İslam Kültür Tarihinde Mûsiki

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi ile Sanat Araştırmaları Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği Türk Müziği Konuşmaları üst başlıklı yeni toplantı dizisinin ilk programında Dr. Pehlül Düzenli misafir edildi. Düzenli sunumda, müziğin icrasına dair lehte ve aleyhteki görüşleri ayetler başta olmak üzere, ilgili hadisler, fukahanın yorumları ve risalelerini temel alan karşılaştırmalı bir analiz yaptı.

Düzenli’nin sunumu iki ana başlık altında tasnif edilebilir. Birincisi, geçmişten günümüze Türk mûsikisinin oluşumu ve Türk kültürüyle arasındaki ilişki; ikincisi ise, İslam tarihi kaynaklarında mûsikinin neye karşılık geldiğine dair bir anlatı. İlk meseleyi kavramak için Orta Asya’da şekillenen Hanefi fıkhını ve tasavvuf kültürünü iyi bilmenin ön şart olduğunu söyleyen Düzenli, Türk kültürünün aynı zamanda İslam kültürü ile ilişkili olduğunu ve bu sebeple süregelen uygulamaların anlaşılmasında fıkhi hükümleri bilmenin önemli olduğunu vurguladı. Osmanlı meşayihi ve uleması arasında müziğe ve icrasına dair pek çok fikir teatisi ve tartışma olduğunu kaydeden Düzenli, 23 tane risalenin derlendiğini aktardı. Bu yoğun telifat içerisinde “elhan” denilen mûsiki makamlar, besteler ve bunların teknik ayrıntılarına yer veren metinler bulunmakla beraber, Kur´an-ı Kerim ayetlerinin hece vezinleriyle bestelendiğini kaydeden metinler de bulunmaktadır. Risalelerin derlenmesiyle meşayih ve ulema arasında iki ana hat ortaya çıkmıştır: Müzik icrası ve taraftarları ile müzik karşıtları arasındaki bu tartışma günümüzde de devam etmektedir ve esas olan, kişilerin ne sebeple bu hükme vardıklarıdır. Düzenli, Osmanlı âliminin akaidde Maturidi, mezhepte Hanefi, meşrepte Sufi olarak tasvir edilebileceğini ve bu coğrafyada müzik karşıtlığının daha çok Nakşilik üzerinden, müzik taraftarlığının ise Sufi düşünceler üzerinden anlaşılabileceğini ekledi. Meşayih ve ulema tartışmaları dışında bir diğer tartışma da Anadolu’daki kültürel çeşitliliğe bağlı olarak gelişen ve hâlâ da devam eden müziğin sazından değil, söz ve icradaki şekil problemlerinden kaynaklanan olumsuz bakış olduğunu aktaran Düzenli; bunların yanında, tarikatlarda (Kadiri, Rıfai ve Mevlevi tekkelerinde) müziğin bir tür sanat sayılarak icrasına devam edildiğini belirtti.

İslam Kültür Tarihinde Mûsiki başlıklı kitabının bu alanda çalışma yapacaklara bir rehber olmasını dileyen Düzenli, müziğin başlangıcı, farklı medeniyetlerdeki icra tarihi ve işlevi, İslam tarihindeki çeşitli uygulamaları ve müzik-İslam ilişkisini farklı açılardan konu etmiş metinleri inceleyen bir metot takip ettiği kitabıyla alana dair geniş çaplı bir bilgilendirme yaptı. Kur´an-ı Kerim’de çok yoğun bir müzik felsefesi olduğunu, mûsikinin Cenab-ı Hakk’ın “tayyibat” diyerek Kur´an’ı Mübin’de yer verdiği ifade eden Düzenli, insanoğlunun gönlüne, hayatına nimet olarak güzellik katan, helal rızık olarak tefsir edilen bir nimet kapsamına girdiğini ve bu sebeple bir tayyibat, Allah’ın güzel bir nimeti olarak müzikten yararlanmanın kurallarının da ayetler ışığında görülebileceğini ekledi.

