Etnik Terör ve Terörle Mücadele Stratejileri
Hüseyin Alptekin: Örgütün temsil ettiği etnik tabanla bağının zayıflatılması ve arkasındaki uluslararası siyasi ve finansal desteğin kesintiye uğratılması anlamına gelen yalnızlaştırma stratejisi devletlerin uyguladığı terörle mücadele metotlarının başında geliyor.
Küresel Araştırmalar Merkezi Ekim ayında Hüseyin Alptekin’i ağırladı. Alptekin, SETA Yayınlarından çıkan Etnik Terör ve Terörle Mücadele Stratejileri kitabını anlattı. Konuşmasına Türkçede terörizm kavramının entelektüel bakışla nesneleştirildiği yetkin bir literatürün eksikliğini vurgulayarak başlayan Alptekin, cephenin iki yanındakilerin tanıklıkları bir kenara bırakılırsa, terörizmin insani faturasına dair tutulmuş ciddi bir veri arşivinin dahi olmayışının kendisini bu alana yönlendirdiğini anlattı. Bu çalışmanın dışında Türkiye’deki dört bin beş yüz vakayı inceleyerek elde edecekleri dijital bir veritabanının da müjdesini verdi. Terörizmin ve terör örgütlerinin tarihlerini aktarmaktan ziyade analitik yöntemi tercih ettiğinin altını çizerken kitabın saç ayaklarını örgüt şeması, insani bilanço, gelişim aşamaları ve karşı mücadele stratejileri şeklinde sıraladı. Alptekin, IRA ve ETA örgütlerinin Türkiye’ye coğrafi yakınlığı ve Türk kamuoyunda tanınırlığı itibariyle seçildiğinden, Tamil Kaplanlarının ise çalışmanın nesnel güvenirliliğini sınamak için aykırı bir örnek olarak kitapta kendine yer bulduğundan bahsetti.
Terörizmin üzerinde uzlaşılmış evrensel bir tanımının olmadığını, aynı ülkenin farklı kurumlarınca dahi terörizme yaklaşımın farklılaşabildiğini, aykırı tanımların ortaya çıkabildiğini söyledi. Alptekin’e göre sıradan bir şiddet olayının terör eylemi kabul edilebilmesi için devlet dışı unsurlar tarafından örgütlü bir şekilde gerçekleştirilmiş olması ve güvenlik güçlerinin yanı sıra mutlaka sivillerin de hedef alınması gerekir. Bir terör örgütünün varlığını etnik kimliğe dayandırması illaki rakip etnik gruptan insanları hedef aldığı anlamına gelmez. PKK’nın çözüm sürecinin fiilen sonlandığı 2015 yazından itibaren on yedi Kürt yurttaşı kaçırıp infaz etmesi buna örnektir. Alptekin ayrıca etnik terörle mücadelenin sadece rakip etnisitenin fanatiklerince verildiği varsayımına karşılık Birleşik Krallık güçlerinden daha fazla IRA militanını etkisizleştiren UVF gibi paramiliter kuvvetlerin eylemlerini örnek gösterdi.
Düzenli orduya karşı asimetrik taktiklerle yürütülen yıpratma savaşları terör örgütlerinin baskın stratejisi gibi gözükse de teröristi kır gerillasından ayıran önemli bir unsur da düşman devletin güvenlik güçlerinin dışında doktorlar, din adamları veya öğretmenler gibi geniş bir insan grubunun hedef alınmasıdır. Burada amaç şehir içinde kamu otoritesini yıkmaya yöneliktir. Provokasyon stratejisiyle devleti orantısız güç uygulamaya teşvik etmek terör örgütüne militan devşirmek için uygun şartları sağlar. Zorunlu göçe tabi tutulan kitleler, yaygınlaşan faili meçhul olayları terörizmin ihtiyacı olan ajitatif atmosferin taşıyıcı kolonlarıdır. Alptekin, sanılanın aksine IRA’nın müzakere süreçleriyle değil, tıpkı ETA ve TK örneğinde olduğu gibi yalnızlaştırma stratejisiyle etkisizleştirildiğini anlattı. Örgütün temsil ettiği etnik tabanla bağının zayıflatılması ve arkasındaki uluslararası siyasi ve finansal desteğin kesintiye uğratılması anlamına gelen yalnızlaştırma stratejisi devletlerin uyguladığı terörle mücadele metotlarının başında geliyor. Yalnızlaştırma stratejisini muvaffakiyetle neticelendirmek için siyasi müzakere yönteminin veya örgüt önderliğini hedef alan başsızlaştırma ve örgütün alan hâkimiyetine yönelik topraksızlaştırma gibi askeri yöntemlerin tercih edilmesi özgün yerel şartlarda mümkün olabilir. Sözgelimi IRA yalnızlaştırma süreciyle felç edilerek pazarlık masasına oturmaya razı edilmiştir. ETA liderleri ya suikastla ya da tutuklanarak etkisizleştirilmiştir. TK ise geniş çaplı bir süpürme hareketiyle kırıma uğramıştır.
Alptekin, son olarak etnik terörü doğuran koşulları açıklamak için kullanılan teorilerden bahsetti. En çok başvurulan ikisinin demografik hıncı gösterge olarak kullanan motivasyonal açıklama ile devlet dışı siyasal şiddetin kitleselleşmesinin çöken devlet yapılarıyla örtüştüğüne işaret eden kapasite odaklı açıklama olduğunu söyledi. Bu açıklamaları farklı örneklerde doğrulama şansına sahip olduklarını PKK’nın 1980 sonrası Türkiye’de ve 2010 sonrası Suriye’de etki göstermesi arasında kurduğu analojiyle açıkladı.