Yitirilen Bir Hazine: Sahaflarımız ve Sahaflık (1)

Paylaş:

İlk örneklerine 14. ve 15. yüzyıllarda Bursa ve Edirne’de rastladığımız eski kitap alıp satma mesleği matbaanın, dolayısıyla matbu eserin bulunmadığı bir toplumda medrese öğrencilerinin kitap ihtiyacını karşılamak için tesis edilmiş bir ticarî faaliyet olarak gelişmiştir. Diğer esnaf teşekküllerinde olduğu gibi kendine özgü lonca teşkilatı ve ahlakî kuralları bulunan sahaflık mesleğinin esas merkezi, özellikle Fatih döneminde Semâniye Medreselerinin kurulması ile birlikte, İstanbul’a kaymış, önceleri Kapalıçarşı içinde açılmaya başlayan sahaf dükkânları 1894 İstanbul depreminde Kapalıçarşı’daki yerlerinin zarar görmesi dolayısıyla bugünkü yerlerine -Hakkâklar (mühürcüler) Çarşısına- taşınmıştır. 1950 yılı başında çıkan bir yangın sonrasında yeniden düzenlenen Sahaflar Çarşısı daha sonraki tarihlerde yeni dükkân ilaveleriyle geliştirilmiştir. Bugün bir dernekle temsil edilen, yazma eserle birlikte matbu eser de alıp satan sahaflık eski canlılığını ve ilgisini yitirmekle beraber farklı merkezlerde (Beyazıt Sahaflar Çarşısı, Beyoğlu Aslıhan Çarşısı, Kadıköy Akmar) varlığını sürdürmeye çalışıyor.Yukarıdaki satırlarda tarihine dair özet bir bilgi verdiğimiz yitirilen bir değer, bir hazine olarak, mürekkepçi, kalemci, müzehhip, mücellit, makasçı, mühreci, kağıtçı, divitçi ve hattatlık gibi sahalarda çalışan esnafın varlığını da idame ettiren sahaflık mesleği ve sahaflarımızın hal-i pür melâlini teşhis ve tespit edebilmek, üzerine ilgiyi yeniden çekebilmek, kültür ve ilim tarihimizdeki önemine dikkatleri celbedebilmek maksadıyla Türkiye Araştırmaları Merkezi, Sohbet programıçerçevesinde daha önce yapmakta olduğu kütüphaneler serisinde olduğu gibi, sahaflarımız ve sahaflık ile ilgili bir dizi programa başladı. Bunlardan ilki 14 Mart 2005 tarihinde İbrahim Manav’ın konuk olarak katıldığı program ile gerçekleşti. O yıllarda Katip Çelebi Caddesi olarak bilinen Vefa’da doğup büyüyen İbrahim Manav bu semtte manavlık yapan Şükrü Beyin torunudur. Bu vesile ile Babanzade Ahmet Naim ile tanışan Manav, mesleğe 1951 yılında sahaflar çarşısında başlıyor ve Hat sanatı ile yazma kitaplarda uzmanlaşıyor.Mesleğe başladığında çarşıda, Nizamettin Aktuç (yabancı dilde eserlerin, özellikle Bizans tarihi ile ilgili kitapların üstadı), Yenişehirli Avni Efendinin anne tarafından torunu Raif Yelkenci (Hat sanatı ve yazma üstadı), İsmail Dilmen (telal, kitap mezatları yapıyor, Farsça kitaplara hakim), Hacı Muzaffer Ozak (sahafların üstatlarından, hat sanatına hakim, Osmanlıca ve Arapça kitaplar konusunda uzman) gibi sahaf üstatlarından feyz alan Manav, son olarak yanında 12 yıl çalıştığı Mehmet Ertezcanlı’dan Türk ve Dünya klasiklerini öğrenmiş. Burada çalışırken tanıştığı Hasan Ali Yücel’in “İnsan bir şey alacaksa kitap almalı bir şey satacaksa kitap satmalı.” sözlerinden çok etkilenen İbrahim Bey, canlı bir ilim merkezi olan çarşının diğer müdavimlerinden de bahsetti. 