XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Anadolu’da Sayısal Okur-Yazarlık

Paylaş:

Şu an Oxford Üniversitesi, Linacre College’de çalışmalarını sürdüren doktora öğrencisi Kazım Baycar’ın “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Anadolu’da Sayısal Okur-Yazarlık” başlıklı makalesi, tarih sahasındaki araştırmalarda kullanılmaya başlanılan yeni bir yöntemin, bir ülkede üretimi etkileyen en temel unsur olarak “sermaye ve işgücü”nün yerine “beşeri sermaye”yi dikkate alan konseptin izini sürüyor. Sayısal okuryazarlık da tarihte insanın kalitesini hesaplamaya odaklanan bu yöntemin yakın zamanda en çok kullanılmaya başlanan göstergelerinden biri. Burada eline aldığı metni okuma, anlama ve yazma yetisi demek olan literal okuryazarlık ile rakamları kavrayabilme ve “kullanabilme yetisi” anlamına gelen, “Whipple’sindeksi” adı verilen bir yöntemle hesaplanan sayısal okuryazarlıkarasındaki fark önemlidir. Bu “kullanabilme yetisi” özelikle günlük yaşamda kendini gösterir ve bu konuda insanlar arasında düzey farkı vardır. Tarihte yaşayan insanların sayısal okuryazarlıklarının tespitinde ise yaş atlatma olarak ifade edilen bir metot kullanılır. Bu yöntemde, bir araştırma için yaşı sorulduğunda insanlar çoğunlukla yuvarlak rakamlar veriyor, küsurlu rakam vermiyorlarsa bu durum o bölgedeki okuryazarlık oranının az oluşunun bir göstergesi olarak kabul edilir. Nitekim BM, Afrika Kalkındırma Çalışmaları esnasında bu metodu kullanarak Afrika ülkelerinin her birinde bulunan okuryazar oranını tespit etmiştir.

Baycar makalesinin temel amacını, 19. yüzyılda Osmanlı’da Hristiyan, Musevi ve Müslümanların okuryazarlık oranının, bu oranın dünyadaki yerinin ve bu düzeye etki eden faktörlerin tespit edilmesi olarak açıklıyor. Kullanılan temel kaynaklar 1830’larda II. Mahmut döneminde oluşturulan nüfus tahrirleridir. Bu tahrirlerde insanların yaşları, boyları, fiziksel özellikleri, meslekleri, nereden nereye hareket ettikleri gibi bilgiler yer almakta; ancak kadın nüfusa yer verilmemektedir, tahrirler Yeniçeriliğin kaldırılması ve vergi meselesi gibi temel amaçlarla yapıldığından dolayı. Kayıtlara göre Müslümanlarla Museviler arasındaki okuryazarlık oranı birbirine oldukça yakındır. Hristiyanlar ise ciddi oranda öndedir. Osmanlı’nın o dönemde İngiltere, Fransa ve Mısır örnekleri ile karşılaştırılabileceği tezinden hareketle makale, Fransa ve İngiltere’de sanayileşmenin yeni başladığı dönemlerde bile ülkenin önemli bir bölümünde okuryazarlığın sağlandığını ortaya koymaktadır. Buna karşılık Mısır’daki oranın Osmanlı’nın gerisinde olduğu görülmektedir. Bu, Mısır örneğine ilişkin değerlendirmelerin yabancı kaynaklara dayanılarak yapılmasından kaynaklanabilir, konunun Osmanlı kaynakları incelenerek yeniden değerlendirmesi daha sağlıklı sonuçların elde edilmesini sağlayacaktır Baycar’a göre.

Bir diğer husus da sayısal okuryazarlık düzeyini nelerin etkilediğidir. Bunu tespit edebilmek için Baycar, Niksar nüfus tahrir defterleri ve temettuat defterleri verilerine dayanarak nüfusu 100’ü aşan karye ve mahalleleri inceliyor. İnsanlar arası sosyal ilişkilerin düzey ve aile bireylerinin sayısal farklılıklarının, yaş ortalaması, gelir düzeyi ve yerleşim yerlerindeki farklılıkların sayısal okuryazarlık oranını ne düzeyde etkilediğinin izini sürüyor. Bunu hesaplayabilmek için iktisat tarihçilerinin regresyon olarak adlandırdığı bir modele başvurur ve bir yerleşim yeri ile ilgili insanların ödediği vergiler, oturdukları emlakların değerleri, nüfusun büyüklüğü gibi değişkenlere dayanarak okuryazarlık oranını açıklamaya çalışır. İstatistiksel anlamlılık ve tarihsel anlamlılık çerçevesinde veriler değerlendirilir. Bir değişkende istatistiksel anlamlılığı gösteren değer 1,96’nın altındaysa bu, analize dâhil edilecek anlamlı bir değer olarak kabul edilmez. Sonuç itibariyle, yerleşim yerinin nüfusu, türü (karye ya da mahalle oluşu), insanların zenginliği gibi hususlardan ziyade aile genişliği, insanların yaş ortalaması, ödedikleri vergiler ve oturdukları mekânın değeri gibi hususlar okuryazarlık oranını etkilemektedir. Buna göre çok çocuklu insanların oturduğu mahallelerde okuryazarlık düzeyinin az olduğu, insanların yaşları arttıkça okuryazarlık düzeylerinin düştüğü, gelirlerin artmasının düzeyi arttırdığı, ödenen vergilerin hacmi genişledikçe o bölgenin okuryazarlığının azaldığı görülmüştür.

Baycar’ın üzerinde durduğu bir başka husus, farklı bölgeler için farklı sonuçlara ulaşılabileceğidir. Nitekim, Maristella Botticini, Yahudilerin tarih boyunca neden kırsalda yaşayarak tarımda değil de, şehirde yaşayarak zanaata yönelik işlerde çalıştığını, Ferisi geleneğindeki her babanın çocuğuna okumayazma öğretme zorunluluğuyla açıklarken Baycar çalışmasında, Musevilerin dinî kıyımlardan dolayı veya kültürlerini korumak için daha çok taşrada yaşadığı, okuryazarlık düzeylerinin Müslümanlarla benzer, Hristiyanlardan düşük olduğu tespitini yapar. Netice itibariyle, Botticini’nin tespitlerinin Ferisiler için böyleyken Osmanlı’daki durumun farklılığının altını çizer. Baycar burada Cumhuriyetin ilk dönemlerinde okuma-yazma oranının hızla arttığı şeklindeki söylemin güvenilirliği sorgulayarak, bu noktada bu araştırmanın ardından 1830 öncesi ve sonrası arasındaki okuryazarlık oranını karşılaştıran bir çalışmanın yapılmasının önemine dikkat çekiyor.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir