4 Kitap 1 Nazariyat
Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Dîvân Toplantıları’nın Aralık ayı konuğu, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Felsefe Bölümü başkanı Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu idi. Fazlıoğlu, Kasım ayında yayımlanan dört kitabı (Kendini Aramak, Akıllı Türk Makul Tarih, Fuzuli Ne Demek İstedi?, Kayıp Halka) ile yayın hayatına yeni başlayan Nazariyat: İslam Felsefe ve Bilim Tarihi Araştırmaları Dergisi’nin serencâmı üzerine bir sunum gerçekleştirdi.
Fazlıoğlu konuşmasına, hem Bilim ve Sanat Vakfı’ndaki hocalık sürecinde hem de farklı mekanlarda yaptığı konuşmalar ve söyleşilerde kendisine sıklıkla yöneltilen soruya, niçin kitap yazmadığına veya makalelerini kitap haline getirmediğine, işaret ederek başladı. Bu türden sorulara genellikle Cemil Meriç’in “Kitap bitmiş bir fikrin ifadesidir; dergi ise yolda olan, oluşmakta olan bir fikrin ifadesidir” şeklindeki meşhur sözüne atıf yaparak cevap verdiğini ifade eden Fazlıoğlu, “bitmiş fikir” ifadesini, “tekamül etmiş, belli bir olgunluğa erişmiş fikir” olarak yorumladığını ve hiçbir fikrinde kemal görmediğini düşündüğü için bugüne kadar kitap yayınlamaya çok sıcak bakmadığını belirtti. Kitap yayınlamama sebebini sadece bununla sınırlamayan Fazlıoğlu, beş ana saik üzerinden niçin kitap yazmadığını açıklayarak konuşmasına devam etti.
İlk olarak, üzerinde çalıştığı alanların ikincil çalışmalar açısından dahi yetersiz olmaları hasebiyle tabiatı gereği kitap yazmaya pek uygun olmadığını belirtti. Çoğunlukla yazma eserler üzerinden çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden Fazlıoğlu, arşivlerde her an yeni bir eserle karşılaşmanın konuyu bağlamaya engel teşkil ettiği tespitinde bulundu. Batıda, örneğin, Galilei ile ilgili hemen her açıdan çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, bizde henüz alimlere dair doğru dürüst monografilerin dahi kaleme alınmadığını vurguladı. Bu türden çalışmalar belli bir çerçeveye ulaşmadığı sürece, alana dair her hangi bir kitap kaleme almanın çok kolay olamayacağını belirtti.
İkinci olarak, Fazlıoğlu, bazı meselelere dair eser ortaya koymanın yeni bir bakış açısı, yeni bir teorik inşa gerektirdiğini ifade etti. Bunu gerçekleştirebilmek için de çok ciddi çalışmak gerektiğinin altını çizen Fazlıoğlu, para kazanma veya akademik unvanlar elde etme ve benzeri bir takım saiklerle hareket etmeden salt yeni bir teorik inşa amacını güden eserler kaleme almanın aslında göründüğü kadar kolay olmadığına işaret etti.
Üçüncü bir sebep olarak, sosyal bilimlerin hangi alanında olursa olsun Türkiye’de telif yapılacak bir dilin henüz temerküz etmemiş olmasını gösteren Fazlıoğlu, bunun için önce bir dilin yaratılması ya da inşa edilmesi gerektiğini ifade etti. Fazlıoğlu’na göre, yazı dili konuşma dilinden farklı olmalı ve söz konusu dilin kendine has terim dağarcığı olmalıdır; bu nedenle, herkesin anladığı bir dille kaleme alınan bir kitapta mutlaka bir problem vardır. Öncesinde bir dil inşa etme derdi olduğu için mevcut dili kullanarak herhangi bir kitap yazmanın çok doğru olmayacağı rahatlıkla söylenebilir.
Dördüncü olarak, medrese metinlerini ziyadesiyle okuduğu için müfid ve muhtasar tarzda yazmaya çalıştığından söz eden Fazlıoğlu, kısa metinlerin günümüz telif eser anlayışına ters düştüğünü ve bu nedenle de bu güne kadar kitap yazmaya pek sıcak bakmadığını söyledi. Kitap yazarken “gevezeliğe” yer vermemek için kendisini terimle düşünmek zorunda hissettiğinin altını çizen Fazlıoğlu, bir kelime atıldığında cümlenin anlamı bozulacak metinler kaleme almaya çalıştığını belirtti.
