Kürt İslamcıların Kürt Meselesine Bakışları
“Milliyetçilik Konuşmaları” toplantı dizisinin beşincisinde, TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanı Doç. Dr. Ahmet Yıldız, Kürt İslamcıların Kürt meselesine bakışlarını ele aldı. Konuşmasına Türkiye’de anlamı üzerinde mutabık olunamayan tartışmalı “İslamcılık” kavramının üç unsurun -milliyetçilik, muhafazakârlık ve mukaddesatçılığın- bir araya gelmesi suretiyle geliştiğini dile getirerek başlayan Yıldız, bunun önemli etkiler bıraktığını ve -Kürt İslamcıların Türk İslamcıları eleştirdikleri üzere- milliyetçi bir söylemi barındıran “ulus-devlet İslamcılığı” halini aldığını belirtti.
Dersim hadisesi ve 1930 isyanından sonra, Kürt muhalefetinin ilk defa 1960’larda oluşan çoğulculaşma ortamında kendini ifade etme zemini bulduğunu söyleyen Yıldız, bunun da henüz etnik bir karakter taşımayan ve ezilmişlerin haklarını savunma odaklı söylemiyle öne çıkan Türk Solu vasıtasıyla gerçekleştiğini vurguladı. Ancak İşçi Partisi’nin kapatılmasına dair mahkemenin gerekçeli kararında en temel hususun “Kürt varlığını kabul etmesi” olduğunu da dile getirdi. Yıldız’a göre, Sol hareket içerisinde siyasi sosyalleşmesini gerçekleştiren Kürt hareketi, 1970’lerin ortalarından itibaren Türk Solu ile ayrışmaya başladı ve nihayetinde müstakil bir siyasal oluşum olarak ortaya çıktı.
Yıldız, Türkiye’nin geleneksel dindarlık coğrafyası açısından bakıldığında Kürtlerin ortalama seviyenin üzerinde yer aldığını, geleneksel cemaatler ve tarikat silsileleri bakımından da Kürt kanaat önderlerinin Türkiye İslamcılık hareketi içerisinde önemli bir konuma sahip olduklarını belirtti. 1999’da Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla başlayan ve 2004’e kadar süren PKK’nın eylemsizlik halinin Kürt İslamcı hareketinin kristalize olarak tezlerini rahatça ortaya koyması için gerekli ortamı sağladığını ve böylece müstakil bir hareket olarak boy göstermeye başladığını vurguladı.
Yıldız’a göre Kürt İslamcılığı, Kürtlerin ulus olma haklarını İslami zeminde meşrulaştıran, bunun İslami çoğulculuğun zorunlu bir gereği olduğunu söyleyen, bütünüyle Kürdî ve Kürdistanî olduğunu iddia eden oluşumlardan müteşekkil bir çizgiyi ifade ediyor. Kürt İslamcılığının kendini Türkiye İslamcılığından ayırmasının muhtelif sebepleri var. Bunların başında da Türk İslamcıların Cumhuriyet’in tek tip ulus yaratma ideali ekseninde yürüttüğü projeye önayak olduğu eleştirisi geliyor.Yine tek tipçi kimlik anlayışı çerçevesinde devletçi-milliyetçi bir tavır sergileyen Kürtler de “Türk siyasi aklı” içerisinde mütalaa ediliyor. Bununla beraber Kürt meselesini genel ilgi ve kaygı alanlarının dışında tutan geleneksel cemaatler ve tarikatlar Kürt hareketi dışında yer alıyor. Bu meseleye yakından ilgi duymakla birlikte bütünüyle Kürdîlik vasfı taşımayan ÖZGÜR-DER gibi oluşumlar da söz konusu.Yıldız konuşmasında Kürt İslamcı hareketlerin içerisinde yer alan gruplara da değindi. Buna göre, Kürt İslamcılığı dendiğinde akla gelen ilk örgütlü oluşum, 1990’lı