Sanat ve Felsefe İlişkisinde Güzel’in Güncelliği
SAM Kırkambar Sohbet programının konuğu olan, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Felsefesi Anabilim Dalı araştırma görevlisi Yrd. Doç. Dr. Zeynep Gemuhluoğlu ile sanat ve felsefe İlişkisinde Güzel’in güncelliğini konuştuk.
Gemuhluoğlu konuşmasına “Güzelin güncelliği” ifadesini Gada
mer’den ödünç aldığını belirterek başladı. Peki, burada Gadamer’in vurguladığı şey neydi? Bu vurgunun temelinde Platon’la başlatılabilecek ve Hegel’le sona eren bir sanat-felsefe çekişmesi olduğunu söyleyen Gemuhluoğlu, bizleri felsefe tarafından ihdas edilen bu çekişmenin tarihî sürecinde yolculuğa çıkardı. İlk durağımız Platon’du. Platon’un şiiri Politeia’da dışlamasının, şiirden korkmasının nedenini sorgulayan Gemuhluoğlu bu korkuyu şöyle açıkladı:
“Platon’un eserlerine baktığımızda o
nu asıl korkutan şeyin sofizm olduğunu görüyoruz. Platon’a göre felsefenin kendini felsefe olarak kurarken karşısına çıkabilecek en büyük tehlike sofizmdir ve şiir de sofizmle arasında kurulabilecek bağlantıdaki benzerliğinden ötürü ürkütücüdür. Peki, nedir sofizm? Hakikat olmayan ama kendini hakikatmiş gibi gösteren bilgi.”
Gemuhluoğlu, Platon’un şiire karşı tavır alışına, şiirin karşısına saf düşünmeyi, dile bulaşmayanı koymasına rağmen kendi sisteminde de büyük metaforlara başvurmuş olduğuna dikkat çekti. Platon’un “güzel”e yüklediği anlam neydi? Bunu şöyle açıkladı Gemuhluoğlu:
“Platon için güzelşiirin eline bırakılamayacak kadar ciddi bir meseledir. Güzeli iyi ile beraber ihdas eder o yüzden. Platon’dan sonra da görkemle, parçalar arasındaki uyumla açıklanır güzellik. Yine burada Poli-teia’nın çınladığını duyabilirsiniz; yani Politeia’da nasıl kent-devleti mümkün kılan şey çokluğun kendine içkin hakikatine erişmekse burada da parçalar arasındaki uyumdur güzellik. Bu, hakikaten Rönesans döneminde farklı bir biçime dönüşerek devam edecek bir güzellik anlayışıdır.”
Platon şiiri dışlarken Aristo yapacaktır şiirin savunmasını:
“Bana sorulacak olursa felse-
fe tarafından şiire yapılmış bir ‘kötülükten’ söz edeceksek asıl kötülüğü Aristo yapmıştır, Platon değil. Çünkü Platon, aslında kendisi de neredeyse bir şair olarak, şiirin yıkıcı, tahrip edici gücünü fark ettiği için biraz da çaresizce çırpınmaktadır; ama bu durum Aristo’nun umurunda değildir. Rahat olun arkadaşlar, der Aristo. Şiir masumdur; çünkü hakikatle hiçbir ilgisi yoktur. Platon şiirin hakikatle ilişkisinde gördüğü tehlikeden dolayı çırpınıp durdu. Bu çırpınış boşunaydı, der Aristo. Şiirin hakikatle hiçbir alakası yoktur. Şiir, hakikati değil görünür olanı taklit eder. Mesela tragedya sadece fiilleri taklit eder aslında. Ama mimesis kuramıyla birlikte düşünüldüğünde Aristo’nun asıl söylemeye çalıştığı şey şudur: Aslolan tragedyaların izleyicilerinin ruhlarındaki olumsuz hislerden katarsis yoluyla sağaltılmalarıdır. Dolayısıyla şiirin görevi kamu yararıdır.”
Mimesis, hayal, imge ve estetik kavramları üzerinde duran Gemuh-
luoğlu’nun bir sonraki durağı Kant oldu:
“Kant güzel olanla, hoş olanla beğenilir olanın arasını ayırmak gerektiğini söyler. Şöyle der: ‘Ben bir şeyden hoşlanabilirim ama bu güzel bir şeydir diyemem. Dersem eğer herkesin rızasını talep ediyorumdur. Bir kahramanlık durumunu düşünün. O duruma dair pek çok şeyi beğeniriz ama aynı kahramanlığı gösteremeyeceğimizden dolayı o durumda olmayı tercih etmeyebiliriz; yine de onun güzel bir şey olduğunu takdir ederiz.’”
Kant’tan sonra yol ikiye ayrılır: Pozitivizm ve romantizm:
“Romantik akım aslında Platon’dan başlatılıp getirilebilecek süreçte Batı düşüncesinin altını oyan tek şey gibi görünüyor. Fakat modernizm ya da Aydınlanma denilen oluşum kendini henüz tamamlamadığı için Hegel’i beklemek gerekiyor. Hegel’le birlikte tamamlanan bir süreç var. Hegel kendi döneminde tarihin, sanatın vs. ölümünden söz eder. Aynı dönemde bunu başkaları da söyler fakat çoğunluk bundan üzüntüyle söz ederken Hegel bu bitişte üzülecek bir yan olmadığını ifade eder. Ona göre sanat zaten ölmesi gereken, geri kalmış bir şeydir. Zira Hegel için sanat dil öncesi eksik bir konuşmadır.”
Son olarak Gemuhluoğlu güzelin güncelliğini meselesini şöyle özetledi:
“Hegel sanatın geri kalmışlığını ilan ediyordu ancak ondan yüz yıl sonra Heidegger sanatı tekrar en başta Platon’un dışladığı noktadan, dilden ve şiirden kurarak üstelik felsefi anlamda sanata ve şiire dönüştürerek yeniden gündeme getiriyor. ‘Estetik anlamda sanat ölmüş ya da geride kalmış olabilir ancak sanatın kökeni üzerine olan şey henüz konuşup karara bağlanmamış bir şeydir’ der Heidegger. Henüz düşünülüp karara varılmamış bir şey. Yani Gadamer’in güncellikle vurgulamaya çalıştığı şey. Güzel, Hegel’in ölümünü ilan etmesinden sonra tekrar gündemimize gelmiş bir şeydir. Güncel bir sorudur hâlâ.”