Kelâmda Nedensellik: İlk Dönem Kelâmcılarında Tabiat ve İnsan
Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlemekte olduğu Tezgâhtakiler toplantı serisinin Kasım ayı oturumunda Çanakkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Osman Demir konuk edildi. Kelâmda Nedensellik ismiyle kitaplaştırılan doktora tezi çerçevesinde gerçekleşen toplantıda ilk olarak kitabın içeriğinden ve tertibinden bahseden Demir, ardından Kelâm ilminde ele alınan genel problemlerin ve bu problemleri ele alış şeklinin üzerinde durdu.
Alt başlığı “İlk Dönem Kelâmcılarında Tabiat ve İnsan” olan çalışmasında, Gazali öncesi kelâmcılarının tabiat ve insan fiilinde nedenselliğe dair görüşlerinin yer aldığını belirten Demir’e göre, birçok teorinin ortaya atıldığı ve farklı düşüncelerin yoğun biçimde tartışıldığı bu dönem kelâm ilminin gelişme safhasına denk gelmiştir. Demir’in aktardığına göre, bu açıdan, Gazali öncesi kelâmcılarının tabiatta ve insan davranışında sebep-sonuç ilişkisine dair düşüncelerini anlamak, Gazali’nin nedensellik eleştirilerinin düşünsel arka planını da ortaya çıkarabilecektir.
Demir’in kitabının giriş kısmı, sebep ve illet gibi mefhumları halen muğlak olan bazı temel kelâm terimlerini incelemektedir. Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde, kelâmcıların hem tabiat hem insan konusundaki zihinsel faaliyetlerine bir arka plan teşkil etmesi sebebiyle sıfat teorilerinden bahsedilmektedir. Burada özellikle ilim, irade, kudret ve yaratma sıfatlarına odaklanılmıştır. İlk dönem kelâmcılarının tabiatın yapısı ve işleyişi hakkında öne sürdükleri teorilerin incelendiği ikinci bölüm, sırasıyla atomcu teori ile tabiat teorisini ve bu iki teoriyle önem bakımından mukayese edilemese de bunların gelişimine olumlu katkıda bulunarak üzerinde çokça tartışılmış cisimci ve arazcı teorileri içerir. Bu bölüm daha sonra âlemin işleyişi konusunda ortaya atılan adet, itimat, kümun zuhur ve fenâ bakas teorisinin ele alınışıyla devam eder. Kitabın son bölümü insan fiillerinde nedensellik konusuna ayrılmış olup “doğrudan nedensellik” ve “dolaylı nedensellik” başlıkları altında sırasıyla cebr ve tefviz görüşleri ile tevlid ve kesb teorileri incelenmiştir.
Kitabın tasnifinin bu kısa tarifinden sonra meselenin çeşitli problemli noktalarına değinen Demir ilk olarak kelâmda nedensellik tartışmalarının, tabiata dair fikir yürütmelerden değil, insan davranışı hususunda öne sürülen düşünceler üzerinden ortaya çıktığını ifade etti. Kelâm ilminin ilgilendiği meselelerin esas itibariyle uluhiyet, nübüvvet ve ahiretten ibaret olduğunu, dolayısıyla kader ve özgür irade problemlerinin ve bunlarla bağlantılı olarak insan davranışında nedenselliğin, tartışmalarda daha erken mevzubahis edilmiş olması gerektiğini ifade eden Demir, nedensellik tartışmalarındaki bu sıralamaya işaret etmesi bakımından Eş’ari’nin Makalâtü’l-İslâmiyyîn isimli eserini hatırlattı. Demir’e göre bu eser, hem söz konusu tartışmalarda gelinen yeri aydınlatmak hem de kelâmın ilk dönemlerine yönelik geriye dönük malûmatı aktarmak bakımından oldukça önemlidir. Eserin “Onlar İlletler Konusunda İhtilaf Ettiler” alt başlığında ele alınan meselenin tabiattaki değil insan davranışındaki nedensellik olduğunu söyleyen Demir, burada özellikle tevlid teorisinin üzerinde durulduğunu belirtti ve konuşma bu hususta devam etti.