Kur´an’ı Kerim’de müzikle alakalı karşımıza çıkan ikinci kavramın da “lehüve’l hadis” ifadesi (ki Lokman Suresi 6. ayette geçtiği üzere insanı asli görevlerinden uzaklaştıracak her türlü sanat olarak tefsir edilir) olduğunu belirten Düzenli, sahabeler de dâhil birçok âlimin bu ifadeyi müziğe yorumladıkları üzerinde durdu. Hadislerde müziğin yerine bakıldığında 500 ila 1000 adet hadisin nakledildiğini ve fakat kendi çalışmalarında bu yoğun külliyatın içerisinde eserlerde en yaygın şekilde yer eden 116 senet metnin değerlendirmeleri ve fukaranın yorumlarına yer verdiğini aktaran Düzenli, ardından farklı mezheplerde lehte ve aleyhte görüşlerin ne sebeple oluştuğunu anlattı. Sonrasında ise şöyle devam etti: Kur´an ve sünnete kıyasla mezhepler, müziğe dair pratikleri ihtiva etmeleri suretiyle psikolojik ve sosyolojik açıdan daha derin tahlillere yer veriyorlar. Hanefi mezhebinde temel dayanağın “lehiv” kavramı olduğunu görüyoruz. “Eğer müzik lehiv kavramına dâhilse haram, değilse helaldir” deniyor. Lehiv ise, Kuran’daki “lehüve’l hadis” ifadesi uyarınca insana aşırı zevk veren, sürekli zihni meşgul eden ve insana asli ve dinî görevlerini ihmal ettiren/unutturan, zevk atmosferi içinde kötü yola sürükleyen şeydir. Yani, Hanefi fıkhında müziğin işlevi üzerinden cevaz vermek ya da vermemek tercih edilmiştir. Tasavvufta müzik daha çok “vecd” kavramı etrafında ele alınmış ve insanlara gönül coşkunluğu vererek ruhsal dünyalarını zenginleştirmek ve Allah’a yaklaştırmak anlamıyla helâl karşılanmıştır. Mûsikinin bir vecd aleti olarak görülmesi sonucu, kimileri bunu bir dinî emir gibi ibadet ahlâk ıyla yapma eğilimi göstermişler, lakin bunlara hem ulema hem de sufiler tepki göstermişlerdir.

İslam tarihinde, Hz. Peygamberdönemi uygulamalarına bakıldığında tarihi kaynaklar ve hadis kaynakları arasında ciddi bir anlaşmazlık olduğunu ifade eden Düzenli, hadis kaynaklarında o dönemlerde yirmiden fazla çalgı aleti ile düğün, eğlence ve hatta meyhane müziklerinin dahi var olduğunun görüldüğünü, fakat tarihi kaynaklarda Abbasiler Dönemi’ne kadar Araplar’da gelişkin bir müzik kültürününneredeyse olmadığı bilgisinin kaydedildiğini söyledi. Düzenli, bu noktada bölgedeki yoğun ticari faaliyetleri ve kültürel çeşitliliği delil göstererek hadis kaynaklarındaki bilgiye itimat ettiğini ekledi. Hz. Peygamberin çalgı aletlerine dair en yaygın bilinen görüşü, def konusunda bir beis olmadığı fakat diğer aletlerin uygun görülmediği görüşüdür. Helâl ve haram noktasında Düzenli, Hz. Peygamberin aletlerin kullanım şekillerine, kültürel kökenlerine ve icra edilen ortamlara dayanarak yasaklayıcı bir tutum sergilediğini; örneğin, davulu yasakladığı ifadelerde maksadın şaman kültüründe davulun bir ibadet aracı olması ve bu kültürü çağrıştırması olduğunu ifade etti. Bir kısım ulema, hadisleri yorumlarken sadece metne odaklanarak haram ve helal olana dair kesin sınırlar çizerken, İbn-i Abidin gibi bir kısım ulema ise hadislerin mantığına ve maksadına bakarak hüküm çıkarmayı benimsemişlerdir. Bu bağlamda İbn-i Abidin’in çalgı aletleri için yorumu, “Allah’ın yeryüzünde yarattığı bir tahta parçası haram değildir; zira Allah mahlûkatı helallik esası üzerinden var eder, haramlılık esası üzerinden değil.” şeklindedir. Bu sebeple, “çalgı aletleri haram li-aynihi bir yasak değil, haram li-gayrihi bir yasaktır; önemli olan kullanım amacı, ortamı ve şeklidir.” demiştir.

Hz. Peygamber zamanındaki uygulamaların Hulefa-i Raşidin zamanında nasıl devam ettiği konusunda çalışma imkânının kısıtlı olduğunu belirten Düzenli, en fazla bilginin İbni Tahir el-Kayserani’nin kitabında zikredildiğini, lakin Kayserani’nin hadis rivayeti konusunda güvenilir bulunmadığını ekledi. Mûsikinin Emeviler döneminde çok geliştiğini söylemekle birlikte Abbasiler, Endülüs Emevileri, Selçuklu ve Osmanlılarda ve her dönemde varlığını sürdürdüğünü aktardı. Mûsikinin hayatla her zaman iç içe olduğu ve insanın ruhunda var olan ritim ve coşkunun hayata müzikle yansıdığını aktaran Düzenli, mûsikinin, fıtratın bir parçası olduğunu kaydetti. Düzenli’nin sunumundan sonra oturum, katılımcıların soru ve cevaplarıyla devam etti.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir