Tevhidin Sesine Gönül Vermek: Vefatının 20. Yılında Bekir Sıdkı Sezgin Paneli
Bazı müzikler bugün içindir; dinlenir ve biter. Bazıları ise dinlendikçe değer kazanır, çoğalır, hatta yeniden üretilir zihinlerde. Şüphesiz hem besteleri, hem de güfteleri yücelten ve yaşatan sesiyle Bekir Sıdkı Sezgin’in ikinci kategoriye katkısı yadsınamaz boyutta. Vefatının ardından 20 yıl geçtiğine inanılmasını güçleştiren bir unsur bu hâliyle.
Sanat Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği, Celâleddin Çelik’in moderatörlüğündeki “Vefatının 20. Yılında Bekir Sıdkı Sezgin” paneli, işte bu inanılmazlığın sebeplerine değinilmek üzere, özellikle de Bekir Sıdkı Sezgin’e vefa borçlarını yerine getirerek onun hatırasını yadetmek için toplanan ve onun sanatını anlama çabalarıyla da kuru bir anmanın ötesine geçme gayreti içinde, onu farklı yönleriyle dillendirerek tanımayanlara anlatma gayesi ile gerçekleştirildi.
Programa, Bekir Sıdkı Sezgin Belgeseli’ndeki kendisiyle yapılan son röportajdan kesitler izlenerek başlandı. Velhâsıl üstat, şu ifadeleriyle hem konuğu hem de ev sahibiydi panelin: “Okurken âdeta yaşadığımız boyutun daha ötesine geçerek oralardan bir takım seslerin geldiğini hissediyorum. Bir yaprağın kıpırdayışında, bir tenin ihtizazında, eğer siz tevhidi duymuyorsanız o zaman okuduğunuz eserde de hiçbir şey duyamazsınız. Ben bunları duyarak, o âleme geçerek okumaya çalışıyorum ve okuyorum. İşte o tesir oradan geliyor. Türk musikisi kitaptan öğrenilmez, fem-i muhsinden alınır.”
İlk konuşmacı Timuçin Çevikoğlu, Bekir Sıdkı Sezgin’in musikide durduğu yeri ona has özelliklerin altını çizerek dinleyenlere aktardı. Yaratılıştan gelen sesindeki halavet ve taravet eşsiz, büyük bir ses icracısı ve ses sanatkârı Sezgin, birçok insanın musikiyle tanışarak sevmesine vesile olur ve sanat ahlâkına sahip sanatkâr tavrından hiç ödün vermez.
Hançeresinin özel nitelikleri dinleyenlerini her daim mest eder. Bunun yanında sesinin tınısı hiç değişmez. Okuyuşundaki fesahat, tiz veya pes okuyuşlarda dahi -neyzenlere atıfla söylenildiği gibi- düdükleşmez. Bunun yanında neredeyse okumadığı form yok gibidir. Kur’an-ı Kerim’den tutun, ezan, mevlid, ilâhi, kaside, gazel, kâr, ayin-i şerif, naat-ı şerif, murabba, nakış, semai, aksak ve yürük semai, şarkı vs. daha akla gelmeyen niceleri…
İcracılığının bu kadar geniş bir yelpazede hayat bulması, diğer bir deyişle Bekir Sıdkı Sezgin’in tümüyle varlığı, musiki tarihimiz, sosyal hayatımız için çok büyük önemi haiz. Kendinden öncekilere benzemeyen, hiç kimseyi taklit etmeyen kendi nevi şahsına münhasır bir şahsiyet çünkü kendisi. Bunu yapabilecek musikiye ve edebiyat gücüne sahip.
“Önce güftenin nazım şekline bakıp edebi formuna geçiyor. Bu bir rubai mi, şarkı mı, türkü mü onu inceliyor; yani eserin özelliklerine bakıyor daha güftede. Sonra bestekârına dönüp onu tanıyor; bestekârların hayat hikâyelerini biliyor. Onların ruh hâlleri hakkında kendinde oluşmuş fikirler var; öyle bir hâliyet-i ruhiye içerisinde. Eserleri okurken onları yaşıyor. Aslında Bekir Bey eserin ifadesinin yaratılıştaki hikmete uygunluğuna bakıyor. Musikinin onun için temel konusu aşktır ve bu kadar önemlidir aslında bizim sosyal hayatımızda da. Ve aşk kemâle yani olgunlaşmaya yöneltir.” şeklinde ilk panelist Çevikoğlu’nun ortaya koyduğu bu tekâmüli bakış, Bekir Sıdkı Sezgin’in belgeseldeki ifadeleriyle de örtüşür: “Peşiman olduğum hiçbir şey olmadı. Hep aşkla yaşadım. Benim kalbimi dolduran tatmin eden bir şeyler oldu daima. Ölüm diye bir şey yoktur ki devamlı yaşamak vardır.”
