Modernlik Tartışmalarına Katkı: Hayali Modernlik
Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi’nin düzenlediği Kitap-Makale Sunumlarının Kasım ayı programında, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ergun Yıldırım ile 2005 yılında İz Yayıncılık tarafından basılan kitabı Hayali Modernlik üzerine konuştuk. Toplantı Ergun Yıldırım’ın kitabının genelinin ve bölümlerinin temel tezini anlattığı sunumuyla başladı. Bu bölümde Yıldırım, modernliğin sosyolojik analizine geçmeden önce, etimolojisinden bahsederek modern kelimesinin ilk defa XV. yüzyılda paganizm ile Hıristiyanlığı ayırt etmek maksadıyla “modernus” şeklinde kullanıldığını, daha sonra da modernliğin ve modernleşmenin egemen bir söylem ve temel bir kavram haline geldiğini vurguladı. Modernlik kavramıyla, en geniş anlamda, XVI. ve XVII. yüzyılda ortaya çıkan bilimsel, sosyal ve teknolojik gelişmelerin tümünü ve son üç yüz yıllık bir dönüşümü işaret ettiğini belirtti. Bununla beraber, modernliğin tabiata ve geleceğe hakimiyet şeklinde kendini ortaya koyan bir iktidar biçimi olduğunu ifade etti. Bu çerçevede, modernliğin bir yönüyle özgürleştiren, diğer yönüyle ise tahakküm altına alan, dolayısıyla kara ve ak yüzlerinin bulunduğunun altını çizdi. Modernliğin vurgu yapılması gereken diğer bir iddiasının da Avrupa-merkezcilik olduğunu, fakat buna rağmen yine de bir evrensellik iddiasını sürdürdüğünü belirtti.Modernliğin genel çerçevesini çizdikten sonra Türkiye’nin modernlikle olan karşılaşmasını/buluşmasını tahlile yönelen Yıldırım, Türkiye’de modernliğin ekonomik altyapısal zemininin olmadığını, dolayısıyla modernliğin bir cevher, modernleşmenin de kıymeti kendinden menkul bir taklitçilik olarak anlaşıldığını ileri sürdü. Modernliğin altyapısal dinamiklerinin mevcut olmamasının önemli bir sonucu olarak da Türk modernleşmesinin elitist ve otoriteryen bir karaktere büründüğünü savundu. Toplumsal zeminden yoksun olan bu modernleşme projesinin ütopist bir yönlendiriciliğinin olduğunu, bu anlamda da hayali olduğunu iddia etti. Bu çerçevede kendisinin ifadesiyle üç tarz-ı modernlik’i değerlendirdi. Birincisi, İslâmcıların modernlik anlayışıdır. Yıldırım’a göre Asr-ı Saadet aslında tam bir hayali modernlik örneğidir. İkincisi Türkçülerin modernlik anlayışıdır ki bu en kuvvetli örneğini Ziya Gökalp’te bulan bir Orta Asya vurgusudur. Yıldırım’a göre Gökalp’in eski Türkler feminist olduğu şeklindeki yorumu bunun en açık ifadesidir. Üçüncü tarz modernlik algısı ise Yıldırım’a göre en açık ifadesini Ahmet Muhtar Paşanın “Ya Garplılaşacağız, ya mahvolacağız” değerlendirmesinde bulan ve geleneğe sırt çevirmeyi öngören Batıcıların algısıdır. Bu çerçevede Şerif Mardin’in merkez-çevre kavramlarını değerlendiren Yıldırım, Mardin’in Türk modernleşmesini bir kopuş değil bir süreklilik olarak okuduğunu belirtti. Niyazi Berkes’in modernleşmeyi sekülerleşmeye eşitleyen ve Baykan Sezer’in de modernliği Batıcılaşma ekseninde değerlendiren yaklaşımlarına da kısaca değinmesiyle programın sunuş kısmı tamamlandı.Sunumun ardından katılımcılardan gelen sorularla konu daha derinlemesine tartışıldı. Bu çerçevede çoğul modernlikler, alternatif modernlikler, melez modernlikler olarak anılan kavramlar etrafında tartışmalar yapıldı. Yıldırım, çoğul modernlikler kavramının Batı’nın getirdiklerini eleştirme imkânımızı elimizden aldığını savundu. Kendisinin yaptığı sunumdan anlaşıldığına göre, kitabın başlığının hayali modernlik değil, muhayyel modernlik olması gerektiği şeklindeki eleştiriyi haklı bulan Yıldırım, Benedict Anderson’un Hayali Cemaatler kitabına gizli bir atıfla bu başlığı koymaya karar verdiğini ifade etti.