Sanatın Soyut Yansımaları
Silvia Erdem’le tanıştık. Kendisi gerek seçtiği konular gerekse kullandığı anlatım araçlarıyla modern sanat ürünleri ortaya koyan birisi. Resmin yanı sıra mekân ve video yerleştirmeleri de yapıyor. Bu bağlamda Silvia Erdem’le tanışmak bizim için bir şanstı. Çünkü günümüzün manalandırmakta zorlandığımız, bir mana versek de “Acaba?”lardan kendimizi kurtaramadığımız tarzda eser veren birisi. O da bu zorluğun farkında. Düşüncesini iletirken istediğinden farklı ve yanlış anlamlandırmalara sebep olmaktan korkuyor. Bunun çaresini, eserlerinin yanına kendisi (özellikle kendisi) ve eseri hakkında bilgilendirici metinler koymakta bulmuş. “Ben yaptım, oldu” anlayışını ortadan kaldıracak bu çözüm aynı zamanda sanatçının seyircisinin doğru bir yol izlemesini ne kadar önemsediğini gösteriyor ve başlıyor kendini anlatmaya… Öncelikle o, kafamızdaki çalakalem, çalafırça içindekileri kusan günümüz sanatçısı şablonuna uymuyor. Ehil ellerden, işin ehli okullarda tumturaklı bir eğitimden geçmiş. Görsel sanatlar üzerine aldığı eğitimin temelini olmazsa olmaz addettiği klasik eğitim oluşturuyor.Çalışmalarının önemli bir kısmını ağaç ve su görüntüleri oluşturuyor. Ağaç altlarında ve su kenarlarında günlerini geçirmiş. Hem eskizler, hem fotoğraf çekimleriyle belgelediği görüntüleri, stüdyosuna kapanarak nelere dönüştürdüğünü gösterdi ve anlattı bizlere. Ağaçlar ağlara dönüşürken, dalgalar da sanki seslerini duyurur gibi. Bir de devasa karalama defterlerini gösterdi. Notlar aldığı, eskizler yaptığı, buluşlarını, fikirlerini yazdığı ve çizdiği bu defterler sanatçının özeline girme hissini yaşattığı için heyecan vericiydi. Sonra İstanbul’da, sahaflarda bir hocayla tanışması ve tasavvufî etkilerin eserlerine girişi geldi. Öncesini ve sonrasını nasıl sentezlediğini de şöyle açıkladı: “Zaman mekân ile ayrılmaz bir bütün oluşturur. Uzayzaman, mekân ve zaman ikisi birbirini uzatabilir, genişletip kısaltabilir… Zaman hamur gibi şekil değiştirebilir, der Albert Einstein. Uzayla ilgili soruların açıklamasında, nereden geldiği, nereden geldiğimiz, nerede yer aldığımız soruları başlangıçtan beri yanıt aramaktadır. Gerçekten bir başlangıç var mıydı? Var idiyse öncesinde neler oldu ve zaman nedir? Bütün bu sorulara yaklaşabilmek için, içine girilebilen mekânlar, resim mekânları oluşturuyorum.” Sonra bu resim mekânlarını video yerleştirmelerine dönüştürdüğü örneği seyrettik. “Sema” adını verdiği bu gösterimde, Sufizmin hem dansını, hem müziğini kullanarak oluşturduğu üç boyutlu bilgisayar animasyonunda adeta gezegenlerin güneş etrafındaki dönüşlerini de anıştıran bir hava vardı. Söyleşi boyunca tüm bu gördüklerimiz, Silvia Erdem’in kendini ve eserlerini deşifre edici anlatımları, aldığı ödüller, katıldığı sergiler ve karalama defterleri arasında döndük durduk. Pekiyi, bu seyir sonunda menzile ulaştık mı? Zaten bu gerekli mi? Yoksa seyir halinde olmak yeterli mi? Cevap mı? Hele estetik okumalarımız bir bitsin. Bundan gayrısı kendini bilen bir sanatçıyla tanışmanın hazzı.