Osmanlı’da Mülkiyet Tartışması veya Özel Mülkiyet
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin 29. Tez-Makale Sunumları programının konuğu Macit Kenanoğlu’ydu. Osmanlı Millet Sistemi’ni konu alan ilk doktora tezinden sonra, Ankara Üniversitesi SBF’de İlber Ortaylı’nın teşvikiyle 1858 Arazi Kanunnâmesi üzerine yaptığı bu ikinci doktora tezinde Kenanoğlu 1858 Arazi Kanunnâmesi hakkındaki genel kanaatin aksine bu Kanunnâmenin, Osmanlı’da mîrî araziyi özel mülke dönüştürmek gibi bir amacı olmadığını savunmaktadır. Kenanoğlu ilk önce Kanunnâme ile alâkalı literatürdeki yorumları değerlendirdi, sonra da bu konuya kendi yaklaşımını sundu.Kenanoğlu’na göre, Ö. L. Barkan, H. İnalcık, S. Yerasimos, Ş. Pamuk, H. İslamoğlu ve Ç. Keyder gibi tarihçilerin 1858 Arazi Kanunnâmesi’yle Osmanlı’da mîrî araziden özel mülkiyete geçildiği şeklindeki yorumları geçerli değildir. Ayrıca, bu tarihçilerin bir yandan “Bu Kanunnâme ile özel mülkiyetin tesisi gerçekleşti,” şeklindeki fikirleri ile diğer yandan “Bu Kanunnâme’nin uygulanmayan bir kanunnâme” olduğunu belirtmeleri bir çelişki oluşturmaktadır.Macit Kenanoğlu, her şeyden önce 1858 Arazi Kanunnâmesi’nin sadece mîrî arazinin yeniden reayaya dağıtımını öngördüğünü ve bunun da Osmanlı klasik arazi kanunnâmelerinden farklı bir yanı bulunmadığını belirtiyor. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezî devlet kendi gücünü yeniden tesis ederek, mütegalibenin elinden alınıp kontrolü sağlanan mîrî arazinin işletilmesi için, bu toprakların tasarruf hakkını köylüye yeniden dağıtma ihtiyacı hissetmiştir. Nitekim, Kanunnâme’de yer alan hükümler uyarınca toprağın mülkiyet hakkı (rakabe) devlette kalmakla beraber tasarruf hakkı köylüye tefviz edilmektedir. Kenanoğlu’na göre, bu dağıtımın esasında klasik toprak dağıtımından bir farkı olmadığı gibi, Kanunnâme hükümlerinde de mîrî arazinin özel mülke çevrilmesiyle ilgili bir iz de yoktur.Kenanoğlu, zikredilen iktisat tarihçilerinin 1958 Arazi Kanunnâmesini yanlış yorumlamalarına iki kavramın sebep olduğunu belirtmektedir: birincisi satış, ikincisi ise tapu. Kenanoğlu’nun ileri sürdüğü üzere, klasik anlamda satış, tasarruf hakkının satışına; tapu da özel mülkün tescili olan belgeye değil, bir arazinin tasarruf hakkını devletten almak için köylünün ödediği paraya tekabül etmekte ve bu paranın ödendiğine dair köylüye verilen belgeye de “tapu senedi” denmektedir. Kanunnâme herhangi bir şekilde satış ve tapu kavramlarına yeni bir anlam da yüklemediğine göre, Kanunnâme’deki bu kavramların yer almasının, özel mülkiyetin tesisine işaret olarak yorumlanması temelsiz bir iddiadır.Kanunnâme’ye göre satış bedelini ödeyen bir kişi, bedelini ödediği arazide kiracı durumundadır ve klasik sistemde olduğu gibi üç yıl o araziyi işlemediği takdirde arazi kişinin elinden alınır. Şayet bir kişi elindeki tasarruf hakkını başka bir kişiye satmak isterse, arazi memurunun izni olmadan yaptığı satış hukuken geçerli sayılmaz. Bu bağlamda Kenanoğlu, Kanunnâme’nin köylüyü korumak gibi bariz bir amacı olduğunu belirtmekle beraber, köylülerin topraklarının tasarruf haklarını köy ağalarına satmalarını, devletin yüksek vergi yüklemesi ve askere çağrılma korkularına bağlamaktadır.Bundan başka Kenanoğlu, eğer mîrî arazinin yerine özel mülk tesis edilseydi, 1877 yılındaki Meclis-i Mebusan’da mîrî arazinin özel mülk olarak satılması hakkındaki tartışmaları nereye oturtmak gerektiğini sormaktadır. Kenanoğlu, Osmanlı’da özel mülkün zaten mevcut olduğunu ve özel mülkle alâkalı bir hukukun (fıkıh) da var olduğunu hatırlatarak, mîrî araziyi özel mülke çevirmek için böyle teferruatlı bir kanunnâme çıkarmak yerine, “Mîrî arazide fıkhın özel mülkle alakalı hukuku geçerlidir,” şeklinde bir fermanın çıkmasının yeterli olabileceğini ekliyor. Ama devletin mîrî arazinin mülkiyet hakkını başkalarına vermek gibi bir amacı yoktur.İktisat tarihçilerinin aksine, Kenanoğlu’na göre Kanunnâme uygulanmıştır. Mahkeme kayıtlarında davaların çözümü için Kanunnâmeye yapılan atıflar bu duruma bir örnek teşkil eder. Bu tarihçilerin uygulanmayan kanunnâme olarak atıf yaptıkları ve Cevdet Paşa’nın Bosna’da uygulanmadığını söylediği kanunnâme, esasında 1858 Arazi Kanunnâmesi değil, Bosna için özel çıkarılan Bosna Nizamnâmesi’dir. Program, katılımcıların Kanunnâme hükümlerindeki teknik detaylar ve bu Kanunnâme’nin çeşitli bölgelerde uygulanış biçimi hakkında sordukları sorular ve Kenanoğlu’nun bu sorulara verdiği cevaplarla sürdü.