Türkiye’de Siyasi Düşünce Çalışmaları

Paylaş:

Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği “Otobiyografik Bir Anlatı” programının Kasım ayı konuğu Yeditepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Cemil Oktay idi. Oktay ile kendisinin kişisel akademik serüveni merkezli olarak Türkiye’de siyasi düşünce çalışmaları üzerine keyifli bir toplantı gerçekleştirildi.

İlköğretim ve Lise eğitimini Çanakkale’de tamamlayıp, 1962’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde lisans eğitimine başlayan Cemil Oktay, ülkemizdeki kalifiye iş gücü eksikliğinin etkisiyle üniversite yıllarında “Doktora” eğitimi yapma noktasında bilinçlenmeye başlamıştır. Özellikle Turan Güneş’in telkin ve yönlendirmeleriyle doktora yapma konusuna ısınan Oktay, yurtdışında yüksek lisans ve doktora yapma hakkı kazanarak 1968 yılında Fransa serüvenine ilk adımını atmıştır. Dönemin şartları içerisinde yurtdışında eğitim alma hakkını elde eden 15-20 öğrenciden birisi olan Oktay’ın doktora konusu hakkında zihninde belli konular canlanmaya başlamıştı. Kendi ifadesiyle “Siyasal Güçler ile Bürokrasi Arasındaki İlişki” çerçevesinde bir doktora konusu üzerinde araştırmalar yapan Cemil Oktay, yine “Bürokrasi” temelinde bir doçentlik teziyle akademik serüvenine devam eder.

Toplumsal güç ilişkileri hakkında kafa yoran Cemil Oktay henüz lisans eğitimi sırasında belli konular üzerinde rahatsızlık hissetmeye başlar. Siyasi meşrebe göre farklı analizlerin yapılması, üniversitelerde okutulan teorik bilginin hayatın gerçekliği ile ne kadar uyumlu olduğu, hukuk devleti ilkesinin tutarlılığı, değişim-modernleşme hadisesinin açmazları gibi başlıklar Oktay’ın doktora eğitimi almadan önce merakını cezbeden konular arasında yer almaktadır. Özellikle bu başlıkları zikretmesinden sonra sözlerine devam eden Oktay, kendisinin en temel sorusunun “resmi anlayış” ile “toplumsal görüş ve anlayış” arasındaki büyük makasın neden kaynaklandığı sorusu olduğunu belirtmektedir.

Bu temel sorunun etrafında kişisel araştırma ve çalışmalarına devam eden Oktay, modernleşmenin nasıl cereyan etmesi gerektiği ya da Türkiye toplumunda nasıl telakki edildiği ve ideolojik farklılıkların yenileşme çabalarına olan farklı bakışları hakkında birçok soru ile Fransa’daki eğitimine başlar. Cemil Oktay’ın Paris Üniversitesi’ndeki danışman hocasının Ankara Üniversitesi’nde lisans döneminde aldığı derslerin kimler tarafından verildiğini öğrenmesi üzerine yaşadıklarını paylaştığı anekdot dikkate değerdir. Yavuz Abadan, Turan Güneş ve diğer hocaların isimlerini öğrenen tez danışmanı Oktay’ın daha az ders alarak tez dönemine geçmesine izin vermiştir. Bu hadisenin Türk üniversitelerinin saygınlığı noktasında şu anda sahip olmadığımız bir gururu kendisine yaşattığından dem vuran Oktay, bununla beraber kendisinin tez dönemi için ders dışı kitap ve kişilerden beslenmesi için uygun ortamın sağladığını görüşündedir.

Dönemin şartları içerisinde Fransa’da sol ideoloji çok revaçtadır. Balibar’ın Kapitali Okumakisimli edisyon eserini okumayanın o dönem içerisinde esamisinin okunamayacağını kişisel hatıraları eşliğinde paylaştı Oktay. Vietnam Savaşının sıcaklığını koruduğu ve Soğuk Savaş döneminin tüm hızıyla devam ettiği 1960 ve 70’li yıllarda Fransa’da beslendiği kaynakları da aktaran Oktay, bu noktada Max Weber, Raymond Aron, Georges Dumézil, Claude Lévi-Strauss gibi yazarların isimlerini zikretti. Özellikle Strauss’un “antropolojik yaklaşımı” o günlerden kendisine miras kalmıştır ve günümüzde bu yaklaşımı hâlâ derslerinde bir tarz olarak okuttuğu bilinmektedir.

Cemil Oktay, modernleşme sorunsalını Türkiye özelinde araştırırken bürokrasi ile halkın ve toplumun arasındaki kopukluğun 1980’lı yıllardan itibaren özellikle sosyolojik açıdan incelenmesi gerektiğini düşünür. Burada kendi akademik alanıyla ilgili bir de serzenişte bulunan Oktay, Türkiye’de siyasi düşünce çalışmalarında sosyolojik araştırmalara olan ihtiyaca dikkat çeker. Türkiye’nin yaşadığı darbe tecrübesinin kendisine olumsuz etkilerinin yanında olumlu etkilerine de ironik bir yaklaşımla değinen Oktay, özellikle 80 darbesi sürecinde bir doçent olarak yaşadığı güvenlik soruşturmaları sonrasında hayatının en güzel makalesini yazabildiğinden bahseder. Daha sonra Bağlam Yayınları tarafından kitaplaştırılarak basılan “Hum Zamirinin Serencamı” isimli bu makaleyi kaleme alan Oktay, bu çalışma içerisinde Osmanlı döneminde 1876 yılında anayasa tartışmaları sırasındaki ötekileştirme hadiselerinden hareketle bağnazlık derecesine varan otorite tutkumuzun ve her şeyi devlet etrafında görmemiz nedeniyle sivil düzeyde sorun çözme alışkanlığımızın kısıtlı oluşuna değinir.

Modernleşme-yenileşme, kamusal-sivil otorite görüş ayrılığı ve sosyolojik tartışmaların yanında kendisinin kafa yorduğu bir diğer önemli araştırma başlığı da “Kuvvetler Ayrılığı” konusudur. Anayasa Mahkemesinin 25. yılı münasebetiyle hazırladığı bu çalışmanın başlığı “Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin Yargı Açısından Anlamı ve Türkiye Örneği” şeklindedir. Bu makale ile Oktay kuvvetler ayrılığı üzerinde Türkiye’de yaşanan sorunların, askeri baskının, yargı bağımsızlığının ve sosyolojik arka planıyla Tanzimat döneminin önemi ile darbe döneminde yaşananların üzerinden bir anayasal tartışma yapmaya çalışmıştır.

Oktay, akademik çalışmalarının yanında Türk siyasi tarihinde orijinal bir hareket olarak incelenmeyi bekleyen “Yeni Demokrasi Hareketi” oluşumu içerisinde yer aldı. Hakkında birkaç anekdot aktardığı bu hareketin siyasi süreçleri içerisindeki kişisel tutum ve ikbal anlayışını da değerlendiren Oktay, akademik ahlâk, ilkesel siyasi duruş ve Türkiye’nin gelişimi ile siyasi kültürü hakkında ümitvardır.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir