Christopher Nolan’da Bilinç, Gerçeklik ve Tanrı
Sanat Araştırmaları Merkezi ve Medeniyet Araştırmaları Merkezi, Kırkambar Sohbet etkinliği kapsamında Ali Pulcu, İshak Arslan, Metin Demir ve Eyüp Süzgün’ü misafir etti. Toplantıda Christopher Nolan’ın Memento, Inception ve İnterstellar filmleri bağlamında bilinç, gerçeklik ve tanrı kavramları konuşuldu.
Ali Pulcu’nun Nolan’ın filmlerinden bazı kritik sahneleri izleyicilere göstermesinin ardından söz alan Eyüp Süzgün, yönetmenin gerçeklik arayışını epistemolojik ve ontolojik boyutlarda incelediğini belirtti. Nolan’ın filmlerinde benlik ve hafıza sorununun temel olarak ele alındığını, filmlerden örneklerle açıkladı. Eyüp Süzgün daha sonra “Kanıt olmadan kim ve nerede olduğumu nasıl bulabilirim?” sorusunu sorarak bunun Mementofilminde hafıza düzleminde, Inception’da algı düzleminde ele alındığını; Interstellar’da ise tek bir gerçekliğin olmadığını, uzay ve zaman kavramları boyutunda gerçekliğin yeniden yaratıldığını ekledi. Süzgün, gerçekliğin algısının değişkenliğini Inception’daki katmanlı rüya geçişleri üzerinden Freud’un bilinçdışının buzdağının altını temsil etmesine benzeterek sözlerine devam etti. Süzgün’e göre Nolan’ın filmlerindeki bu gerçeklik arayışı sevgi temasında sonlanmaktadır. Bunun dayandığı nokta ise Inception’da Colt karakterinin çocuklarına kavuşmasından sonra kendi gerçekliğini anlamasına yardımcı olan toteme bakmamasıdır. Süzgün, Colt’un ailesine ve çocuklarına sevgisinin gerçeklik arayışını gereksiz ve anlamsız kıldığını söyleyerek sunumunu bitirdi.
İshak Arslan ise Nolan’ın filmlerini teolojik açıdan inceledi. Arslan, “unutma” meselesinin kadim dinlerin hemen hemen hepsinde vurgulandığını ve unutmanın “Düşmüş insan”ın yani Tanrı’nın inayetinden kopmuş insanın cezası olarak görüldüğünü söyledi. Memento’dan örnekleyerek Leonard karakterinin unuttuğu bazı dövmeleri, Çin’deki ya da Sümerler’deki duvar yazılarının yaşadığımız çağda anlamsızlaşmasına benzetti. Hâlbuki o yazılar, kendi dönemlerinde büyük değer taşıyordu. Interstellarfilminde ise vahye benzer durumların olduğunu söyleyen Arslan, filmde mesajı alan birinin ödüllendirildiğini, bu mesaja safsata ya da büyü diyenlerinse sıradan insan olarak kaldığını belirtti. Arslan’a göre bu aynı zamanda bilimin ne kadar gelişirse gelişsin aşk ve sevgiyle yani metafizikle her zaman ilişkili olacağını da gösteriyor.
Son konuşmacı Metin Demir, Nolan’ın filmlerine felsefi ve ideolojik bir yorumlama getirerek filmlerin yeni-muhafazakâr olduğunu söyledi. Nolan’ın filmlerinde ahlak yasasıyla uğraştığını belirten Demir, bunun Kant’ı büyüleyen hallerle aynı olduğuna dikkat çekti. Nolan’ın en takdir edilesi özelliğinin kurgu olduğunu belirten konuşmacı, Nolan’ın tüm filmlerinde modernleşmeyi ve sorgulayan Batı insanını işlediğini söyledi. Örneğin Demir’e göre Interstellar’da Nolan II. Modernleşme’yi anlatmaktadır. Interstellar’da başkahraman insanların artık mühendis değil çiftçi istediğini söyleyerek filmde bilimi sorgular izlenimi vermektedir. Ancak bu sorgulama eleştirel gibi görünmesine rağmen Nolan, çözümün bilime daha fazla güvenmekle mümkün olacağını göstermektedir. Nolan, Interstellar’da eskisi gibi Tanrı ve doğayla değil, bunun aksine toplumun ürünleri, sorunları ve eksikleriyle uğraşmakta, risklerin tanımlanması ve bölüştürülmesiyle ilgilenmektedir. Fakat burada Nolan’ın bu sorgulamaları “-mış gibi” yaptığını ve neo-muhafazakâr bir cevap verdiğini belirten Demir, Batmanve Prestijfilmlerinden hareketle, filmlerde önce Batının acımasızlığının gösterildiğini, daha sonra yine demokrasinin ya da “toplumun selameti” için bir Batman’in çıktığını, en sonunda da çözüm olarak neomuhafazakar bir tavırla aileye dönüşün verildiğini aktardı. Demir, son olarak yönetmen Nolan’ın sorgulama getirse de filmlerinde nihayetinde Amerikan değerlerini korumanın en önemli şey olarak gösterdiğini belirtti.