Klasik Türk Edebiyatı Tarihi Yazımında Türler: Kaside
Klasik Türk Edebiyatı tarihi yazımına olan ilgisiyle ve çalışmalarıyla bilinen Hatice Aynur, Sanat Araştırmaları Merkezi bünyesinde kaside üzerine bir konuşma gerçekleştirdi. Aynur konuşmasına gazel veya mesnevi gibi diğer türlere oranla daha az incelenen, hatta çoğu zaman bir tür olarak ele alınmayan kaside hakkında her meseleyi ve her edebi ürünü kapsayan somut bir çalışmanın imkânsızlığı kabul edilerek programa başlandı.
Kaside ne demektir, biçimsel özellikleri nelerdir, kaside üzerine yazılmış Türkçe literatür nelerdir gibi klişe sorular ve meseleler etrafında dönüp dolaşmaktan azade olmak mümkün müdür? Kaside hakkında Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Abdülhalim Memduh, Mehmet Fuat Köprülü, Faik Reşat gibi isimlerce yerleştirilmiş kaside algısının farkında olmak ve bunları aşmak mümkün müdür? Hatice Aynur yaptığı eklektik konuşmada tam da bu soruların etrafında cevap vermesi mümkün olan ve olmayan birçok soru sorarak Klasik Türk Edebiyatı tarih yazımında kasidenin yerini problematik bir alana taşımıştır.
Estetik, popülerlik, geçerlilik ve çoğu zaman da ideolojik nedenlerle göz ardı edilen kaside türünü anlamak için kendi dönemindeki algıları irdelemek, dönemin şair tezkirelerine bakmakla mümkün olacaktır. Hatice Aynur, bu sebepten, en çok sevdiği tezkire sahiplerinden biri olan Aşık Çelebi’nin Zâtî, Hayalî, Enverî, Fuzulî, İshak Çelebi, Amrî, Lamiî Çelebi, Taşlıcalı Yahya gibi 16.yüzyıl kaside şairleri hakkında söylediklerine ve eserlerinden verdiği örneklere değinerek günümüz algılarının ne kadar inşa edilmiş olduğuna değindi.
Ka’b bin Züheyr’in yahut Busurî’nin kaside-i bürdeleri Osmanlı kültüründe çok mühim yer teşkil ederken, üzerine yazılmış onlarca şerh ve çeviri bulunurken günümüzde ilahiyat sahası dışında incelenmiyor oluşunu nasıl açıklayabiliriz? Murat Karavelioğlu tarafından yayına hazırlanan, 16. yüzyılda yazılmış ve 273 adet kaside içeren Mecmua-yı Kasaid adlı mecmua bile tek başına kaside türünün günümüzde olduğundan çok daha büyük bir ilgiyle okunduğunu göstermektedir. Günümüzdeki kaynak bolluğuna rağmen, edebiyat tarih yazımında var olan tek tip bakış açısı, öncelikle tür değil yazar ve kronoloji odaklı bir tarih yazımı anlayışından kaynaklanmaktadır. İkinci olarak ise, kaside türü yerini Osmanlı’daki devlet büyüklerine yönelik yazılmış medhiyeler olması sebebiyle, gazel ve mesnevi gibi daha hikâye odaklı ve siyasi açıdan daha az ‘tehlikeli’ meseleler hakkında yazılan türlere bırakmıştır.
Peki, kasidenin hak ettiği itibarı kazanması için bundan sonrası için ne gibi çalışmalar yapılabilir? Kasidelerden yola çıkarak bir edebiyat tarihi anlatısı oluşturacaksak hangi kasideleri neye göre seçeceğiz? Hatice Aynur’a göre, öncelikle bütünlüklü bir anlatının imkânsızlığı kabul edilmelidir. Daha sonra, kökene gitmek yerine Osmanlı Edebiyatında kaside türünün başlama anları ve diğer edebi kültürlerden farklılaşma bağlamları saptanmalıdır. Kaside Osmanlılar için neydi sorusu için dönemin tarihsel ve edebi kaynaklarına başvurulmalıdır. Çalışılan kasidenin her türlü teknik, toplumsal ve tarihsel özelliği verilmeli, öncelikle kendi bağlamı içinde incelenmelidir. Belki de, kaynak çeşitliliğini sağlamak açısından, şimdiye kadar okunmuş ve incelenmiş kasideleri içeren bir veritabanı hazırlanmalı ve kaside araştırmalarında süreklilik sağlanmalıdır.
Hatice Aynur konuşmasının son bölümünü, kaside konusunda ufuk açıcı birkaç kaynaktan bahsetmek üzere ayırdı. Jocelyn Sharlet’in henüz Türkçeye çevrilmemiş Patronage and Poetry in the Islamic World: Social Mobility and Status in the Medieval Middle East and Central Asia kitabı, 1996’da Brill yayınlarından çıkan Qasida Poetry in Islamic Asia and Africa kitabı, 2006 yılında yayınlanan The Literature of Al-Andalus ve geçen sene düzenlenen toplantı neticesinde kitaplaştırılan ve düzenleyicilerin arasında Hatice Aynur’un da bulunduğu Kasideye Medhiye: Biçime, İşleve ve Muhtevaya Dair Tespitler isimli kitapların kasideye meraklı herkesin okuması gerektiği belirtildi.