Nedensellik tartışmalarında ve tevlid teorisinde anahtar kavramlardan olan “sebep” ve “illet” mefhumlarının erken dönem kelâm metinlerinde net bir şekilde ayrıştırılamadığını belirten Demir, Mutezile alimlerinin her iki mefhumu da bilinçli ve anlamları açık bir biçimde kullandıklarını ifade etti. Demir’e göre genel Mutezilî eğilim, insan fiillerini mübaşir (doğrudan/vasıtasız) fiil ve bu fiilden kaynaklanan mütevellid (dolaylı/vasıtaya bağlı) fiil olarak ikiye ayırmaktadır. Mutezile’ye göre fail insan, davranışı konusunda sebep olarak nitelenebilir. Böylece sebep insan, fiilinin sonucu olan müsebbebden ayrı düşünülebilir. Bunun yanında failin meydana getirdiği mübaşir fiilden kaynaklanan ve tabiat sahasında etkinlik gösteren mütevellid fiil ise illet olarak nitelenir. Sebep ve müsebbeb bir zorunluluk ilişkisi içerisinde değilken mütevellid fiil ve bu fiilin sonucu bir arada bulunmak zorundadır (illet ve malul ilişkisi). Konuşmasının bu noktasında tevlid teorisine yönelik eleştirilere de yer veren Demir, özellikle Ehli Sünnet alimlerinin ciddi tenkitlerde bulunduklarını belirtti. Örneğin, insanın fail olarak görülmesini tenzih ilkesi bakımından mahzurlu kabul ettiklerini aktardı. Bunun yanında, bir fiilin tabiat sahasında zorunlu olarak gerçekleştiğini belirtmenin Tanrı’nın iradesinin uzanıp aksatamadığı bir otonom nedensellik alanı oluşturduğunu söyleyen Demir, bu zorunluluk ilişkisinin ve nesneye kudret atfedilmesinin Kelâm ilminin temellerinden olan adet teorisine aykırı düşmesiyle eleştirildiğini ifade etti.
Programın son kısmında atom teorisi üzerinde duran Demir, Kelâm’da tabiata dair tartışmaların, İslam’ın yeni yayıldığı yerlerde çeşitli felsefi meydan okumalarla karşı karşıya gelinmesi ve bunlara alternatif görüşler ortaya koyma ihtiyacının hâsıl olması ile başladığını belirtti. Atomcu teori de bu bağlamda benimsenmiş ve Kelâmcılar, kaynağının belirlenemediği bu teoriyi kendi teolojik maksatları doğrultusunda kavramsal bir dönüşüme tabi tutmuşlardır. Evrenin atomlardan oluştuğunu, atomların birleşerek cisimleri meydana getirdiklerini ve bu birleşmenin ilahi iradeye tabi olduğunu, yani bir illet-malûl ilişkisinin bulunmadığını savunan atom teorisine ek olarak nesnelerin birbirinden nasıl ayrıldığı sorunsalı da gelip geçici özellikler olan arazlar ile açıklanmıştır. Cisimlerin devamlılığı Tanrı’nın arazları devamlı yaratmasıyla sağlanır, yani Tanrı fail-i muhtardır ve âlemle sürekli irtibat halindedir. Atom teorisini daha sonra ontolojik temeli güçlü bir yapıya dönüştüren Kelâmcıların atomculuktan, âdet teorisinden ve faili muhtar Tanrı anlayışından vazgeçmediklerini belirten Demir, konuşmasını Gazali’nin Tehafüt’ünden bir alıntı yaparak noktaladı: “Sebep-sonuç arasında bizim âdete bağlı olarak gördüğümüz ilişkiler aslında zaruri değildir, bu bir mücaveret ilişkisidir. Yani Kelâmcılar, özsel nedenselliği reddedip ilişkisel, fenomenal nedenselliği kabul ederler.”