Bir sonraki konuşmacı Savaş Barkçin, Bekir Sıdkı Sezgin’le tanışamasa da, tanımaya çalıştığı bir isim olduğunu dile getirerek başladı sözlerine. Barkçin’e göre bazı muarefeler sebepsizdir. Zira Bekir Sıdkı Sezgin sanki hepimizin tanışıdır. Onu tanıma nimetine nail olamasak da içimizdekine eş bir sese sahiptir ve her insan kendini Bekir Bey’de bulabilir. Bekir Sıdkı Sezgin, hayalin ötesinde, ortada ve mevcut olanı yani tevhidi, sesiyle herkese gösterebilmiş bir insan. Bu ortaya koyma ameliyesini ise suniliğe zerre kadar mahal vermeyen bir sahicilikle yapar. Kalbinde muhabbet, aşk ve tevhid olanın, sesi de o rengi ve kokuyu taşır. Ses kalbin penceresidir çünkü.
Bekir Bey’in ahlâkı, sanatı ve şahsiyeti birbiriyle bütünlük arz eder. Bu açıdan onun musiki nimetine hakkını teslim ettiği ve bunu hem kendisiyle hem de Rabbi’yle bir sohbet misali, tam bir kulluk ve tevhid bilinci içinde gerçekleştirdiği söylenebilir. Dedegân’ın ses tasnifine bakıldığında, Sezgin’in kemâlî bir sese sahip olduğu açıktır. Çünkü celâli ses Allah’ın azim sıfatını, cemali ses rahmet ve şefkatini, kemâli ses ise aynı Resulullah Efendimiz gibi bütün bu güzellikleri birleştirip bütünleştiren kemâlatı terennüm eder.
Sonuncu panelist Bekir Sıdkı Sezgin’in talebesi Hakan Alvan ise onunla geçirdiği okul günlerine dair bazı anılarını paylaştı katılımcılarla. Sezgin’in “Âşığın sesi âlem-i ervahtan haber verir.” sözünden yola çıkarak, hocasından duyduğu her sesin biraz da bu boyuttan ötedeki boyutlara ait sesler olduğunu düşündüğünü dile getirdi. Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumayı bilmeyenlerin Türk musikisini güzel icra edemeyeceklerini de sık sık söylediğinin altını çizen Alvan “Biz hocayla, hem talebelik sırasında hem talebelik hayatından sonraki birlikteliğimizde hep aşkı meşk ettik.” cümlesiyle konuşmasını sonlandırdı.
Bekir Sıdkı Sezgin’in pek gün yüzüne çıkmayan bestelerinden bir seçki yapılan konsere geçilmeden önce babası üzerine bir konuşma yapan Kudsi Sezgin, belgeselde 25 yaşlarında bir delikanlıyken söylediği cümleleri bugüne taşıdı. Niçin babasının kendi eserlerinin ortaya çıkmasını istemediğini artık biraz olsun anladığına değinerek, onun edebiyle, ahlâkıyla, insan ilişkileriyle ve davranışıyla, aynı belgeselde göründüğü denli samimi, doğal ve gerçek bir insan olduğunu ve bunun da icralarına yansıdığını ifade etti.
“Babam sebebi hayatımdır, babam hocamdır, babam velinimetimdir, babam her şeyim olmuştur; her hâliyle beni o yetiştirmiştir.” diyen bir babanın oğlu olan Kudsi Sezgin’in, eğitimin aile ocağından başlaması gerekliliğini tam da babasının bu cümleleri ve bütün hayatına şehadeti hasebiyle doğru bulduğunu sözlerine eklemesinin ardından, Udi Bekir Şahin Baloğlu, Kanuni Mustafa Tabak ve Kemençede Mustafa Selçuk Eraslan’ın refakatiyle İbrahim Suat Erbay ve Kudsi Sezgin’in solistliğindeki konsere geçildi.
Bu manevi musiki ziyafetinin sonunda konuklar arasındaki Ahmet Şahin, katılımcıların da üstünde durduğu, musikinin bir gaye değil, ilâhi aşka ulaşmaya bir vesile olması özelliğini tekrar ederek genel bir değerlendirmede bulundu. Bekir Sıdkı Sezgin’in eşinin istirhamı üzerine de eski Süleymaniye Müezzini Mustafa Başkan’ın okuduğu aşr-ı şerif ile bir Fatiha ile akşam, toplantının ruhuna uygun bir dua faslıyla nihayet buldu.
Mekânı cennet olsun.