Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetiminin Kuruluşu
Türkiye Araştırmaları Merkezi bünyesinde gerçekleştirilen özel toplantı serisinin ikinci konuğu Mete Tunçay’la Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması 1923-1931 isimli kitabı bağlamında Türkiye’de sol ve tek parti dönemi tartışıldı. Katılımcılardan gelen sorular üzerine Ankara Hukuk Mektebi’nin kurulması, Şeyh Said ayaklanması, Dersim harekatı, İstiklal Mahkemeleri zabıtları, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması, Serbest Cumhuriyet Fırkası, alfabe değişikliği, Güneş Dil Teorisi, Milli Mücadele’de Sovyet yardımı ve 1946 seçimleri gibi konular da gündeme geldi.
Tunçay’ın ilk vurgusu, çocukların dahi o dönemin etkisinden azade olamadığı 1936 yılında, tek parti döneminin ortasında, doğduğu idi. İçine doğduğu ortamın önemine bu şekilde dikkat çeken Tunçay daha sonra kitabın neden ve nasıl yazıldığının uzun hikayesini anlattı. Tunçay, Ankara Üniversitesi’nde siyasal düşünceler tarihi konusunda hocalık yaparken Türkiye’deki sol akımların tarihi üzerinde çalışmaya başlar. Kitap olarak da yayınlanan Türkiye’de Sol Akımlar 1908-1925isimli doçentlik tezi bu çalışmanın ürünüdür. Başlangıçta amacı bu sol tarihini 1960’a kadar getirmektir, ama bu işin zorluğu belli bir noktada durmayı gerekli kılmıştır. Bu nedenle Tunçay çalışmasını, önemli bir dönüm noktası olarak gördüğü 1925 yılında bitirir. Tunçay’a göre 1925’te çıkartılan Takrir-i Sükûn Kanunu gerçekten bir dönüm noktasıdır; bir hafta öncesi ve bir hafta sonrası arasında bile müthiş bir fark vardır; dahası, sadece sol akımlar için değil tüm ülke için önemli değişiklikler getiren bir kanundur. İlerleyen yıllarda Tunçay, Takrir-i Sükûn Kanunu’ndan sonra ülkede neler yaşandığı ve Türkiye Komünist Partisi’nin içinde çalıştığı ortamın nasıl olduğu konularına da eğilerek çalışmasını 1936 yılına kadar getirir.
Türkiye’de sol akımları çalışırken karşılaştığı en büyük zorluklardan birisi de yasak yayınlardır. Milli Kütüphane’de yasak kitaplar bölümünde çalışırken rastladığı Kerim Sadi’nin Ansiklopedik Vahşiadındaki küçük kitapçığını örnek gösterir Tunçay. Anne ve küçük kızdan oluşan zengin bir aile, bir gemiden rıhtıma inerken, küçük kızın eşya taşıyan hamallardan birini göstererek “anne ansiklopedideki vahşi bu mu” demesi, eserin, Türkiye’de yasaklanmaya değecek provokatif bir yayın sayılmasına yeter. Tunçay bunu doçentlik takdim tezi olarak sunar. Hepsi Ansiklopedik Vahşikadar masum olmasa da birçok yayın yasaklandığından ve bu tür yayınları özel koleksiyonlarda bile bulmak mümkün olmadığından, Tunçay Türkiye’de Sol Akımlar kitabında birtakım dergi ve kitapların hangi kütüphanede hangi numarayla kayıtlı bulunduğunu yazar.
Türk solu hakkında yazarken gazetelerdeki tevkifat haberleri ve bunların arka planına dair bilgiler, 1 Mayıs ve Dünya Barış Günü bildirileri gibi kaynaklardan faydalanır Tunçay. Sovyetlerin çöküşü ile arşivlerin kısmen kullanılabilir hale gelmesi de yeni imkânlar açar. Türk soluna dair vardığı sonuçları şu şekilde özetler Tunçay: Aslında TKP diye bir şey yoktur. Komintern’in Türkiye seksiyonu vardır. Komintern (Komünist Enternasyonel) bürokratik bir örgüttür, bir dünya partisidir ve Türk partisinin bağlı olduğu doğu şubesi vardır. Türkiye’de yapılan çalışmalar Komintern’e her ay rapor edilecek ve bütün yayınlar, çıkartılan bildiriler, dergiler ve kitaplar Komintern’e gönderilecektir. Bütün bu materyaller Komintern’in kütüphanesine gönderilir. Zira kütüphanenin Türkiye bölümü olduğu da bilinmektedir. Bu bölümün şu an nerede olduğunun izini süren ve kendisine 1943’te Komintern resmen kapatılınca Komünist Partinin sosyal bilimler akademisine verildiği söylenen Tunçay, “kısmen bizde” cevabını alır. Burada, Fransızca, Almanca ve Rusça kitaplar mevcuttur ama Türkçe, Arapça ve diğer dillerdeki kitapların nerede olduğu hâlâ belli değildir. Günün birinde birisinin mutlaka bunları bulacağına dair inancını muhafaza etmektedir Tunçay.
Türkiye’den yazılan raporların genelde Fransızca olduğunu ifade eden Tunçay’a göre, 1936 yılı TKP tarihi için önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü Komintern TKP’den partiyi dağıtmasını ister. 7 sene sonra da Stalin, Fransız ve İngilizleri memnun etmek için Komintern’i kapatır. Netice-i kelam, 1925-1945 yılları arası Türkiye’de tek parti egemenliğinde geçen bir dönemdir ve bu dönemdeki tek muhalefet de yer altındaki soldur. TKP’nin Türkiye’deki tek parti yönetimine bakışında çok ciddi sınırlar vardır. Tek parti döneminde hükümetin Sovyet dostu bir dış politika izlemesi nedeniyle Türk solu muhalefette fazla ileri gidememiştir. Bunun yanı sıra tek parti döneminde yapılan millileştirme uygulamalarını TKP’nin eleştirmesi de söz konusu değildir. Zira bunlar, kendilerinin de yapmak isteyeceği şeylerdir.