İbn Sina ve Aquinas’ta Tanrının Bilinebilirliği
Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin Nisan 2017’deki ilk konuğu Yıldırım Bayezıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi öğretim görevlisi Mehmet Ata Az oldu. Az ile Ortaçağ felsefesinin önemli meselelerinden biri olan Tanrının bilinebilirliği tartışıldı. Konuşmasına niçin özellikle İbn Sina ve Aquinas’ı seçtiğini anlatarak başlayan Az, bu iki filozofun bu problemi en yoğun tartışan kişiler olduğunu ve Aquinas’ın İbn Sina’nın kitaplarından çokça beslenerek metinlerini onunla ilişkili yazdığını söyledi. Böylelikle hem İslam felsefesinde hem de Hıristiyan teolojisinde aynı konunun nasıl ele alındığına bakmaya imkân bulduğunu, ayrıca Aquinas’ın İbn Sina’yı okuması vesilesiyle ilişkisel bir okuma yapabildiğini ifade etti.
İbn Sina ve Aquinas’ın yaşadığı dönemde yapısalcı ontolojinin kabul gördüğünü söyleyen Az, o dönemde herhangi bir varlığın mahiyetini tartışabilmek için parçalarına ayrılabilmesi gerektiğini düşündüklerini iletti. Aynı şekilde Tanrının fiziksel, metafizik hiçbir cüzden meydana gelmemiş mutlak basit bir varlık olduğu görüşünden dolayı Tanrının tanımlanamaz olduğu kanaatine varıyorlar. İlahi basitlik anlayışını Aristoteles’le başlatabileceğimizi söyleyen konuşmacı mutlak basitliğin ise, yani İbn Sina ve Aquinas’a daha yakın görüşün, Yeni Platonculuk ile belirdiğini ifade etti. Plotinus’la başlayan bu düşünce çizgisinde Tanrı, varlığına vakıf olunamayan bir varlık olarak tasavvur ediliyor. Bu görüş İbn Sina’ya kadar kabul edilirliğini koruyor.
İbn Sina diyor ki Tanrının varlığı dışında bir mahiyeti, yani özsel niteliği yoktur. Aquinas’ın ise Tanrının varlığını onun mahiyetiyle özdeş kabul ettiğini söylüyor. İki filozof arasındaki temel ayrışmanın da burada olduğunu belirtiyor. Mahiyet meselesinin Tanrının bilinebilirliği mevzuundaki en büyük tartışmalardan biri olan zat-sıfat tartışmasında oldukça önemli olduğunu ifade ediyor Az. Tanrıya sıfat atfetmemizin temelinde Tanrının varlıklarla olan ilişkisidir, yani yapıp ettikleridir. Dolayısıyla, İbn Sina’ya göre bizim sıfat dediğimiz şey Tanrının fiillerinin kavramsallaştırılmasıdır. Ancak bunun antropomorfik bir Tanrı imgesine yol açma tehlikesi olduğundan hem İbn Sina hem de Aquinas bu önermeyi birçok kayd-ı ihtiraz ile ele almışlardır. Mesela herhangi bir insan fiilinin doğrudan Tanrıya atfedilmesi, “Tanrı görüyor” ifadesindeki gibi, Tanrının gözü olduğunu yani insansı olduğunu ima edebilir.
Modern dönemde bu iki filozofa Tanrıyı taşıdığı sıfatlarla eş kıldıkları eleştirisi getirilmiştir. Hâlbuki Tanrı bütün bu sıfatların toplamından nitelik olarak farklı bir şey olmalıdır. Konuşmacı Az, bu eleştirinin haksız olduğunu belirterek İbn Sina’nın ve Aquinas’ın bu eleştirileri sezerek eserlerinde bu konuda açıklamalar olduğunu belirtti.
Tanrıyı her türlü sıfatın üstünde görerek mutlak basit varlık olarak tanımlama çabaları agnostisizme yol açabileceği için iki filozof da Tanrının bilinebilirliğine dair farklı kanıtlar sunacaklardır. Her iki filozof da yarattıkları üzerinden bilinebileceğini iddia ederler. Tanrının ilk neden olduğundan hareket eden filozoflar, buna dayanarak bir şekilde Tanrının yarattıklarıyla ilişkili olduklarını söylerler. Tanrının varlığının en büyük kanıtı zaten yarattıklarıdır. Yaratma kabiliyetinin tezahürüdür. İslam felsefesinde buna sudur teorisi denir. Yani her şeyin Tanrıdan kaynaklandığı düşüncesidir. Aquinas’ın ise suduru kabul etmediği söyleyen Az, onun Tanrının yoktan var ettiğini kuvvetli bir biçimde savunan bir görüşü olduğunu belirtti.