2016 Türkiye Ekonomisi Değerlendirmesi
Küresel Araştırmalar Merkezi tarafından altıncısı düzenlenen yıllık ekonomi değerlendirme paneli, yoğun politik ve ekonomik gündem altında Aralık 2016’da gerçekleşti. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Meclis Üyesi Doç. Dr. Lokman Gündüz’ün oturum başkanlığını yaptığı panelin konuşmacıları Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ege Yazgan, Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Hüseyin Bilgin ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Genel Sekreteri Mustafa Mente idi. Konuşmacıların son günlerini yaşadığımız miladi yıla ait iktisadi değerlendirmelerinin yanı sıra 2017’ye dair beklentilerini de paylaştıkları panel bu hususlardaki tartışmalar ışığında devam etti.
Panelin ilk konuşmacısı Ege Yazgan, 2002-2007 yıllarındaki büyümenin çok iyi düzeyde, hatta dünya standartlarının üstünde olduğunu belirterek bugünleri değerlendirebilmek için geçtiğimiz dönemi iyi anlamlandırmak gerektiğini vurgulayarak başladı. Küresel Finansal Kriz neticesinde 2008-2011 döneminde krizin ağırlığı tüm dünyada hissedildikten sonra 2011-2015 yıllarında ise bu sefer politik krizlerin baş gösterdiğini ve bu yüzden ülkemizin göreceli olarak iyi fakat sürdürülebilir olmayan, kalitesiz bir büyüme tecrübe ettiği tespitinde bulundu. Bu büyümenin maalesef sürdürülebilir istihdam sağlamadığını vurguladı. 2016’nın da bu şartlar altında değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Yazgan, mevcut tasarrufların yatırımları finanse edebilecek düzeyde olmadığına ve cari açık sorunsalına dikkat çekerek hükümetin açıkladığı ekonomi paketlerinin konjonktürden dolayı tam anlamıyla uygulanamadığını ve en büyük pazarımız olan Avrupa’nın da ekonomik sıkıntıda olmasının Türkiye’nin büyümesini olumsuz etkilediğini belirtti. Yazgan’a göre mevcut dünya konjonktürünün 2017’de daha da kötüleşmesi beklenmesine rağmen, Türkiye’nin güçlü tarafı olarak kabul edilen kamu maliyesinin talep oluşturması sayesinde negatif büyüme çok fazla artmadı. Konuşmacı, öncü göstergeler çok dalgalı olduğu için her ne kadar kestirmek zor da olsa, iç talebin toparlandığını ifade etti.
Mehmet Hüseyin Bilgin ise Trump/ Putin tarzı agresif liderlerin küresel risk oluşturmasına, Trump’ın muhtemel korumacı politikalarının iktisadi problemler doğurabileceğine ve Brexit’in AB’yi olumsuz etkileyeceğine değinerek değerlendirmelerini biraz daha politik ve jeo-politik riskler açısından yaptı. Sene içerisinde yaşanan menfur olaylar silsilesine rağmen Türk ekonomisinin sağlam kaldığının göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguladı. Bilgin, makro-ekonomideki ayakların, özellikle bankacılık ve kamu tarafının sağlam olduğuna dikkat çekmekle birlikte cari açığın da sürdürülemez seviyelerde seyretmediği görüşünü paylaştı. Dolayısıyla 2017 için %2,5-3 civarında büyüme görüleceği konusunda umutlu olduğunun altını çizdi. Gerek bankacılık sektörünün gerek iş dünyasının elini taşın altına sokması gerektiğine değinerek, içerideki ve dışarıdaki ekonomik paketlerde koordinasyon sağlanmasının lüzumunu yineledi. Maastricht borç kriteri bakımından 28 AB ülkesinin 20 üyesinden daha iyi durumda bulunduğumuzu ve büyüme oranlarımızda yavaşlama görülmesine rağmen krizden söz edilemeyeceği hususunda görüşlerini paylaştı. Türk insanının vefakârlığını cefakâr olduğunu 15 Temmuz’da gösterdiğini ve haliyle Türkiye ekonomisi için ümitli olduğunu belirterek dünya ekonomisi için aynı duygularını paylaşmadığını ayrıca ifade etti.
