18. Yüzyıl Osmanlı İlmiye Teşkilatında Mülâzemet Sistemi

Paylaş:

Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin aylık faaliyeti olan Tez/Makale sunumlarının Mart ayı konuğu Esra Evsen’di. Evsen, katılımcılara Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı İslâm Tarihi Bilim Dalı’nda 2009 yılında tamamladığı “Osmanlı İlmiye Teşkilatında Mülâzemet Sistemi (18. Yüzyıl Örneği)” isimli yüksek lisans tezini sundu.

Amacının Osmanlı ilmiye sistemini çalışmak olduğunu, bu amaç doğrultusunda yaptığı araştırmaların karşısına ilmiye sistemine giriş yöntemlerinden biri olan mülâzemet sistemini çıkardığını, böyle bir konuyu çalışmanın avantajlı ve dezavantajlı yönlerinin bulunduğunu ifade eden Evsen, bu avantajlı ve dezavantajlı durumları şu şekilde açıklamaktadır: Avantajlıdır, zirasistemin çok çalışılmamış olmasından mütevellit, ulaşılan her arşiv belgesi, keşfedilen her yeni metin bir değer taşımaktadır. Ancak sistemin genel yapısı hakkında çok az şey bilinmesi, sistem hakkında yapılacak değerlendirmeleri destekleyecek verilerin kısıtlı olması anlamına gelmektedir ki, bu da sistem hakkında yorum yapma kabiliyetini sınırlandıran bir durumdur. Bu nedenle de bu çalışma bir taraftan sistemi anlamaya yönelik bir gayrete, diğer taraftan sistemle ilgili daha çok soru üretmeye yönelik bir çabaya karşılık gelmektedir.

Mülâzemetle ilgili özel bir defter grubunun bulunmadığına dikkat çeken Evsen, ilmiye teşkilatı mensuplarının tayin, terfi ve azillerinin kadıaskerlerin sorumluluğunda bulunmasından dolayı bu defterlerin Rumeli Kadıasker Ruznamçeleri içerisinde yer aldığını belirtmektedir. 257 adet Rumeli Kadıasker Ruznamçesi içerisinde 55 tanesi mülâzemet defteridir ve bu defterlerden on sekizinci yüzyılın sonuna ait 5 tanesi teze kaynak teşkil etmek üzere seçilmiştir. Bu 5 defteri seçerken belli bir olayın varlığı değil, defterler arasında 20 yıl gibi bir aralığın bulunması önemsenmiştir. Evsen bu yöntemle, bu 5 defterin verilerini karşılaştırıp, sonuçları değerlendirmek suretiyle sistemin yüzyıldaki işleyişini takip etmeyi amaçlamaktadır.

Evsen, Osmanlı ilmiye teşkilatı açısından mülâzemet dendiğinde iki anlamın akla gelmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Tezin esas konusunu teşkil eden manasıyla mülâzemet, yüksek dereceli medrese tahsilini tamamladıktan sonra mezun olan bir talebenin, ilmiye teşkilatında herhangi bir vazife alabilmesi için bir deftere medresedeki hocalarından biri tarafından kaydedilmesini ve böylece atama beklemesini ifade eder. Ancak her mezun talebe mülâzemet defterine kaydedilmez, hoca layık olduğunu düşündüğü talebelerini deftere kaydeder.

Evsen’e göre mülâzemet sistemiyle ilgili önemli bir husus mülâzemetin çeşitleri ile alakalıdır. Defterlerde mülâzemetin, nevbet usulüyle, iadeden, teşrif yoluyla, müstakil arz yoluyla, mevtadan, tezkire hizmetinden ve son olarak fetva emaneti yoluyla mülâzemet şeklinde yedi çeşidine rastladığını ifade eden Evsen, her bir mülâzemet çeşidiyle ilgili açıklamalar yaptıktan sonra, defterlerde en çok müstakil arz yoluyla mülâzemet çeşidinin yer aldığına dikkat çekmektedir. Kaynaklarda çok fazla bilgi olmamakla birlikte, müstakil arz yoluyla mülâzemet, esas itibariyle bir insanı, kullanılabilecek en esnek ifadeleri kullanarak hatta hiçbir sebep ifade etmeden, bazen hocanın ismini bile zikretmeden, mülâzemete kaydetmektir ki, bu durum mülâzemet sisteminin on sekizinci yüzyıl içerisindeki işleyişinin problemleri hakkında fikir vermesi açısından önemlidir. Başlangıçta konulan kurallara zaman içerisinde uyulmaması sistemle ilgili dikkat çeken bir diğer husustur. Padişahın, ulemaya, belli kademedeki talebelerinden istediklerini mülâzemete kaydetmelerine müsaade etmesi anlamına gelen nevbet usulüyle mülâzemet, kural itibariyle yedi yılda bir olması gerekirken, daha sonra bu kurala uyulmadığı padişahın ilk seferi, şehzade doğumu gibi çeşitli sebeplerle ulemaya talebelerini mülâzemet defterlerine kaydetme izninin verildiği görülmektedir. Ayrıca şeyhülislam veya mevleviyet kadısı gibi veren kişiye ya da zamana göre değişiklik arz etse de bazen defterlerde çok abartılı miktarlarda mülâzemet sayılarına tesadüf edilmiştir.