54 senedir bu mesleğin içinde olmasına rağmen hâlâ kendisini bu mesleğin talebesi olarak gördüğünün, sahaflık mesleğinde kitabın ustalardan ve çarşıya gelen müdavimlerden öğrenildiğinin altını çizerek kitapçılığın öğrenilmesinde müdavimlerin rolü üzerinde durdu. Manav’dan öğrendiğimize göre, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Mükrimin Halil Yinanç, Cengiz Orhun, Münir Aktepe, Cavid Baysun, H. Ali Yücel, Celal Bayer, Dündar Kayaoğlu, Niyazi Ahmet Baloğlu, Feridun Fazıl Tülbentçi, Elif Naci, Nizamettin Nazif, Necmettin Hilav gibi birbirlerinden farklı alanlarda uzman müdavimleri var çarşının.Hacı Muzaffer’den hat sanatını öğrenen Manav, ustasının isteği üzere müzayedeleri de yürütmeye başlar ve 1965’ten 1980’lere kadar kitap müzayedeciliği yapar. Kitap müzayedeciliğinin eşya müzayedeciliğine benzemediğini, açılım istediğini vurgulayan Manav satışı yapılan esere dair münadinin bilgi sahibi olmasının gerekliliğine de işaret etmektedir.Sahaf kelimesinin kâğıt parçaları anlamına geldiğini, bugün sahaf olarak kullanıldığını, Araplar’ın buna varrak dediğini belirten İbrahim Bey’e göre sahaf, Osmanlı döneminde en çok müessese ile karşımıza çıkan Hafız-ı Kütüp’ün sivil temsilcisidir; kitabı yazdıran, ciltleyen ve satan kişidir. Mesela; sahaflar Kur’an-ı Kerim’i hattatlara ısmarlama usulüyle yazdırmaktadırlar. Yazma Kur’an-ı Kerimler sahafların önemli eserleri arasında yer almaktadır. En eski varraklardan biri olan İbn-i Nedim’in Kitabü’l-fihrist adlı eseri kendi dönemindeki yazma eserleri derc eden önemli eserlerden eser. 17. Yüzyıla gelindiğinde İslâm dünyasında Katip Çelebi gibi büyük bir alim ortaya çıkmaktadır. Kitapçıların piri olarak kabul edilen Katip Çelebi’nin Cihannüması sahafların gözbebeğidir. Sahaflar arasında Katip Çelebi, kitaplar hakkında rey sahibi biri olarak kabul edilir. Ayrıca Osmanlı denizcilerinin (Barbaros, Turgut Reis gibi) biyografisini yazdığı eseri de değerli bir eser olarak kabul edilmektedir.Sahaflık tarihi açısından önemli bir diğer konu da matbaanın Osmanlı’ya gelişidir. Matbaanın yenileşme hareketleri üzerindeki etkisi kadar kitapçılık ve dolayısıyla sahaflar üzerindeki etkisi de oldukça önemlidir. Sahafların pirlerinden biri olan Müteferrika tarafından kurulan matbaada basılan ilk kitap Vankulu Lügatidir. Daha sonra arkası gelir ve Tarih-i SeyyahTuhfetü’l-Kibar basılır. 17. kitap olarak Hasan Şûrî’nin eseri yayınlanır. Müteferrikanın Usûlü’l-hikem fî Nizâmi’l-umem ve Risale-i İslamiyesi basılır. Bu gelişmelerden sonra sahaflarda artık yavaş yavaş yazma eserlerin yanında matbu eserler de satılmaya başlanır. Günümüzde, adına çeşitli etkinliklerin düzenlendiği İbrahim Müteferrika’nın Sahaflar Çarşısında bir de büstü bulunmaktadır. Konuşmasına hat sanatının inceliklerine ve Reisü’l-hattatînlik müessesesine değinerek devam eden Manav’a göre, İbn-i Bevvab Ali b. Hilal (11. yy.), Yakut el-Musta’simî (13. yy) dönemlerinin zirve isimleridir. Ahmet Karahisârî ise Kanuni döneminin en büyük hattatlarındandır. Bu devirde Karahisari’nin azadlı kölesi olan Hasan Çelebi de göze çarpmaktadır. XVII. yüzyıla gelindiğinde Hafız Osman ekolü ortaya çıkmıştır. Öncesinde, kıbletü’l-küttab (hattatların kıblesi) olarak anılan Şeyh Hamdullah (1436-1520-hattatların piri) ekolü vardır. II. Mahmut’un hocası Mustafa Rakım Efendi döneminde doruk noktasına ulaşmış bir hattattır. Hafız Osman’ı ve Şeyh Hamdullah’ı aşmış biridir. 