Türkiye-AB İlişkilerinde Kimlik ve Yolsuzluk (Identity and Corruption in Turkey-EU Relations)
Küresel Araştırmalar Merkezi’nin düzenlediği “Avrupa Konuşmaları”nın ikincisinde, Manchester Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Tim Jacoby ile Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde kimlik ve yolsuzluk arasındaki ilişki tartışıldı. Programda Jacoby, Review of International Studies dergisinde “Turkey and Europe: Culture, Capital and Corruption” başlığı ile yayımlanan makalesi çerçevesinde Türkiye’nin AB üyeliği önündeki engellerden biri olarak resmî belgelerde sık sık gündeme getirilen yolsuzluk konusunu farklı bir açıdan değerlendirdi.Jacoby, tarihsel ve kültürel arkaplanın, diğer konularda olduğu gibi yolsuzluk konusunda da Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir rol oynadığını, bu unsurları göz ardı ederek yapılacak analizlerle sorunun anlaşılamayacağını savundu. Türkiye’nin Avrupa ile bütünleşmesine ilişkin sürekli gelişen bir literatür olmasına karşın, yolsuzluk konusunun, kültürel uyumsuzluğa dair tartışmalardan ziyade iktisadî ilişkilerde gündeme geldiğine dikkat çekti. Türkiye örneğinde bunun eksik bir değerlendirme olacağını savunan Jacoby, kimlik ve kültürel değerlerin Avrupa’nın Türk algısını belirlediğini; Türklerin bu değerlerle birlikte tarihsel perspektiften bakıldığında Avrupa kimliğine göre “öteki” olduğunu; hilekâr, dolandırıcı, kurnaz Türk algısının zihinlerde inşa edildiğini vurguladı. Bu iddiasını da Oxford’un 24 ciltlik sözlüğünde Türk kelimesinin zalim, insafsız, kurnaz gibi anlamlarla karşılanmasını örnek göstererek destekledi. Jacoby, Avrupa’nın siyasî ve kültürel sınırlarını belirlerken geleneksel bakış açısı çerçevesinde “medeni Batı/barbar Doğu (Osmanlı-Türk)” anlayışının hâkim olduğunu siyasîlerden ve akademi çevresinden yaptığı alıntılarla açıkladı.Jacoby’ye göre “yolsuzluğa bakış, Soğuk Savaş sonrası dönemde dönüşüme uğradı. Soğuk Savaş döneminde pek gündeme gelmeyen yolsuzluk, 1990’dan itibaren ulusal-uluslararası kamuoyunda ve basında çok yoğun bir şekilde tartışıldı; uluslararası organizasyonlar (BM, Dünya Bankası, OECD, AB) tarafından yolsuzlukla mücadele için çeşitli girişimler devreye sokuldu”. Jacoby burada da konuya farklı bir açıdan yaklaşarak Soğuk Savaş sonrası dönemde yolsuzlukla mücadele ve iyi yönetim konularının gündem hâline gelmesini, hemen her konuda olduğu gibi, “kültürcülüğün” geçmişten bugüne süregelen hâkimiyetiyle bağlantılandırdı. “AB yolsuzluk konusunda Türkiye’den çok daha kötü durumdaki Doğu Avrupa ülkelerini Birliğe aldı ve ayrıcalıklı muamele etti. AKP’nin 2002’de iktidara gelmesiyle birlikte de Türkiye ile Avrupa arasındaki farklılıklara ilişkin kimlik temelli sorular etrafında kültürel tartışmalar ortaya çıktı.” Jacoby, yönetime dindar geçmişi olan bir hükümetin gelmesini, Türkiye’nin Avrupa kültürüne dâhil olmadığına en önemli dayanak olarak sunan yazarlardan da örnekler verdi ve ekledi:AKP’nin eşcinsel evliliği ve zinayı yasaklayan yasa tekliflerini hazırlaması, AB tarafından İslâmî kurallar çerçevesinde alınmış kararlar şeklinde nitelenerek eleştirildi. Türkiye örneğinde din-kanun ilişkisine vurgu yapılırken, aynı yasayı çıkaran Romanya örneğinde karar sadece insan hakları çerçevesinde değerlendirildi. Bu çifte standardın kaynağında İslamofobi bulunuyor.Jacoby, yolsuzluk konusunu iktisadî açıdan da ele aldı. “AB’nin yolsuzlukla mücadele programı doğrudan sorunun üstesinden gelmek için yapılmadı. Gerçek amaç yabancı yatırımcıların kâr arayışlarını desteklemek ve Batı sermayesinin Türk pazarına girişini kolaylaştırmaktı. Avrupa’da yolsuzluğun en önemli aracı olan rüşvet, kişisel olarak verildiğinde suç teşkil ediyor; fakat şirketler rüşvet verdiğinde bu, suç değil kolaylaştırıcı işlem olarak tanımlanıyor ve tamamen yasal bir durum.” Buradan yola çıkarak yolsuzlukla mücadelenin etik değerlerden ziyade iktisadî getiriler için yapıldığını söyleyen Jacoby, yolsuzluğun gündemde tutulmasıyla Türkiye üzerinde siyasî baskı kurulmaya çalışıldığına da dikkat çekti.Jacboy, sunumunun sonunda, AB’nin yolsuzlukla mücadele çalışmalarının tam olarak anlaşılabilmesi için yapılan değerlendirmelerde kültürel mirasın mutlaka göz önünde bulundurulması gerektiğini bir kez daha vurguladı. Program, dinleyicilerden gelen sorular çerçevesinde AKP Hükümeti ve Avrupa, Avrupa’da Müslüman algısı, ırkçılık, İslamofobi, kültürel farklılık gibi konulara ilişkin tartışmalarla sona erdi.