Son olarak, yazılan metinlerin tartışılmadığı bir ortamda yaşıyor olmasının da kişiyi kitap yazmaya motive etmediğini belirten Fazlıoğlu; Heidegger, metnini sunduğunda onu muhatap alacak bir kamuoyunun var olduğunu, kitap yayınlandıktan hemen sonra birçok değerlendirme ve itiraz yazılarının kaleme alındığını bu noktada hatırlattı. Aynı şekilde, bugün İran’da da bir metin yayınlandıktan yaklaşık bir ay sonra yaklaşık kırk-elli tane kritik kaleme alındığına dikkat çekti. Fazlıoğlu’na göre, Türkiye’de bu tür bir ortamın 1960 sonrasında tamamen ortadan kalktığı söylenebilir. Örneğin 1960’tan önce Necip Fazıl’ın yazdıklarını, tamamen ideolojik gerekçelerle de olsa, dikkate alanlar vardı.
Ancak, bugüne kadar çeşitli dergilerde yayımladığı makalelerini kitaplaştırması yönünde yakın dostlarının taleplerini daha fazla geri çevirmek istemediğini belirten Fazlıoğlu, söz konusu kitapların yayınlanmasında onların büyük bir etkisinin olduğunu söyledi. Dört kitabın aslında dostlarının emeği ile ortaya çıktığını vurgulayarak, gösterdikleri iltifattan ve yayın sürecindeki emeklerinden dolayı kendilerine tek tek teşekkür etti.
Konuşmanın ikinci kısmı ise, Nazariyat dergisinin serencâmı üzerineydi. Nazariyat’ın, Türkiye’nin birikimini belirli bir iddia çerçevesinde ortaya koymayı hedefleyen bir dergi olduğunu ifade eden Fazlıoğlu, derginin mazisinin aslında 2002 yılına kadar dayandığını belirtti. İlk aşamada, bu faaliyeti internet ortamında yapmak isteseler de çeşitli sebeplerden ötürü o dönemlerde bu fikri hayata geçiremediklerini anlattı. 2011 yılında Kanada’dan döndükten sonra, yaklaşık yirmi kişiden oluşan yeni ve büyük bir çalışma grubuyla dergi üzerine iki yıl boyunca birçok toplantı gerçekleştirdiklerini aktaran Fazlıoğlu, bu toplantıların sonucunda derginin Türkçe’nin yanında İngilizce’de de yayınlanması kanaatinin oluştuğunu ifade etti.
Toplantının devamında, yayın kurulu üyelerinden İbrahim Halil Üçer dergi ile ilgili bazı teknik bilgileri katılımcılarla paylaştı. Derginin senede iki kez, aynı anda hem Türkçe hem de İngilizce olarak yayınlanacağını belirtti. Dergi için seçilen kapaktaki hat yazısının ise, İbn Sina’nın el-Mübâhasât adlı eserinden alındığını ve “düşünmek icabete hazırlayan bir yakarıştır” anlamına geldiğini ifade etti.
Son olarak, klasik İslam felsefe-bilim tarihi çalışmalarının büyük oranda oryantalistler tarafından belirlendiğine dikkat çeken Fazlıoğlu; Gazzâlî sonrası döneme, özellikle de Büyük Selçuklu-Osmanlı dönemine ise Batılıların henüz yeni girmeye başladıklarını vurguladı. Bu nedenle, klasik döneme ilişkin metinlere veya çalışmalara da yer verilmesine rağmen, dergide daha çok klasik sonrası döneme ağırlık verdiklerini belirtti. Fazlıoğlu, Nazariyat aracılığıyla İslam felsefe-bilim tarihinde temel sorulara; nazariyatın bir unsuru olarak gördükleri kelam, felsefe, bilim, nazari tasavvuf, dil felsefesi, İşrakîlik ve usûl ilimleri çerçevesinde cevaplar vermeyi hedeflediklerinin altını çizdi. Sürekliliğe ve yolda olmaya vurgu yapan Fazlıoğlu, zafere odaklanmak yerine, yapılan işe odaklanmak gerektiğini vurguladı ve “ihlaslı olmak kaydıyla, samimi olmak kaydıyla yolda yapacağımız tüm yanlışlar doğrumuza azık olur. Allah yolumuzu açık eylesin” diyerek konuşmasını nihayete erdirdi.