Darülfünun Felsefe Hocası Olarak Babanzâde Ahmed Naim
Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Tezgâhtakiler toplantı serisinin Mayıs ayındaki konuşmacıları İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Doç. Dr. M. Cüneyt Kaya ve Yrd. Doç. Dr. Cahid Şenel oldu. Toplantıda Felsefe Makaleleri ve Felsefe Dersleri adıyla Klasik Yayınları tarafından yayımlanan Babanzâde Ahmed Naim’in iki kitabı çerçevesinde Babanzâde’nin Türkiye’de felsefeye yaptığı katkı üzerine konuşuldu.
Toplantı, Babanzâde’nin biyografisine dair Kaya’nın verdiği kısa bilgilerle başladı. Aslen Kürt bir ailenin oğlu olarak 1873 yılında Bağdat’ta dünyaya gelen Babanzâde, ilk ve orta öğrenimini aynı yerde tamamladı. Lise eğitimini ise Mekteb-i Sultaniye’de (bugünkü Galatasaray Lisesi) tamamladığı için çok iyi Arapça ve Fransızca bildiğini belirten Kaya, bu iki dile hakimiyetinin felsefe alanında nitelikli eserler vermesinde önemli bir rol oynadığını vurguladı. 1894’te Mülkiye’yi bitirmesinin ardından Babanzâde Mekteb-i Sultaniye’de Arapça hocalığına başladı. Bir süre Hariciye Nezareti bünyesindeki Tercüme Odası’nda çalıştıktan sonra Maarif Nezareti’ne geçti. Darülfünun’da reform yapmak isteyen Maarif Nazırı Emrullah Bey tarafından Darülfünun’a felsefe hocası olarak atandı. 1915-1922 yılları arasında Ruhiyyat ve Ahlâk kürsüsü, 1922-1931 yılları arasında Metafizik ve Estetik kürsüsü, 1931-1933 yılları arasında ise Metafizik kürsüsü müderrisi olarak görev yaptı. 1933’te yapılan üniversite reformunun ardından da emekliye sevk edilen Babanzâde 1934 yılında vefat etti.
O dönemlerde yapılan teliflerin büyük oranda acil ihtiyaçlara göre belirlendiğini aktaran Kaya, Babanzâde’nin de öğrencilerine okutulmak üzere felsefe alanıyla ilgili çeşitli eserler telif ettiğini kaydetti. Fransızca ve Arapçadan yaptığı tercümeler açısından değerlendirildiğinde Babanzâde’nin, alan dışından gelmesine rağmen, felsefe alanında ortaya koyduğu metinlerin dil, üslup ve tercih edilen kaynaklar açısından çok üst düzeyde durduğunu belirten Kaya, benzer başarıyı hadis alanında da elde ettiğini söyledi. Örneğin, Tecrid-i Sarih adlı eseri tercüme ederken, hadis usulü ile ilgili kitabın başına yazdığı önsöz bugün dahi aşılabilmiş değildir.
Babanzâde’nin kaleme aldığı ilk eserin, bilim ve felsefenin sınıflandırılmasına ilişkin İlim ve Hikmet Notları adıyla 1910’da yayımladığı bir kitapçık olduğunu belirten Kaya, bu metnin 1913 yılında Hikmet Dersleri adıyla yayınladığı, psikolojiye dair kapsamlı metninin giriş kısmına tekabül ettiğini ifade etti. Daha önce kaleme aldığı bu metinlerin içeriğini genişletmek ve kullandığı kavramları değiştirmek suretiyle de 1914 yılında Felsefe Dersleri başlıklı eserini kaleme almıştır. Bu kitabın sonuna eklediği Fransızca-Osmanlıca sözlükte, Hikmet Dersleri’nde tercüme ettiği kavramları Felsefe Dersleri’nde nasıl değiştirdiğini görmek mümkündür.
