İdeal İslâmî Finans: Farklılaştırılmış ve Hizmet Odaklı (Genuine Islamic Finance: Differentiated & Service Oriented)

Paylaş:

“İktisat Konuşmaları” toplantı dizisinin onuncusunda İslamabad Uluslararası İslâm Üniversitesi (IIUI) Uluslararası İslâm Ekonomisi Enstitüsü (IIIE) Genel Direktörü Asad Zaman’ı konuk ettik. Stanford Üniversitesi’nde ekonomi alanında doktora yapan, ardından Columbia, Karaçi, John Hopkins, Bilkent ve Lahor üniversitelerinde dersler veren ve IMF’de görev yapan Dr. Zaman ile İslâm iktisadı üzerine faydalı bir toplantı gerçekleştirdik.

Zaman, İslâm iktisadını, dinin iktisadi faaliyetlere ilişkin buyruklarının bireysel (micro), toplumsal (meso) ve ümmet (macro) seviyesinde “yaşama çabası/mücadelesi” olarak tanımladı. Ayrıca İslâm iktisadını, konvansiyonel ekonominin bir dalı ya da farklı şekli olarak değil de doğrudan İslâmî kaynaklara yaslanan bir sistem olarak gördüğünü belirtti. Ardından konuşmasına “Batılı eğitimde insan davranışlarına ve ekonomiye ilişkin bilgiler ne kadar doğru?” sorusuyla devam eden Zaman, Müslümanların önündeki en büyük engelin Batılı eğitim anlayışıyla kazanılan düşünceleri terk edememekten kaynaklandığını söyledi ve bugünkü durumu bir nevi basiret kapalılığı ve zihnin sömürgeleşmesi olarak nitelendirdi.

Kapitalizm öncesi Batı’da hâkim olan ve kaynağını İncil’den alan “Para sevgisi tüm kötülüklerin kaynağıdır” düşüncesinin değişimine ve modern bankacılığın fonksiyonlarına dikkat çekti. Esasen kapitalizmle İslâmî müesseseler arasındaki farklılığın mevcut kurumların arka planındaki felsefi-ruhi farklılıktan kaynaklandığını belirten Zaman, konuşmasında yer yer İslâm dünyasında hâkim olan Batı’nın kurumlarını kopya etmeye dayalı “İslâmlaştırma” düşüncesini de tenkit etti. Ona göre, varlığın küçük tasarruf sahiplerinden büyük tasarruf sahiplerine gitmesine neden olan kapitalist ekonominin bir parçası durumundaki bankalar, İslâm dünyasında paradoksal bir durum sergiliyor.

Asad Zaman, kapitalist ekonomik sistem ile İslâmî iktisat sistemi arasındaki temel farklılığın, ihtiyaç fazlası varlıkların ne yapılacağı sorusuna verilen cevapta ve buna göre oluşan insan davranışlarının tarzında yattığını belirtti. Ona göre, kapitalizmde tasarrufa yönlendirilip daha fazla zenginleşme amaçlanırken, İslâm’ın öngördüğü iktisadi anlayışta ise ahlaki olarak cömert olması gereken Müslümanların infak, hizmet ve özellikle de vakıf kurmaya yönlendirildiğini, İslâm toplumunda müesseselerin de bu nedenle hizmet amaçlı geliştiğini, Müslümanlara düşen görevin de hayır ve cömertlik temelli bu kurumları geliştirmek olduğunu kaydetti.

İslâm medeniyetinde vakıf müessesesinin rolüne değinen Zaman’ın işaret ettiği diğer bir mesele ise çeşitli sebeplerle verimsiz, etkisiz ve marjinal kurumlara dönüşen vakıfların yeniden canlandırılmasıydı. Ona göre, vakıfların gerektiği şekilde ihya edilmesiyle kapitalist sistemin bir parçası ve bir formu olan, hakiki anlamda İslâmî olmayan bankaların İslâmlaştırılmasına da gerek kalmayacaktır.

Ekonomi anlayışında bencillik düşüncesinin hâkim olduğu, kurumların buna göre geliştiği Batı dünyasında hizmetlerin sağlanmasında devletin büyük rol oynadığını belirten Zaman, İslâm toplumunda ise Batı’dakinin aksine eğitim, sağlık vb. hizmetlerin vakıflar yoluyla doğrudan toplum tarafından yürütüldüğünü, devletin ise bu anlamda başvurulacak son merci olduğunu söyledi.

Zaman, on yedinci yüzyılın ortalarına kadar giden bankacılığın, emanet paraların izinsiz kredi verilmesi yöntemine dayandığını ve başkalarının paralarıyla oynanan kumarın bir anlamda modern bankacılığın temeli olduğunu ifade etti. Karşılığı olmayan kâğıt paraların “güven” faktörünü zedeleyen bir başka husus olduğunu belirten Zaman, güven ve emanetin geçerli olduğu İslâm toplumunda varlıkların güven içinde bulunacağını, yeniden yapılandırılması gereken kurumun da “dârü’l-emâne” olduğunu kaydetti. Teklif edilen bu kurumun varlığının (i) insana ve (ii) topluma hizmet sağlayan yatırımlarda değerlendirilebileceği gibi, (iii) kaybetme ve riskin göze alındığı yatırımlara da yönlendirilebileceğini söyledi. Kapitalist sistemin bir parçası olan bankaların ise kârı maksimize ederek insandan ziyade fizikî sermayeye yatırım yaptıklarını hatırlattı.

Zaman’ın üzerinde durduğu diğer bir husus da şuydu: İslâm, sonuçtan ziyade sürece odaklıdır. Müslümanların sorumluluğu da değiştirmek ve başarmak için çaba, gayret ve emek sarf etmektir. Müslümanlar başarılı olup olmamaktan ziyade oyunu nasıl oynadıklarından sorumludurlar. Dünya imtihanının bir gereği olan süreç (the process) odaklı anlayış, Batı kapitalist iktisat anlayışından temelde iki yönden farklılaşır. Bunlar, kapitalizmin tarafsız bakışının aksine (i) İslâm’ın kişinin eğilimlerini bencilliğe, yahut iyiye ve kötüye gidebilecek potansiyelde görmesi ile (ii) süreç odaklı çaba ve gayretin neticesinde ahlaki kuralların gözetilmesini sağlamasıdır.

Son olarak, İslâm’ın kurmayı amaçladığı finansal kurumların yapısının cömertlik, dayanışma ve hizmet odaklı olduğunu, bu kurumların ahlak, ruh ve form yönünden de İslâm’a uygun olması gerektiğini vurgulayan Zaman, konuşmasını İslâm’ın iktisat anlayışı, mevcut faizsiz finans uygulamaları ve bu uygulamaların geleceğine dair katılımcılardan gelen çeşitli sorulara verdiği cevaplarla sonlandırdı.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir