Gadamer’de Sanat ve Festival: Aynının Farklı Tekrarı
Sanat Araştırmaları Merkezi’nin konuk ettiği Selami Varlık’ın, “Gadamer’de Sanat ve Festival: Aynının Farklı Tekrarı”başlıklı sunumu üç bölümden oluştu. Konuşmasının ilk bölümünde Gadamer’in sanat anlayışına yer veren Varlık, Gadamer’deki aynılık kavramını “mimesis” üzerinden ele alarak onun Platon’dan hangi noktada ayrıldığına ilişkin açıklamalara yer verdi. Varlık’ın açıklamalarına göre sanatı mimesis yani taklit ve tekrar olarak gören Gadamer, Platon’un aksine tekrara olumlu bir anlam atfederek Hakikat ve Yöntem’de taklit ve temsilin salt bir kopya olmayıp özün bilgisi olduğunu ifade etmektedir. Gadamer, genel olarak tekrarda, özel olarak da resimde ontolojik bir düşüş olmadığını, aksine temsilde temsil edilenden daha fazla ontolojik bir gerçeklik ve artış olduğunu savunmaktadır. Platon’da asıl sorun, sofistin filozofluk iddiasında bulunmasına benzer bir şekilde gerçek olanla gerçekmiş gibi gözüken arasında yani temsildeki hakikat iddiasındadır. Bu hususu Magritte’in İmgelerin İhaneti tablosuyla örneklendiren Varlık, tablodaki “Bu bir pipo değildir” cümlesinin piponun kendisi ile pipo resmi arasındaki ayrıma vurgu yaparak Platon’un sanat anlayışını özetlediğini belirtir. Gadamer, bu temsil sorununu aşmak için Platon’la bağlantıyı neoplatoncu okuma önerisiyle, mimesis yerine “metheksis” yani iştirak kavramını kullanarak kurmakta ve böylece idealar dünyasıyla bu dünya arasında bir süreklilik olduğunu vurgulamaktadır. Platon’un Şölen diyalogunda metheksis kavramı aracılığıyla dünyadaki güzellikten mertebeli olarak ideadaki güzelliğe ulaşılabileceğini savunması Gadamer’e göre Platon’da bütünüyle düşüş fikrinin olmadığını gösterir. Bu durumda tekrar, temsil veya taklit özün yani ideanın sürekli olarak ortaya çıkması anlamına geldiğinden olumsuz bir hüviyetten soyutlanmaktadır.
Sunumunun ikinci bölümünde Gadamer’deki tekrar düşüncesinin, “aynı”nın tekrarı olmadığını ele alan Varlık, Gadamer’in akan zaman içindeki subjektum yani sabit ve sağlam kalan, her şeyin üzerine yüklendiği değişmeyen şey fikrine karşı çıktığını belirtmiştir. Bu açıklamalara göre, Heidegger’e atıfla, dünyaya atılmış ve zamansal olan Dasein’ın anlaması hep bir ön anlama ve önyargıya dayalı olduğundan Gadamer’de nesnel bir anlamadan söz edilememektedir. Önyargı fikrinin modern dönemde olumsuz bir anlama sahip olmasının da bir önyargı olduğunu vurgulayan Gadamer, Kant’ın “Kendi anlama cesaretinizi kullanın” fikrini eleştirerek Aydınlanma düşüncesinde önyargıdaki sorunun yargının kişinin kendisine ait olmamasında ve ötekinin düşüncesinin tekrar edilmesinde olduğunu savunur. Fakat Gadamer’e göre her tekrar aynı aslın yeni bir olanağını açar. Cézanne’nın Sainte Victoire Dağı’nı seksen defa resmetmesi tekrarın hiçbir zaman aynının tekrarı olmadığının bir göstergesidir. Resmetme olanaklarının sonsuz olması paradoksal bir şekilde her tabloya meşruiyet kazandırmaktadır. Çünkü tablo, olanaklardan biri olmakla aslın yerine geçme iddiasından vazgeçer. Bu durumda Varlık’a göre Magritte’in tablosundaki “Bu bir pipo değildir” cümlesi bir anlamda Platon’a hak verse de cümlenin tabloya dâhil olmasıyla eser, acizliğini ve özden uzak olduğunu kabul ettiğinin bir göstergesi olarak asla sadık kalmakta ve Platon’u haksız çıkarmaktadır.
Sunumun üçüncü bölümünde Varlık, Gadamer’in sanatsal oyun ve festival kavramlarıyla aynılık ve farklılığı birlikte nasıl düşündüğünü, bunun öznenin dönüşümünü nasıl sağladığını açıklamıştır. Eser karşısında “oyuna gelen” özne, egemenliğini kaybederek de facto değişimden de jure değişime geçmekte ve eser tarafından değiştirilmektedir. Kant ve Schiller’in aksine oyunu ciddiyetsizlik ve eğlenceden soyutlayarak ele alan Gadamer, oyuna oyuncuların bilincinden bağımsız bir hüviyet atfeder. Buna göre oyun oyuncuyu kendi alanına sürükleyerek ona kendi “geist”ını verir ve böylece oyuncu oyunu onun öznesi olarak değil, kendini aşan bir gerçeklik olarak tecrübe eder. Aynı şekilde seyirci de kendini oyuna kaptırarak oyun tarafından oynanır. Bu açıklamalardan sonra festival kavramına geçen Varlık, aynılık ve farklılık kavramlarının özellikle festival fikriyle karşımıza çıktığını belirtmiştir. Çünkü festival bir diğer deyişle bayram, ne diğer bayramların aynısıdır ne de ilk bayramın hatırlanmasından ibarettir. Bu durumda kutlanan ilk bayram değil, bayramın kendisidir. Sanatın ve bayramın zamanı, doldurulması gereken bir zaman değil kendi kendine dolup taşan, içinde dikey bir boyut oluşturarak zamanı da belirleyen bir şeydir. Her bayram ilk bayramın bir temsili olsa da farklı zamanlarda ortaya çıkması ve tarihsel koşulları içerisinde taşıması dolayısıyla farklı olmak zorundadır. Bu durumda festival aynının farklı bir tekrarı olarak karşımıza çıkar. Gadamer, Kierkegaard’ın eş zamanlılık kavramına başvurarak bayramın eş zamanlı olduğunu yani kutlanıldığı sürece ve kutlanıldığı yerde var olduğunu belirtir. Bu durumda bayram tekrar vesilesiyle kendini var kılar. Fakat Kierkegaard tekrarın sadece ikona karşısında İsa ile çağdaş olmakla mümkün olacağını savunmaktadır. Gadamer bu teolojik boyutla ilgilenmeyerek çağrı kavramına başvurur: Metnin çağrısına kulak vermek. İcra edilmediği müddetçe piyes veya çalınmadığı sürece partisyon nasıl değer sahibi olamayacaksa metin de uygulanmadığı yani çağrısına kulak verilmediği takdirde anlamdan yoksun kalacaktır. Başka bir ifadeyle metnin anlamı, onun hayata tatbik edilmesi ve dolayısıyla kişiyi değiştirip dönüştürmesidir.