Vîlâyet-i Rûm’un İnşası (15. Asırda Baniler-Vakıflar-Mimari Aktörler)
İstanbul Şehir Üniversitesi Şehir Araştırmaları Merkezi ile Bilim ve Sanat Vakfı Türkiye Araştırmaları Merkezi ortaklığında yürütülen Şehir ve Mahalle Konuşmaları toplantı serisinin Ekim ayında gerçekleştirilen ikinci oturumunda Çağhan Keskin’in “Vîlâyet-i Rûm’un inşası (Baniler-Vakıflar-Mimari Aktörler): Yörgüç Paşa Ailesi’nin Mimari Etkinliği (1429-1494)” başlıklı doktora tezini dinledik.
Çağhan Keskin Amasya’nın fethi ile ortaya çıkan ve daha ziyade Tokat-Amasya-Sivas hattını ihtivan eden Vilayet-i Rûm’un 1390’dan sonra teşekkül ettiğini, bölgedeki inşa faaliyetlerinin ise –Fetret devrinin ardından– 1413’ten sonra başladığını ifade ederek sunumuna başladı. Bu inşa sürecinin aktörleri aynı zamanda bölgenin hakimi konumundaki Yörgüç Paşa ve ailesi.
Esas itibarıyla bir mimarlık tezi olan, Yörgüç Paşa ve aile efradının vilayet-i rûmda inşa ettirdikleri binaları mimari özellikleri itibari ile ele almayı amaçlayan Keskin’in tezi, bu konuyu geniş bir tarihi bağlamda ele almasıyla da dikkat çekiyor. Yörgüç Paşa ve ailesinin hikayesi, ilişkileri, siyasi ve ekonomik nüfuzları, vakfiyeleri gibi konuları da elen alan çalışma bu haliyle bir tarih tezi hüviyetine de sahip.
Yörgüç Paşa’nın kökenine dair yaptığı araştırmalarda net bir bilgiye ulaşamadığını ancak eldeki bulguların onun bir mühtedi olduğuna işaret ettiğini belirten Keskin’e göre Yörgüç Paşa meşhur Amasya Tarihi müellifi Hüseyin Hüsameddin Efendi’nin bahsettiği gibi bir Türk şeceresine sahip olmadığı değil. Ayrıca Tayyip Gökbilgin hocanın aktardığının aksine babasının ismi Mehmet değil, Abdullah. Bu bağlamda Keskin, ailenin kendisini (mühtedilerin piri diyebileceğimiz) Gazi Mihal’e dayandırmasını da bir gösterge olarak değerlendiriyor. Yörgüç Paşa’nın yanı sıra; eşi Şah Bula Hatun, oğulları Mustafa Bey ve Molla İsa Bey, Mustafa Beyin oğlu Hasan Çelebi ve Yörgüç Paşa’nın kardeşi Hızır Paşa ve onun oğlu Mehmet Paşa tezde ele alınan önemli isimler arasındalar.
Fetret Devri kaynaklarında göremediğimiz Yörgüç Paşa’nın Amasya’da ismine ilk kez 1416’da Gümüş Paşa Medresesi Vakıf şahitleri arasında tesadüf ediyoruz. Paşa’nın 1421’den sonra Bursa’da yerel aşiretlerle Osmanlı lehine mücadele ettiğini, daha sonra Vezirköprü, Havza, Samsun bölgesinin fethini gerçekleştirdiğini görüyoruz. Yörgüç Paşa, 1430’lu yıllarda uluslararası siyasette ismini duyurmaya başlıyor ki bu tarihlerde Memluk kaynaklarında da kendisinden bahsedildiğini görüyoruz. 1436’da sultanla arası bozulan Yörgüç Paşa Edirne’ye sürülüyor/çağrılıyor. Burada ne kadar kaldığı bilinmemekle birlikte 1442’de Amasya’da vefat ediyor. Yörgüç Paşa’nın vefatını müteakip yönetime kardeşi Hızır Paşa getiriliyor. Hızır Paşa’nın kaynaklarda Yörgüç Paşa’nın oğlu olduğu bilgisi geçse de vakfiyelerde kardeş olduğunun açık şekilde belirtildiğini söyleyen Keskin, Hızır Paşa’nın etkili bir şahsiyet olmadığını bununla birlikte Hızır Paşa’dan sonra idareyi ele alan oğlu Mehmet Paşa’nın yönetiminin Yörgüç Paşa’dan sonra ailenin en etkili dönemi olduğunu ifade ediyor. Mehmet Paşa; 1481’de Semendire sancak beyi, 1482’de Rumeli beylerbeyi, 1483’te Kubbealtı veziri, 1485’te Şehzade Ahmet’in lalası oluyor ve ardından vilayet-i rûm beylerbeyi olarak Amasya’ya gönderiliyor.
Yörgüç Paşa ailesinin çeşitli cami ve mescitler için düzenlediği vakfiyelerin yanında esas itibarıyla altı büyük vakıf kurduğunu (Amasya’da Yörgüç Paşa Külliyesi Vakfı, Havza’da Mustafa Bey Külliyesi vakfı, Amasya Şahkulu Hatun Vakfı, Amasya Hızır Paşa Külliyesi Vakfı ve Mehmet Paşa Külliyesi Vakfı) ve iki yüze yakın köyün malikane hissesinin bu vakıflara devredildiğini belirten Keskin’in cevaplamaya çalıştığı sorulardan birisini de bu vakıf motivasyonun arka planında hangi saikler olduğuydu. Dini kaygı ve gerekçelerin bu süreçte önemli bir etken olduğunu ancak bunun dışında siyasi ve ekonomik kaygıların da etkili olabileceğini belirten Keskin bu tezini şu şekilde temellendirmeye çalıştı: Yörgüç Paşa ve Mustafa Bey, vakfiyelerinin yapılarını 1430’da inşa ettirmiş olmalarına rağmen vakfiyelerini 1437’de düzenlettiriyorlar. Vakfiyelerin düzenlendiği tarih ise Paşa’nın Edirne sürgünü ile örtüşüyor. Öte yandan Yörgüç Paşa’nın hakimiyetini tehdit eden harici unsurların (Karamanoğulları ve Akkoyunlular) Müslüman olmaları da olası bir mağlubiyet durumunda vakıf mallarına dokunulmayacağı önkabulü de bu süreçte etkili olmuş olabilir. Vakıfların evlatlık vakıflar olarak düzenlenmiş olması da ekonomik kaygıların devreye girmiş olabileceğine dair başka bir işaret olarak değerlendirilebilir.
Keskin Yörgüç Paşa aliesinin takriben seksen yıllık bir sürede yaptırdığı binaları (Samsun, Vezirköprü, Kavak, Havza, Lâdik, Gümüş, Amasya, Sonisa, Niksar, Tokat, İskilip ve Tosya bölgesine yayılmış yüz yirmi civarında yapı) dini yapılar, iktisadi yapılar, özel mülkler ve aileye atfedilen eserler olarak katalogladığını ve bunları strüktürel özellikleri, tipolojileri, malzemeleri, yapı elemanları, tezyini unsurları ve yazıları bakımından ele aldığını belirtti.