Babanzâde’nin hem telif hem tercüme alanında zirve sayabilecek eserinin İlmü’n-Nefs olduğunu kaydeden Kaya, Babanzâde’nin bu eseri Fransız filozof Émile Picard’ın Felsefenin Unsurları isimli iki ciltlik kitabının psikolojiyle ilgili olan birinci cildinden tercüme ettiği tespitinde bulundu. Bu tercümeyi önemli kılan şey ise (İsmail Kara’nın da Bir Felsefe Dili Kurmak’ta belirttiği üzere), Fransızca kavramların nasıl tercüme edileceğiyle ilgili Babanzâde’nin kitap boyunca yaptığı uzun açıklamalardır. Bu açıklamalarda hem İbn Sînâ, Seyyid Şerif Cürcânî ve Fahreddin Râzî gibi düşünürlere müracaat etmiş hem de kendi dönemindeki diğer düşünürlerin önerdiği farklı karşılıkları tartışmaya açmıştır.
Kaya’nın ardından söz alan Şenel, Fransızcadan tercüme yapmanın o dönemde yaşayan pek çok entelektüelin takip ettiği bir yol olduğunun ve bu tercümeler yapılırken belirli bir siyasetin takip edildiğinin özellikle altını çizdi. Şenel’e göre Babanzâde, dönemin Türkçü, Batıcı ve İslamcı yaklaşımları içinde İslamcı çizgide duran bir düşünürdür. Bunun izlerini; dilin kullanımında gösterdiği hassasiyette, kavram tercihlerinde, oldukça ağdalı ve ağır Arapça ifadeleri tercih ederek onları canlı tutma çabasında ve milliyetçilik aleyhtarı eserler kaleme almasında görmek mümkündür. Felsefe alanında tercüme yaparken özellikle Bilim Devrimi sonrası Avrupa’da ortaya çıkan pozitivizm akımı karşısında duran isimleri tercih etmiş olması da Babanzâde’nin takip ettiği çizgiyi göstermektedir.
Şenel, Babanzâde’nin tercüme ettiği makaleleri içerikleri ve makalelerde kullanılan kavramların tercümeleri açısından değerlendirerek konuşmasını sürdürdü. Örneğin, “Felsefenin Yeni Birkaç Tarifi” adıyla Janet’ten tercüme ettiği makalede yapılan felsefe tanımına bakıldığında, pozitivizme karşı açık bir tavır takınıldığı görülebilir. “Felsefede Kriter” başlığıyla tercüme ettiği makalede ise, “Pozitif bilimlerde uygulanan deney ve hesap yöntemleri felsefede de uygulanabilir mi?” sorusuna cevap arandığını aktaran Şenel, bu soruya her ne kadar olumsuz bir yanıt verilmiş olsa da, bilginin elde edilmesi noktasında felsefenin sağladığı imkânlar üzerinde durulduğunu belirtti.
Çevrilen makalelerde kullanılan kavramların Türkçe karşılıkları konusunda Babanzâde’nin kendi dönemindeki diğer çevirileri de dikkate alarak tek tek eleştirdiğini çeşitli örnekler üzerinden açıklayan Şenel, ardından sözü tekrar Kaya’ya bıraktı. Kaya, Babanzâde’nin çevirilerinde özellikle Janet’nin merkezde durduğunu ifade etti. Babanzâde’nin bu düşünürü tercih etme sebebinin, Janet’nin pozitivizm ve materyalizm karşısında felsefenin hâlâ bir işlevi bulunduğunu, felsefenin dini inançlarla uyuşabileceğini vurgulaması ve bunu yaparken de savunmacı bir dil kullanmaması olduğunu belirtti. Tüm bu makalelerde, bilimin açıklayamadığı bir gerçeklik alanının her zaman varlığını sürdürdüğünün ve bu nedenle felsefenin anlamlı bir etkinlik olarak savunulduğuna dikkat çekti.
Son olarak Kaya, Babanzâde’nin, kadim dönemden günümüze felsefenin iki temel konusundan birinin ‘Allah’ diğerininse ‘insan’ olduğu şeklindeki görüşü üzerine birkaç kısa değerlendirmede bulundu. Allah’la kıyaslandığında insan nefsiyle ilgili daha yakın bir bilgiye sahip olduğumuzu düşünen Babanzâde’nin işe psikolojiden başladığını belirten Kaya, bu nedenle bilinenden bilinmeyene doğru gidecek şekilde kitabını bir psikoloji kitabı olarak kurguladığını ifade ederek sözlerini noktaladı.