Dünya Politikasında Hindistan
Küresel Araştırmalar Merkezi’nin Ekim ayı konuklarından biri, Hindistan Jawaharlal Nehru Üniversitesi’nin Batı Asya Çalışmaları Merkezi’nden Prof. A. K. Ramakrishnan idi. Dünyanın farklı yerlerinde görev yapan ve bir dönem Mısır’da da bulunan Ramakrishnan’ın uzmanlık alanları arasında İran’ın nükleer programı ön plana çıkıyor. ABD’nin İran politikalarını değerlendirdiği US Perceptions of Iran: Approaches and Policies başlıklı kitabı 2008’de yayınlanan Hintli misafirimiz ile son dönemde dünyanın önde gelen güçleri arasında adı daha fazla anılmaya başlanan Hindistan’ın dünyadaki rolü üzerine konuştuk.Sunumunda Hindistan’ın son dönemlerde iktisadî ve siyasî alanda izlediği yeni politikaları değerlendiren Ramakrishnan, dışarıdan çok önemli bir güç olarak görünse de, hâlâ ülke içerisinde ciddi sorunların varolduğuna dikkat çekti. ABD ile gelişen ilişkilerin Yeni Delhi yönetiminin eski bağlantısızlık politikasından ciddi bir sapmaya işaret ettiğini ve yakınlaşmanın siyasî sonuçları yanında iktisadî sonuçları da olduğunu vurguladı. Bu noktada en fazla vurgu yaptığı husus, son yıllarda izlenen liberal ekonomik politikaların ülkedeki gelir dağılımında yol açtığı sorunlardı. Hindistan’ın daha fazla duyulmasına imkân veren firmaların ortaya çıkışının çoğu zaman ülkedeki diğer grupların aleyhine yaşanan gelişmeler neticesinde gerçekleştiğine vurgu yapan Ramakrishnan, ülkenin devasa nüfusu ve coğrafî yapısı içerisindeki bölgesel farklılıkların hâlâ çok büyük olduğunu dile getirdi. Bu yaşanan hızlı gelişme ve kalkınma sonrasında özellikle zenginleşmeden yeterince pay alamayan ve durumu kötüleşen çeşitli alt sınıfların önceki yıllarda Hindistan Halk Partisi (BJP) gibi milliyetçi partilere yöneldiğini hatırlattı. Bu gibi tehlikelerin, şu an için bir nebze küllense de, henüz tam anlamıyla ortadan kalkmadığına dikkat çeken Ramakrishnan, bu türden milliyetçi partilerin çeşitli vilayetlerde etkinliklerini koruduklarını ve çeşitli koalisyonlarda yer aldıklarını dile getirdi. Nükleer silahlara sahip olmasının Hindistan’ın dünya üzerindeki konumunu ciddi şekilde değiştirdiğine dikkat çeken Hintli profesör, sorunlu komşu Pakistan ile ilişkilere de değindi.Sunum sonrasında gerçekleşen soru-cevap faslında katılımcılardan birinin Pakistan’da yaşanan güvenlik sorunları ve sellerin Hindistan’la bu ülke arasındaki sorunlara etkisine dair sorusuna cevaben Ramakrishnan’ın şu sözü dikkat çekiciydi: “Zayıf bir Pakistan Hindistan için bir avantaj değil tam tersine bir engeldir.” Bangladeş’te İslâmî grupların etkisinin azalmasının Hindistan’ın işini kolaylaştırdığını söyleyen Hintli profesör, ülkesi ile Çin arasında sıklıkla yapılan karşılaştırmaları değerlendirerek sözlerini noktaladı:Çin’in uyguladığı otoriter politikalar nedeniyle kısa vadede ekonomik kalkınma noktasında daha başarılı olma ihtimali çok daha fazla. Buna karşın, Hindistan’ın en önemli gücü demokrasisinden geliyor. Ekonomik bakımdan hızlı kalkınma, eğer buna katkı veren insanlar kalkınmadan istedikleri gibi faydalanamıyorsa, bir anlamı olmaz. Bu demokratik yapının gerektirdiği konsensüs inşa süreçleri çeşitli zamanlarda dikkatlerin ekonomik kalkınmadan başka alanlara yönelmesine neden olursa, uzun vadede daha olumlu bir sonuca zemin hazırlar.