Genel tabloyu görmeyi ve böylece değerlendirme yapmayı kolaylaştırması amacıyla tezde, mülâzemete tayin edenlerle, mülâzemete alınanları tablolaştırmayı tercih eden Evsen’in tespitine göre, mülâzemete tayin edenler arasında ilk göze çarpanlar en az musıla-i sahn seviyesinde olan müderrislerdir. Bir diğeri müderrislikten kadılığa geçenlerdir ki, onlara da mülâzemet verme hakkı tanınmıştır. On sekizinci yüzyıl kayıtlarında şehzade doğumu sebebiyle şeyhülislam, kadıasker, cerrahbaşı, kehhalbaşı gibi her kademeden ulemaya mülâzemet verme hakkı tanındığı da görülmektedir. Defterlerde pâye verilen ulemanın mülâzım vermesiyle ilgili bir bilgi söz konusudur ki, bu ayrıca dikkat çekicidir. Pâye sistemi zamanla müderris sayısının artmasına karşılık medrese sayısının yetersiz kalması nedeniyle oluşturulmuş bir sistemdir ve böylece müderris bir üst medreseye tayin edilmeden bulunduğu medresede bir üst medresenin unvanı ve rütbesine sahip kabul edilmektedir.

Üst kademeli medreselerin talebelerinin dışında, on sekizinci yüzyıl ortaya çıkan kayıtlarında mülâzemete alınanlar açısından tabloya gelince bu hususta en dikkat çekenler şunlardır: Sarayın birun bölümünde görev yapan personele hocalık yapan birtakım kişilerin mülâzemete alındığı görülmektedir. Herhangi bir imtihana tabi tutulduklarına dair kayıt bulunmamasına rağmen sadece ulema evladından oldukları için mülâzemete kaydedilenler tespit edilebildiği gibi, saray bahçesinde bir şekilde iş bulduktan sonra medreseyi bitirip mülâzemete getirilenler de söz konusudur. Bir başka grubu; yeniçeri olup, aynı zamanda bir medreseye devam edip mezun olan ve ocak imamı vasfı kazananlar teşkil etmektedirler. Defterlerde imtihanla mülâzemete alınan bazı kişilerin varlığı tespit edilmekle birlikte neden sadece o kişilerin isimlerinin önünde “ba’de’l-imtihan” kaydının bulunduğu ve bu imtihanın nasıl bir imtihan olduğu da izaha muhtaç bir durum olarak kaydedilmelidir. Son olarak sıkça tenkit konusu olan ulema iltiması ile mülâzemete kaydedilme meselesi söz konusudur ki, bazı defterlerde kişilerin şefaatle mülâzemete alındığı doğrudan ifade edilmektedir.

Tezin konusu, amacı ve kaynakları hakkında yaptığı açıklamaları müteakip, elde ettiği bilgileri katılımcılarla paylaşan Evsen, son olarak önemli bir hususa dikkat çekmektedir. Osmanlı ilmiye teşkilatı hakkında sağlıklı değerlendirmeler yapılabilmesi için hâlihazırda elimizde mevcut 55 defterin bir an önce okunması ve daha uzun aralıklı bir sürecin ele alınarak istatistiğinin çıkarılması gerekmektedir. Bir örneklem çalışması yapıldığında parçalar hâlinde bilgi sahibi olunmakta ve aralardaki kopukluktan dolayı yorum yapma işi zorlaşmaktadır. Defterlerin tamamının okunması ayrıca Osmanlı ilmiye sistemini çalışan belli bir kişinin izini sürenler açısından büyük bir katkı sağlayacaktır.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir