Türkiye’nin Kültürel Diplomasi Stratejisi ve Yunus Emre Enstitüsü
“Türk Dış Politikasında Yeni Aktörler” dizisinin dördüncüsünde Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hayati Develi, Türkiye’nin kültürel diplomasi stratejisini anlattı; kültürümüzün ve dilimizin yurtdışında tanıtımı açısından önemli bir kuruluş olan Yunus Emre Enstitüsü’nün işleyişi ve faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Ayrıca Türkiye’nin bu yönde gerçekleştirdiği ya da gerçekleştirmesi gereken çalışmalardan bahsetti.
Develi, konuşmanın başında enstitü faaliyetlerinin kültür diplomasisi kapsamında değerlendirilebileceğini, yumuşak güç (soft power) öğesi olarak daha ucuz ve kolay yollarla daha uzun süreli sonuç veren çalışmalar yürütüldüğünü ifade etti. Türkiye’nin son yıllardaki en önemli yumuşak güç unsurunun geniş kitlelere hitap eden Türk dizileri olduğunu da belirtti.
1980’lerin sonundan itibaren dünyada güç ve stratejilerin değişimiyle birlikte Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’daki birçok halkın yönünü Türkiye’ye döndüğünü, bunun aydınlarımızın zihniyetinde ve çalışma alanlarında büyük kazanımlar sağladığını dile getirdi. Develi’ye göre, Türklerin elde ettiği ekonomik ve diplomatik dinamizmin bir sonucu olarak Türkçeye, Türk şirketlerine, Türkiye’deki üniversitelere talep arttı. Öte yandan bu gelişmeler bizi imaj sorunuyla karşı karşıya bıraktı. Bir değişim süreci olarak yorumladığı kültür diplomasisi, Develi’ye göre, kültürel değerlerimizi paylaştığımız toplumlarda ve kendimizle ilgili oluşturduğumuz alanlarda en nihayetinde bir imaj oluşturuyor. Türk/Türkiye imajını iyileştirmek ve kuvvetlendirmek için çalışılması gerektiğini ifade eden Develi, “Kültür diplomasisi ile temel hedef Türkiye’yi bilen ve seven, Türk tarihini bilen, Türk insanına ve kültürel değerlerine sempati ile bakan entelektüel ve bürokratik bir kitle oluşturmaktır” dedi.
Develi’ye göre, “toplumlararası kültürel ilişkiler” olarak tanımladığı kültür diplomasisi, geçmiş yıllarda resmî kanallar aracılığıyla inşa edilirken günümüzde kültür merkezleri, üniversiteler, gönüllü kuruluşlar, devlet ya da sivil kuruluş destekli yapılar ile yürütülüyor kültür, felsefe ve edebiyat alanlarındaki bu faaliyetler sivil bir paylaşıma hizmet ediyor.
Yurtdışından ülkemize gelenlere anlatılan ve tanıtılan kültür de kültürel diplomasi işlevi görüyor. Bu açıdan Türkiye’nin en önemli kültürel diplomasi araçlarından biri de Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı. Konuşmacı, en iyi şekilde kültür imajı oluşturabilmek için uluslararası öğrencilerin, Türkiye hakkında doğru ve üst bir algı oluşturan ve onlara iyi eğitim imkânı sunan şehirlere yerleştirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Develi, kültür diplomasisini yürütürken çok dikkat edilmesi gereken altı hususa dikkat çekti: (i) Barışı sürdüren politikalar izlemek; (ii) hem bireylerin hem de kurumların ülkeyi en iyi şekilde temsil etmesi; (iii) kurumsal bir kültür çalışması içinde olmak ve hâlâ tam uygulanamasa da kültürel bir takvim ile çalışmak; (iv) çatışma ve uzlaşmazlık durumlarından uzak durmak, dostlukları pekiştirici çalışmalar yürütmek, ortaklığın olduğu noktalara yönelmek, gelecek için kültür oluşturmak; (v) paylaşımcı bir kültür politikası benimsemek; (vi) her toplumun kültürel değerlerine saygıyla yaklaşmak.
Yunus Emre Enstitüsü’ne gelince, devlet bütçeli ve vakıf temelli kurulan ve yurtdışında kültür merkezleri açarak kendini tanıtan Enstitü, herhangi bir devlet kurumuna bağlı olmadan sivil toplum kuruluşu olarak hayata geçtiği için vakıf çalışmalarında hızla ve kolayca ilerleyebildi. Enstitünün iki temel işlevi söz konusu: Türkiye’yi, kültürel etkinliklerle, tanıtmak ve Türkçeyi öğretmek. Türkçeyi dünya standartlarına uygun bir şekilde öğretmek, bu amaçla her topluma uygun farklı materyaller üretmek, buna uygun donanımlı okutman kadrosu yetiştirmek gerekiyor ki henüz bu noktaya ulaşılmış değil.
Enstitünün 28 ülkede 35 kültür merkezine ulaşan başarısının 2014 yılı sonunda 40’a yükselmesi ve daha geniş coğrafyalara, Avrupa’ya ve Amerika’ya açılması bekleniyor. Bu enstitülerde Türkiye’yi ve değerlerini en iyi derecede temsil eden bireylerin tercih edilmesi, gidilen ülkedeki itibarı, görüşmeleri ve protokolleri olumlu etkiliyor.
Ciddi anlamda devlet desteğinin sağlandığı Türkoloji, 100 Türkiye Kütüphanesi, Türkiye’de düzenlenen Türkçe Yaz Okulu projelerinin yanı sıra her hafta bir merkezde olacak şekilde kültür-sanat etkinlikleri, giderek artan katılımcıları ve başarılarıyla enstitü bünyesinde devam ediyor. Kurslar, paneller, festivaller ve fuarlara katılımla uzun vadede enstitünün Türk kültürünü tanıtan ve Türkiye’nin yurtdışında tanınırlığını sağlayan bir platform olması bekleniyor.
Koordinasyonsuz çalışmanın problemine vurgu yapan Develi, benzer yurtdışı faaliyetleri olan belediyelerle ortaklaşa çalışmalar yapılırsa daha organize, kalıcı ve sağlam işlere imza atılabileceği görüşünde. Kültür üreticilerine destek verme çabasında olan enstitüsünün hedef noktası, gelecekte Türkiye’nin yurtdışındaki kültür işlerinin markası haline gelmek. Develi’ye göre doğru planlanır ve doğru hareket edilirse Yunus Emre Enstitüsü, uluslararası piyasada her alanda sanatımızın daha iyi tanıtılması ve pazarlanması için uygun bir platform haline gelebilir. Bunun için de hem yurtiçinde hem de yurtdışında destek alması ve ortaklıklar kurması gerekiyor. Enstitünün kültür anlayışı, Türkiye’nin farklı kesimlerde paylaştığı her şeyi tüm yönleriyle yurtdışına taşımak, hükümet politikalarının oluşturduğu çerçeveler içinde, ayrım yapmadan, ortaklaştıkları görüşlerle, kaliteli örnekleri ve profesyonelleriyle çalışmaları dışarıya götürmek.
Develi, Türkiye’nin bu alandaki ilk resmî kurumu olma özelliğini taşıyan Enstitünün önünde örnek bir kültürel yapı olmadığını, uluslararası alanda bu işler için organizatör eksiği olduğunu ve sistemin tam işleyebilmesi için bu açığın kapatılması gerektiğini vurgulayarak konuşmasını bitirdi.