Metafizik Kötülük ve Sanat

Paylaş:

Sanat Araştırmaları Merkezi’nin Mart ayında başlattığı SanatKötülük dizisinin Nisan ayı konuğu Aydın Topaloğlu idi. Kötülük, sanat ve felsefe ilişkisini konu alan serinin ikinci oturumunda Metafizik, Kötülük ve Sanat üzerine konuşuldu.

Kötülüğün dinin, felsefenin, bilimin ve ahlâkın önemli bir meselesi olmasına rağmen genelde göz ardı edildiğini ifade eden Topaloğlu, kötülük düşüncesinin felsefe tarihindeki seyrüseferini kısaca özetledi. Sokrates’in öncülüğünü yaptığı ve “İyi ” nin merkezde olduğu nizam-ı âlem düşüncesi, Helenistik Dönem’e gelindiğinde gerek polise gerek dine ve tanrılara olan güçlü inançlarını yitirmiş entelektüel kişiler için bir anlam ifade etmiyordu. Bu dönemin önemli simalarından biri olan Epikuros, kötülük meselesini ölüm ve tanrı düşüncesinin ötesinde ele alıp bireysel mutluluğu (Eudaimonia) sağlamayı amaç edinen ahlâk öğretisi geliştirerek tartışmıştır. Ardından, Hıristiyanlık’ın gelişi ve buna bağlı olarak ideal olmayan bu dünyaya düşen insanoğlunun kurtuluşu için Tanrı’nın oğlunun kendisini feda ettiği düşüncesi kötülüğü artık insanın sırtında taşıdığı bir sorun hâline getirdi. Antik Yunan dünyasındaki “İyi” kavramının merkezî yeri Latin-Hıristiyan dünyasında “Kötü”lük ile doldurulmuştu. İslâm dininin gelişi ile birlikte İyi düşüncesi yeniden merkezî bir konum işgal etmeye başladı: Allah yarattığını en iyi şekilde ve güzel yaratmıştır.

Kötülük eyleminin faili kimdir? Teist bir bilgi ve varlık anlayışına sahip olanlara göre evrende olan biten her şeyde, hassaten kötülük eylemlerinde, Tanrısal bir müdahale var iken Ateist bir bilgi ve varlık anlayışına sahip kişi için olan biten şeylerin arkasında insanı arar. Peki, insanın eylemlerinden ve düşüncesinden hareketle tanımlanan kötülükün Tanrı ile ilişkisi nedir? Topaloğlu’na göre, bu sorunun cevabına insanın duygu durumlarının analiz edilmesiyle ulaşılabilir. insanın kibri, kıskançlığı ve açgözlülüğü gibi duygu durumlarının teolojik bir boyutu yoktur ve kötülüğün faili insan olduğu için kötülük sorununu müteal bir alanı dolayımlayarak ele almamız mümkün değildir. Topaloğlu’na göre, 20. yüzyıldan başlayan ve bugün bile devam eden şiddet eylemlerini insan nefsinin eksik ve sorunlu yapısını idrâk ederek anlayabiliriz ancak.

İyinin ve kötünün ne olduğuna dair felsefî bir soruşturma yapıldığında bir tanıma ulaşılabilir mi? Başka bir ifadeyle, belirli verileri istidlâlî aklın kurallarına göre tanımlanması mümkün müdür ve mümkünse bu tanımlar ne kadar genel geçer bir hüviyete sahip olabilirler? Eğer fizikî gerçekliğin ötesine, müteal bir alana referans yapmadan kötülük tanımı yapılacaksa, mutlak’ın ya da Tanrı’nın ölümü ile baş gösteren acziyeti ve bu acziyeti gidermek için insanın Tanrı’nın krallığına oturmasını nasıl izah edeceğiz? Hâlbuki kötülük tam da modern dönemin ortaya çıkardığı ve mutlak-olanın, sabit-olanın, İlâhî-özün yitip gitmesiyle bu özün yerine ikâme edilemeyen bir boşluktan türemiştir. İnsanlar yaptığı enva-i çeşit kötülük eylemini kutsal bir amaç ile açıklayıp meşrulaştırırken, Türkiye’deki entelektüel figürlerin kutsal-olanı aklın sınırları dışına iten Latin-Hıristiyan geleneğiyle malûl felsefe anlayışına sadık kalması, ayrıca ele alınması gereken bir “kötülük” örneği teşkil etmektedir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir