oluşmaktadır. Oturumun ilk konuşmacısı Elif Konar “Buhara’dan Sibirya’ya Sibirya’dan Konya’ya Uzanan Yol” başlığını taşıyan tebliğinde Naci İdil Beyin çoğunluğu siyasî ve kültürel kaygıların neticesinde ortaya çıkan göç serüvenini kendi formasyonuna paralel olarak edebî bir üslupla ele alıyor. Daha sonra söz alan Selma Yılmaz, Makedonya’dan Türkiye’ye göç eden ve geldiği yeni vatanında gerek siyasî, gerek iktisadî anlamda başarı sağlayan Eyüp Uçak Beyin hayat hikâyesini aktarmakta, Eyüp Beyin yaşamını kendi dilinden iktibasla “Biz göçmen değil, muhaciriz” sözüyle özetlemektedir. Üçüncü tebliğin sahibi Zeynep Akgün de benzer biçimde, anlattığı Balkan muhacereti tecrübesini bu defa bir kadının, Cemile Hanımın dünya penceresinden tasvir ediyor. Oturumda son olarak söz alan Rahime Demir ise Kartal ilçesi kapsamında gerçekleştirdiği geniş çaplı sözlü tarih projesinin bir örneğini “Kartal’da Küçük Bir Evin Sessiz Sakini: Zümrüt Düzgöz” özelinde sunuyor.Sempozyumun ikinci oturumunda Türkiye’de mukim ve sıradan vatandaş olarak tanımlanabilecek dört kişinin hayat hikâyeleri üzerinden yaşanan dönemin analizi yapılmaya çalışılmıştır. Oturumun ilk konuşmacısı Meryem Babacan, İstanbullu Garbis Horasancıyan’ın bir Ermeni olarak Türkiye’deki yaşam tecrübesini konu edinmektedir. İkinci olarak söz alan Süleyman Kınlı, Tavaslı bir köy kadınının anlam dünyasında ölüm temasının cezalandırıcı ve disipline edici rolüne değinirken, üçüncü konuşmacı Bilal Emre Biral da sözlü tarih kaynaklarından hareketle milli mücadelenin Kütahya-Emet mahallî direnişine odaklanıyor. Oturumun son konuşmacısı Ayşe Celep, Türkiye’nin zorlu yılları olan 1960’ları, İstanbul doğumlu Kastamonu asıllı bir berberin aynasından hikâye ediyor.Sempozyumun son oturumu Türkiye’den çeşitli nedenlerle yurtdışına giden kişilerin hayat tecrübelerini ele alıyor. Zeynep Bayrak, Sümeyye Doğan ve Osman Çetin, Türkiye’den Almanya’ya çalışmak amacıyla yapılan göç sürecini üç ayrı kişinin perspektifinden inceleyerek entegrasyon, yabacılaşma, asimilasyon gibi bugünün de temel meseleleri olan konuları bu farklı perspektiflerden değerlendirdiler. Cumhuriyet döneminin önemli mütedeyyin kadın figürlerinden biri sayılabilecek Hümeyra Ökten’in bir doktor ve dindar bir Müslüman olarak yaşamında tanık olduğu sıra dışı durumlar ve vazgeçemediği Hac yolculukları ise oturumun ve sempozyumun son konuşmacıları Emel Öncel ve Fatma Yıldırım tarafından aktarıldı.