19. Yüzyılda Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Mehmet Şefik Efendi, Yahya Hilmi, Şevki Efendi gibi isimler karşımıza çıkmaktadır. Bunların herbiri diğerini aşmış hattatlardır. Son dönemde Mustafa Halim Efendi ile Hamit Aytaç hat sanatının ustaları arasında yer almaktadırlar.Sahaf esnafı çoğunlukla yazma ve değerli kitap satan, derin kitap bilgisi ve ilmi olan, müşterisinin ihtiyacını gideren, ehline ehliyetle deva bulan bir ticaret erbabıdır. Manav’a göre sahafın esas vazifesi ehline yol göstermektir. Sahaf kitabın en iyisinin hangisi olduğunu bilendir. Kitap hakkında rey ve ehliyet sahibidir. Daha iyiyi iyi olandan ayırır; yani hangi kitabın birinci, hangisinin ikinci kaynak olduğunu bilir. Sahaflık ise birinci ile ikinci kaynak arasında ayrım yapabilme sanatıdır. Sahaflık okuyup yazma ile değil, alıp satma ile öğrenilir. İyi sahaf olmak için kitapla dost olmak gerekir.Sahaflıkta kitabı erbabına satma adabının önemli olduğuna, alış verişte kâr amacı güdülmediğine, eski ahi teşkilatındaki terbiyenin sahaflık mesleğinde de bulunduğuna işaret eden Manav, kendisi siftah eden bir sahafın komşularının da siftah etmesi için gelen müşteriyi onlara yönlendirme geleneğine dikkat çekti. M. Necati Bey gibi kendisi hiç siftah etmeden önce komşularının siftah etmesini sağlayan sahafları anlattı. Bu güzel örneklerin yanında müşterisinin bir kitaba ilgisi olduğunu farkettiğinde fiyatı yükselten sahaflar da var. Bundan dolayı sahaflar arasında “es-sahaf bî-insaf” sözü yerleşmiş bir deyim. Manav, Evliya Çelebi’den yaptığı bir anekdotla bunu şöyle dile getiriyor:Evliya Çelebi bir bayram namazındadır. Hoca duaya başlar: “Allah yorgancı esnafının ecdadına rahmet eyleye.” (…) kunduracı esnafı, bakırcı esnafı, derici esnafı derken sıra sahaf esnafına gelir. Cemaatten biri çıkar: “Hocam durun. O sahaflar ki, es-sahaf bî-insaftırlar. Onlara rahmet okumayın” der.  Son olarak matbaanın Osmanlı’ya gelişi ve Cumhuriyet döneminin getirdiği modernizasyonun etkisi altında başlangıcından çok farklı mecralara yönelen sahaflık ve sahaflarımız, İbrahim Beyin vurguladığı gibi günümüzde hem branşlara ayrılmış hem de nesil değiştikçe eski kitap zevki kalmaması dolayısıyla geçmişteki değerini kaybetmek, unutulmak üzeredir. Eskiden Beyazıt sahaflar çarşısında 23 dükkan varken bugün iki üç sahaf dükkânı kalmıştır ve sahaflık farklı merkezlere yayılmış durumdadır. Sahaflık devamlı takip isteyen, müşterisi ve parası az bir meslektir. Bugün sahaflık mesleğinde Lütfi Seymen, Nail Esmer, Sami Önal, Emin Nedret İşli gibi isimler karşımıza çıkmaktadır.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir