Bir Göynük Evi Tarihi: Dört Nesil İki Mimar Salih Pulcu & Ahmet Kerim Pulcu
Sanat Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Ev ve Mimari program dizisinin on beşinci oturumunun konukları baba-oğul mimarlar, Salih Pulcu ve Ahmet Kerim Pulcu idi. Konuklar, “Bir Göynük Evi Tarihi: Dört Nesil İki Mimar” başlıklı konuşmalarında Göynük’teki aile evlerinin hikâyesini anlattılar.
Göynük’ün merkezinde yer alan ve yörenin geleneksel konut mimarisinin bir örneği olarak ikinci derece tescilli tarihi eser olan Pulcular Evi, dört nesildir aynı ailededir. İstanbul’da yerleşik olan son iki neslin evle ve Göynük’le olan bağlarını sürdürme gayreti, küçük Anadolu şehirlerinden büyük şehirlere göçen nesillerin ve onların çocuklarının aile miraslarına sahip çıkması adına verilmiş değerli bir çaba örneğidir. Nostaljik duygularla anıları süsleyen bu eski evin, belli dönemler gidilip gelinerek yaşatılması aynı zamanda çok gerilimli ve emek isteyen bir tecrübe olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Salih Pulcu’nun anlatımıyla başlayan sunumda, Göynük’ün coğrafyası, tarihsel gelişimi ve günümüze gelene kadarki durumu kısaca anlatıldı. Devamında Pulcular Evi’nin, içinde yaşayanların anılarıyla birlikte öyküsüne ve son nesil mimar Ahmet Kerim Pulcu’nun katkılarıyla evde yapılan onarımlar, değişimlere ve uygulama süreçlerine değinildi. Pulcu, Bolu’nun bir ilçesi olan Göynük’ün İpek Yolu üzerinde bulunduğu, İstanbul’dan yola çıkan yolcuların, Geyve-Göynük hattı üzerinden Beypazarı istikametine gittiği, söz konusu bu tarihi yol hattının 1950’lerde Bolu Dağı Geçidi yapılana değin aktif bir şekilde kullanıldığını anlattı.
Göynük’ün Osmanlı dönemi geçmişinin kuruluşa kadar uzanmakta olup, Osmanlı Beyliği’nin Bilecik’ten çıktıktan sonra Mudurnu ve Taraklı ile birlikte aldığı ilk şehirlerden olduğuna dikkat çekti. Geçmişte geçimini tarımla sağlayan şehir, günümüzde tavuk çiftlikleri ve modern tavukçulukla sağlamaktadır. Vadi boyunca kurulmuş olan Göynük’ün modern gelişimi vadinin dışında ilerlediği için geleneksel dokusunu ve pitoresk görüntüsünü büyük oranda korumuştur. Şehrin içinden iki çay geçmekte ve bu çaylar birleşerek Sakarya Nehri’ne ulaşmaktadır. Gazi Süleyman Paşa Cami, Akşemsettin Türbesi, Saat Kulesi, hükümet konağı Göynük’ün öne çıkan anıt yapılarıdır.
Göynük’ün geleneksel konut dokusu ahşap karkas yapım sistemi ve beyaz badanalı sıvalı cepheleriyle, vadi boyunca uzaman yamaçlara birbirlerinin önünü kesmeyecek doğal sınırlar içinde yerleşmiştir. Bu konutlar arasında Müderrisler Evi, Gazi Süleyman Paşa Evi gibi çok nitelikli büyük yapılar da öne çıkmaktadır. 1970’lerde OTDÜ tarafından Göynük’ün geleneksel konut dokusu ve anıt eserlerini belgeleyen bir araştırma çalışması yapılmış ve yayınlanmıştır. Kendisinin de bir sahaftan elindeki çalışmayı aldığını bildiren Pulcu, bu çalışmadaki görsellere sunumunda yer verdi.
Öğrencilik döneminde Göynük’teki evleri gezdiğini ve çoğunu fotoğrafladığının bildiren Pulcu, o dönemde birçok evin harap ve yıkılacak durumda olduğunu, bölgede nüfusun azalması ve insanların artık modern evlerde yaşamayı tercih etmeleri ile evlerin yok olmaya yüz tutuğunu anlattı. Ama son dönemde bölge halkının zenginleşmesi ve kültür turizminin etkisiyle evler yeniden restore edilmeye başlamış. Göynük, Taraklı ve Mudurnu’yu kapsayan günü birlik ya da kısa süreli turlar bölgedeki yapıların otel ya da başka turizm tesisi işlevleriyle restore edilmesine vesile olmuş. Şehirde değişen alışkanlıklara da dikkat çeken Pulcu, kendi çocukluğunda sadece memurların gittiği bir lokanta bulunmasına karşın günümüzde dört bin kadar az bir nüfus barındıran şehirde yedi lokanta olduğunu, bu durumun sadece turizm kaynaklı değil bölge insanının yaşam alışkanlıklarının da zaman içinde değişmesiyle alakalı olduğu yorumunu yaptı.
Göynük’ün görselleri eşliğinde konuşmasına devam eden Pulcu, Göynük’ün görünümünün çocukluğundaki şekliyle kaldığını anlattı. Pulcu çocukluğunda okuduğu Teksas çizgi romanındaki bazı bina çizimlerinden yola çıkarak, Abdülhamit dönemi yapılan hükümet binasının kendisinde İngilizler tarafından yapıldığı hissi yarattığını dile getirdi. 1970’li yılların popüler dergisi olan Hayat Mecmuası’nda basılmış olan Gazi Süleyman Paşa Cami ve çevresini gösteren fotoğrafı katılımcılarla paylaşan Pulcu, günümüzde ağaçların ardında kaybolan bu manzarayı artan ağaç fetişizmi olarak yorumladı.
Aile mirası evini, çocukluk anılarıyla harmanlayarak anlatan Salih Pulcu, ilk gençlik yıllarında sadece kendi memleketi olduğu için sevdiğini düşündüğü Göynük’ün aslında tarihi, coğrafyası ve kendine özgü korunmuş dokusuyla çok özel bir şehir olduğunu zaman içinde daha iyi anladığının ifade etti. Aile fotoğrafları ile tanıttığı dedesi Hafız Ali Salih Pulcu, Gazi Süleyman Paşa Camisi’nin müezzini olarak görev yapmış, Göynük’ün önde gelen şahsiyetlerindenmiş. Ali Salih Pulcu tarafından alınan, yüzyılın başında yapıldığı düşünülen ev öncesinde başka bir aile ile anılmakta olup tam yaşı bilinmemektedir. Hafız Ali Salih Pulcu ve üç oğlu, aileleriyle birlikte bu evde yaşamış. En küçük oğul olan Salih Pulcu’nun babası, eğitimi sırasında ve sonrasında İstanbul’da yaşamasına karşın Göynük ziyaretlerinde ailesi ile bu evde kalmış. Salih Pulcu, kardeşleri ve onların çocuklarının hatıralarında ve yaşamında önemli bir yer tutan bu evin, günümüze kadar yaşamasında ve ailenin özel günlerinde buluşma merkezi olmasında anneleri Nurgül Pulcu’nun önemli etkisi olduğunu dile getiriyor.
İkinci derecede tarihi eser olan Pulcular Evi, bahçeye açılan iki buçuk katlı, yöreye özgü ahşap karkas yapım sisteminde çok nitelikli olmayan bir ev. 1960’lı yıllarda evin önüne banyo ve mutfak işlevi görecek ilave bir mekan eklenmiş. Ev zamanın yıpratıcılığı ve güncel ihtiyaçların etkisiyle çeşitli onarımlar geçirmiş, en son onarımını da son nesil mimar Ahmet Kerim Pulcu gerçekleştirmiş. Bu değişiklik, evin tüm hatıraları ile birlikte İstanbul’da yaşayan son iki neslin bir araya geldiği ve dinlendiği bir merkez olarak, aynı zamanda artan aile bireylerinin fiziksel ihtiyaçlarını da karşılayacak biçimde yapılmaya çalışılmış. Mümkün olduğunca özgün dokusunu bozmayacak ve estetik yönünü vurgulayacak biçimde yeni düzenlemeler yapılmış, banyo ve tuvaletler eklenmiş ve yapısal problemlerine çözümler getirilmeye çalışılmış. İstanbul’dan gelerek belli dönemlerde yürütülen tüm bu onarım uygulamaları, bölgede nitelikli usta bulunmayışı ve maliyetin zaman zaman öngörülenin çok üstünde çıkması gibi zorluklarla da sürdürülmeye çalışılmış. Üçüncü nesil torunların ve onları çocuklarının canlı bir şekilde ilişkilerini devam ettirdiği Göynük Pulcular Evi, turizm motivasyonuyla artan onarım ve restorasyon uygulamaları sayesinde korunan mekanların aksine, yaşayan bir aile evi olarak yörenin hafızası ve yaşam kültürünün sonraki nesillere hatıralarıyla aktarıldığı kıymetli ve ilham verici bir tarihin parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.