Öznenin Hakikat Kaygısı
Medeniyet Araştırmaları Merkezinin Kitâbiyat toplantı dizisinde, son kitabını vesile kılarak Medeniyet Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Özkan Gözel’i ağırladık. Öznenin Hakikat Kaygısı İz Yayıncılık tarafından yayınlandı ve Gözel’in 2009’dan itibaren yazdığı makaleleri bir araya getirdi. Bu manada kitap derleme sayılabilirse de makalelerin temel kaygısının birliği kitabı bütünlüyor. Kitap varlık, zaman, etik, kendilik, ötekilik, ölüm, ideoloji, teknoloji, sanat, dil, iletişim gibi birçok konuyu inceliyor ve bunları felsefi-metafizik arka planda sorgulamaya tabii tutuyor.
Gözel konuşmasına kitabının başında kullandığı kavramları açıklayarak başladı: Özne, hakikat ve kaygı. Gözel bu üç kavramı yan yana getirirken şöyle bir önermeler zincirini savunuyor: Öznenin varlığı kendilik ve hakikat kaygısında temellenir. Buradaki hakikat ise bilgi -yani epistemik- temelli bir kavram olmayıp kaygı temellidir. Yani hakikat kavramı dışsal değil, öznenin kendine dairdir ve kaygıyla içsel bir alakası vardır. Kaygı, bir halet-i ruhiye olarak anlama edimine eşlik eder. Bu manada anlamanın kendisi de bütünüyle bilişsellikle izah edilemez.
Konuşmanın ikinci bölümünü, eğer deyiş yerindeyse, kelimelerin “görme biçimleri” oluşturdu. Heidegger’in “kelimelerle görürüz” sözünden yola çıkan Gözel, kelimelerin evren tasavvurumuzu nasıl şekillendirdiğini anlatmaya çalıştı. Özellikle kitabının başlığında bulunan ve üzerinde yoğunlaştığı kavramlardan biri olarak “hakikat” sözcüğünü tartıştı. Genelde Türkçede bu kelimenin bir Tanrı imgelemiyle belirlendiğini anlatarak -el hakk- bunu örnekledi.
Müzakere bölümünde düşünme yerine kaygı sözcüğünün kullanılmasının nasıl bir dönüştürücü güce sahip olduğu, bunun avantajının ve açıklayıcı kudretinin ne olduğu soruldu Gözel’e. Kaygının düşünmenin bir ikamesi olmadığını söyleyerek sözlerini tavzih eden Gözel, bilişselliğin düşüncenin ancak bir kipi olabileceğini kastettiğini söyledi. Öyle ki düşünme dediğimiz eylem bilişsel, duygusal ve pek çok başka boyutun bir üst başlığıdır. Düşünme eylemine bunların hepsi eşlik edebileceği gibi diğer bütün boyutlardan yalıtılmış tek bir kipin de, mesela bilişsellik, düşünceyi gerçekleştirebileceğini ifade etti. Gözel doğrudan ifade etmese de kendince bunları bir hiyerarşiye koyuyor. Özellikle Batılı düşünceyle diyelim, ön plana çıkmış bilişsel düşünceyi düşünmenin özüne uzak gördüğü için eleştiren konuşmacı, kaygıyı insanın varoluşuna daha yakın bulduğu için daha üstte konumlandırıyor. İnsan, düşünme eyleminin yegane nesnesi olduğu için nesnesiyle daha yakın ilgi kurabilen kaygı bu manada bilişsellikten daha yüksek bir düşünme kipi olarak yerini alıyor.
Son olarak özne kavramına tekrar değinen Gözel, kendi düşüncesinde öznenin fail değil, münfail olduğunu söyledi. Yani özne etkin olduğu kadar edilgin bir şey konuşmacıya göre; hatta belki daha çok edilgin. Bu da düşünme eylemiyle bağlantılı bir görüş. Böylece özneyi düşünmenin faili değil de düşünmeyle birlikte hakikatle ilişkiye giren bir entite olarak görüyor. Düşünmenin üreticisi olmak yerine onun katılımcısı olan bir pozisyona yerleştiriyor. Gözel böylece Öznenin Hakikat Kaygısı başlıklı kitabının ana saiklerini anlatmış oldu.