Oturum başkanı Lokman Gündüz son konuşmacıya sözü vermeden önce bu iki konuşmanın ortalaması alındığında temkinli ve endişeli bir büyümenin bizleri beklediğini ve katma değer artışına önem vermek gerektiğini ifade ederek ihracatın önemine değindi ve söz sırasının paneldeki reel sektör temsilci olarak nitelendirdiği Mustafa Mente’ye geldiğini belirtti. Mente, DEİK olarak mal ve hizmet ihracatında, doğrudan yabancı sermaye yatırımında ve turist sayısında artış beklediklerini fakat bunları etkileyen ana pazar niteliğindeki Avrupa’nın bir türlü toparlanamadığını ve büyüme oranlarının düşük seviyelerde kalmasının üzerinde durdu. Son 10 yıldır Afrika ve Ortadoğu pazarını geliştirmeye çalıştıklarına fakat henüz istenilen seviyeye gelinemediğine değindi. Latin Amerika ve Asya-Pasifiklere kadar ulaşmalarına rağmen jeo-stratejik bir bölgede bulunmanın jeo-stratejik riskleri de beraberinde getirdiğini ve bunlarla başa çıkmaya çalıştıklarını vurguladı. Sektörel büyümelerin farklılık gösterdiğini ve özellikle enerji ve gayrimenkul sektörünün 2017’de iyi izlenmesi gerektiği fikrini dinleyicilerle paylaştı. Kent ekonomilerinin oluşturduğu ve geliştirdiği hizmet sektöründe üçüncü çeyrekte % 8,4 gibi yüksek oranlı bir küçülme gerçekleştiğini aktardı. Mente, 2017’de daha sıhhatli bir ekonomi için öncelikle algı yönetiminde, güvenlikte ve verimlilikte iyileştirmelere ihtiyaç duyduğumuzu dile getirdi. Dünyada korumacı politikaların revaçta olduğunu ve Dünya Ticaret Örgütü’ndeki dava sayısının son beş yılda beş kat arttığını ve bunun da mühim bir gösterge sayıldığını belirterek ve temkinli bir iyimserliğe sahip olduğunun da altını çizerek sözlerini nihayete erdirdi.
Lokman Gündüz, konuşmacılara bir tur daha söz vermeden önce sistemik ve sistemik olmayan yani kontrolümüz dışında riskler bulunduğunu söyleyerek bunu bertaraf etmek için neler yapılması gerektiği üzerine bir tartışma başlattı. Tam bu noktada Ege Yazgan, algı yönetimi lehimize çevrilmezse gidişatın daha da kötüleşme ihtimali bulunduğunu ve bu kadar vak’ayı geçirmiş bir ülkede hâlâ ayakta duran Türkiye’nin uzun dönemli yabancı yatırımı hiç şüphesiz hak ettiğini savundu. Para ve maliye politikalarının akıllı kombinasyonlarla uygulandığı zaman riskin daha sağlıklı yönetilebileceğini ve cesurca uygulanması gerektiği vurgusunu yaptı.
Hüseyin Bilgin de algı yönetimi için herkese görev düştüğünü ve ülkemizin güvenli olduğunu, asimetrik bilgilerle haber yapan dünya basınına ve dünyaya anlatmamız gerektiğini vurguladı. Mustafa Mente ise şunların üzerinde durdu: “En büyük pazarımız olan Avrupa, Türkiye gündemini çok yakından takip ediyor. Terör olayları saatlerce haber kanallarında yayınlanıyor ve olumsuz algı oluşturuluyor. Biz DEİK olarak elimizden geldiğince anlatmaya çalışıyoruz. Hükümet riski algıladı ve önlem almaya çoktan başladı. Kredi garanti fonu gibi uygulamalar bunlardan sadece biri. Bu tarz dalgalanmalar gelip geçicidir.”
Mente, son yıllarda hizmet sektörüne yöneldiğimizi fakat kalıcı büyüme için sanayi sektörünün gelişmesinin önemli olduğuna değinerek bu sayede kaliteli istihdam yani katma değerli yüksek iş elde edilebileceği şeklinde görüşlerini paylaştı. Bugünlerde sanayi eski moda olarak değerlendirilse de Uzakdoğu ülkelerinin devlet teşviki/müdahalesi ile sanayiyi geliştirdiğini ve inşaat sektörünün bizim için geçici bir çözüm olduğunu, yapısal bir çözüm sayılamayacağını vurguladı. Hüseyin Bilgin ise tartışmaya “Bize korumacı olmayın diyen Amerika, şimdi en korumacı ülkelerden olma yolunda.” diyerek katıldı ve kapitalizmin krize girince yine kendi içinden çözüm bulmaya çalıştığını fakat bunun sağlıklı bir yöntem olmadığını hatırlattı. Bu minvalde sorularla zenginleşerek devam eden panel, Lokman Gündüz’ün değerlendirmeleri, dinleyicilerden gelen sorular ve bu yöndeki cevaplarla nihayete erdi.