Adalet Dairesinin Teşekkülü ve Temel Kavramları
Medeniyet Araştırmaları Merkezi, Tezgâhtakiler toplantı serisinin Kasım ayındaki üçüncü konuğu, Marmara Üniversitesi SBE İslam Felsefesi Bilim Dalı’nda “Adalet Dairesinin Teşekkülü ve Temel Kavramları” başlıklı doktora tezini tamamlayan İlker Kömbe oldu.
“Adalet dairesi” kavramının kısa formlarının teşekkülü, uzun formlarının teşekkülü ve kavramın temel unsurları ve felsefi-teorik arkaplanı olmak üzere üç bölümden oluşan tezin temel gayesinin, a) “adalet dairesi”nin teşekkülüyle ilişkili olarak bu kavramın İslam siyaset düşüncesine ait çok farklı türdeki eserler vasıtasıyla hem İslam siyaset düşüncesine uyarlandığını hem de zenginleştirilerek meşruiyet ve yaygınlık kazandığını göstermek; b) teorik kısımla ilgili olarak kavramın klasik doğa felsefesi, kozmoloji ve metafizikle olan ilişkisine işaret etmek; c) “adalet dairesi”ndeki ‘adalet’ unsurunun, İslam siyaset düşüncesindeki çok çeşitli kaynaklarda, karşılaşılan siyasi-sosyal meselelerle ilişkili olarak çok farklı anlamlara gelecek şekilde yorumlandığını göstermek ve bu kaynakların türlerini belirterek farklılık ve sürekliliklerine işaret etmek olduğunu söyleyen Kömbe, kısa formun bilinen örnekleriyle sunumunu sürdürdü.
Kömbe, Erdişir’den gelen adalet dairesinin kısa formunun ilk şeklinin şöyle formüle edildiğini belirtti: Sultan ancak ordusuyla sultandır; askerler ancak malla askerdir; mal ancak imaretle maldır; imaret de ancak adalet ve iyi siyasetle imarettir. Zamanla Müslüman düşünürlerin buna “şeriat”, “melik”, “sultan” gibi bazı kavramları eklediğini söyleyen Kömbe, adalet dairesinin (sadeleştirirsek) “adalet cihanın salahının sebebidir; cihan bir bahçedir, onun duvarları devlettir; devlet düzeninin dayanağı şeriattır; şeriatı ancak melik muhafaza eder; melik ancak askerleriyle devleti koruyabilir; askeri toplayan ancak maldır; malın toplandığı sınıf ise raiyyedir; raiyyeyi âlemin padişahına itaat ettiren adalettir” hâliyle, XVI. yüzyıl Osmanlı düşünürü Kınalızâde Âli Çelebi’de son şeklini aldığını belirtti.
Teorik kısma geldiğimizde, “adalet dairesi” kavramının doğa felsefesi, matematik, kozmoloji ve metafizik gibi bilimlerle bağlantılı olduğunu söyleyen Kömbe, bu bağlantıları oldukça açık bir biçimde anlattı. Buna göre, klasik doğa felsefesinde “doğrusal” ve “dairesel” olmak üzere iki tür hareket vardır. Doğrusal hareket, dört unsurdan (su, toprak, hava, ateş) oluşan ve bu yüzden de oluş ve bozuluşa uğrayan ay-altı alemdeki varlıklara, yani yeryüzüne aitken; dairesel hareket, “esir” adlı unsurdan meydana gelen ve oluş ve bozuluşa tâbi olmayan ay-üstü alemdeki varlıklara aittir. Ay-altı alemdeki nesnelerin varlıklarının nâkıs ve ferdiyetlerinin süreksiz oluşu doğrusal hareketten; ay-üstü alemdeki nesnelerin varlıklarının daha tam ve ferdiyetlerinin de daha sürekli oluşunun sebebi ise dairesel hareketten dolayıdır. “Adalet” ve “daire” kavramlarından mürekkeb olan “adalet dairesi” kavramının sembolü ise kare içine yerleştirilmiş daire motifidir. Buradaki daire semaya, yani Tanrı’nın iktidarı ve gücü ile ay-üstü alemi oluşturan ulvî varlıklar arasındaki ilahî nizama işaret eder ve siyasette devlete ve halifeye/sultana karşılık gelir. Kare ise arza, yani ay-altı alemdeki varlıkları oluşturan dört unsura işaret eder ve siyasette de topluma, millete, beşeriyete karşılık gelir. Dolayısıyla “adalet dairesi” kavramı arz ile semanın birlikteliği anlamına geldiği gibi arzın sema tarafından idare edilmesi anlamına da gelir. Başka bir deyişle bu, devlet ile toplumun birlikteliği ve toplumun ilahî nizam tarafından yönetilmesi anlamlarına gelir.
Kavramın madde-sûret, bilkuvve-bilfiil varlık gibi klasik fizik ve metafiziğin kavramlarıyla olan ilişkisini de ortaya koyan Kömbe, daha sonra İslam siyaset düşüncesi kaynaklarında, sosyal-siyasal şartlara bağlı olarak kavramdaki ‘adalet’ unsuruna atfedilen farklı anlamlara değindi. Örneğin, kılıç gücüyle halka zulmeden keyfî bir idarenin hakim olduğu bir coğrafyada yazılan bir eserde adalet, karışıklığı ve zulmü ortadan kaldıracak güçlü bir sultan ve devlet anlamında kullanılırken; kargaşa ve güvensizliğin nispeten kaldırıldığı ve düzenin hakim olduğu bir coğrafyada ise tarım topraklarının geliştirilmesi, memleketin imar edilmesi ve raiyyenin refahı anlamına gelecek şekilde kullanılmıştır.
Son olarak, adalet kavramına yer verilen eserlerin türlerine değinen Kömbe, bu türlerdeki üslup farklılıklarından bahsetti. Örneğin, âdab türündeki eserlerde kısa ve özlü sözler kullanılarak ve metaforlara bolca atıflarda bulunularak, eser kime atfen yazıldıysa (sultan/vezir) onu rahatlatmaya yönelik bir üslupla kaleme alınmıştır. Siyasetname/nasihatname türündeki eserlerde ise adalet kısa ve uzun hikayelerle, ders verecek bir üslupla kaleme alınmıştır. Kömbe bu örnekleri çoğaltarak sunumunu tamamladı ve soru-cevap faslıyla toplantı devam etti.