yıllarda Hizbullah olarak adlandırılan ve günümüzde karşımıza HÜDA-PAR olarak çıkan harekettir. Halkla çok sıcak bir iletişim bağı kuran bu grup, mevcut hareketler içerisinde de kitleselleşme potansiyeli en yüksek hareket olarak öne çıkmaktadır. Diğer gruplar ise şunlardır: eski ismiyle Menzil Grubu, bugünkü adıyla Öze Dönüş Platformu; diğerlerine nazaran kitlesel potansiyeli daha az olmakla birlikte Kürt kültürünün en güçlü taşıyıcısı olarak boy gösteren Med-Zehra ve Nûbihar çevresi; son olarak aslında çeşitli grupları içinde barındıran ancak bireysel temsile dayanan, Kürt İslamcılığının entelektüel açıdan en güçlü grubu Âzadi İnsiyatifi. Azadî İnisiyatifi’ne özel bir parantez açan Yıldız, hareketin 2012’de ortaya çıktığını, partileşme tartışmalarının sürdüğünü, grubun kendisini İslamcı değil İslamî olarak tanımladığını, bu yönüyle de “Kürdî hamiyet ve İslamî salâbet” olarak ifade edebileceğimiz Kürt-İslam sentezinin somut bir yansıması olduğunu dile getirerek hareketin sloganına dikkat çekti: “Kürdistan Kürdistanlılarındır; Kürdistan’ın yönetimi Kürdistanlılara bırakılmalıdır.”
Yıldız, Kürt İslamcıların tamamının “milliyetçi” yakıştırmasını reddettiğini ve bunu aşağılayıcı bir sıfat olarak telakki ettiğini söyledi. Buna karşın milliyetçiliğin Türkiye’deki İslami hareketin genetik kodlarından biri haline geldiğinin ve bu yönüyle “ulus-devlet İslam’ı” refleksi gösterdiğinin altını çizdi. Bu hususta Kürt İslamcıların çeşitli eleştirilerde bulunduklarını söyleyen Yıldız, bunlardan en fazla öne çıkanı şöyle izah etti: Türk İslamcılar dünyanın muhtelif coğrafyalarıyla ilgileniyorlar; ancak yanı başlarındaki İran, Irak ve Suriye’de çeşitli kıyım ve zulümlere maruz kalan Kürtler salt Kürt oldukları için pek dikkatlerini çekmiyor. Yıldız, hukuka dayanmayan, İslam üzerinden öne sürülen “kardeşlik” kavramının da zamanla bir hakaret mesabesinde değerlendirilmeye başlandığını sözlerine ekledi.
Nihayetinde Türk İslamcıların Kemalizm ve milliyetçi devlet aklından bağımsız hareket edemeyeceğine kanaat getiren Kürt İslamcıların, İslam ümmeti içinde müstakil bir Kürt hareketinin elzem olduğu yönünde mutabakata vardıklarını ve bu doğrultuda pozisyon aldıklarını ifade eden Yıldız, konuşmasını Kürt İslamcıların çözüm sürecine bakışına değinerek tamamladı. Sürecin ilk önce “Demokratik Açılım”, ardından “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırılmasının kafalarda “Devlet aklı yeniden mi devreye giriyor?” şeklinde birtakım soru işaretlerine sebep olduğunu, ihtiyatlı yaklaşımla beraber genel kanaatin şiddetsizlik halinin desteklenmesi olduğunu ve Kürt İslamcıların sürece dair fikrinin özetle şu şekilde olduğunu belirtti: “Yetmez ama evet”.
Türkiye’de Kürt meselesi ile ilgili tartışmaların çoğunlukla BDP-PKK hattı üzerinden yürütüldüğü ve Kürt İslamcı hareketlerin konuya bakışlarının pek de gündeme getirilmediği bir dönemde Ahmet Yıldız’ın bu konuşması önemli bir açığı doldurarak zihinlerimizde meseleye dair daha kapsamlı bir resmin oluşmasını sağladı.