Anthony Giddens ve Yapılaşma Teorisi
Çağdaş Kuramcılar başlıklı toplantılar dizimizin dördüncüsünü Şubat ayında Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Tatlıcan ile birlikte İngiliz sosyolog Anthony Giddens üzerine gerçekleştirdik. Doç. Dr. Ümit Tatlıcan, Giddens’tan Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları (Bekir Balkız’la birlikte), Tarihî Materyalizmin Çağdaş Eleştirisi, Sosyal Teoride Merkezi Problemler, Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori adlı eserleri Türkçeye kazandırdı.Ümit Tatlıcan, Giddens’ın kuramının üç başlık altında tasnif edilebileceğini belirterek sözlerine başladı: Yapılaşma Teorisi, Modernleşme Teorisi ve Siyaset Teorisi (Üçüncü Yol). Kendisinin Yapılaşma Teorisi’nden bahsedeceğini ve diğer iki konuya değinemeyeceğini belirtti. Tatlıcan, Giddens’ın sosyolojik teorinin en önemli sorunu olarak gördüğü yapı-eylem düalizmini aşmak için bir dizi kavramlaştırma ve tartışma aracılığıyla yapılaşma teorisini inşa ettiğini belirtti. 1970’li yıllarda birçok sosyoloğun araştırma gündemini işgal eden bu sorunu çözebilmek için Giddens öncelikle sosyolojinin klasik birikimini çağdaş dünyanın sorunları karşısında yeniden ele alır. Bu çalışmalarından Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori, Marx, Durkheim ve Weber arasında kapsamlı bir sentez girişiminin ilk önemli adımı olarak karşımıza çıkar. Giddens bu kitabının kapanış cümlesini şöyle bir tespitle bitirir: “Modern sosyolojinin temel görevlerinden birinin kurucuları uğraştıran bazı sorunlara dönmek olduğunu öne sürmek tamamen geri bir adımı önermek değildir: paradoksal olarak, onların temel düzeyde ilgilendikleri problemleri yeniden ele alırken, nihayetinde günümüzü bu problemlerin geliştirildiği fikirlerin ağır baskısından kurtarmayı umut edebiliriz.” Bu düşünce, Giddens’ı sosyolojik yöntemi ve epistemolojiyi yeniden kurma teşebbüsüne doğru yönlendirmiş ve yapılaşma teorisinin temellerinin atıldığı iki eseri yazmaya itmiştir. “Başka türlü yapabilmek” mümkün önermesi Giddens’ın temel çıkış noktasıdır. Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları (1976) Sosyal Teoride Merkezi Problemler (1979) ve Toplumun İnşası (1984)kitaplarında bu girişimini temel bir çerçeveye kavuşturur. Giddens bu teşebbüsünü temellendirebilmek için bir dizi tartışma yapmıştır.Öncelikle ‘eylem’e ilişkin düşüncelerin kristalleştiği sosyal teori okulları olan Schutz’un fenomenolojik sosyolojisini, Wittgenstein sonrası felsefenin önemli ismi Winch’in “‘anlam’a sahip olmanın zorunlu olarak ‘kural’a bağlı olduğu” düşüncesini alır ve yapısalcı açıklamanın eksikliklerini gidermek için etraflıca tartışır. Ayrıca Apel, Habermas ve Gadamer’in bireylerin eylemlerini yorumlama etkinlikleriyle ilgili düşüncelerinin eleştirisini yaptıktan sonra, yapılaşma düşüncesi için kullanışlı yönleri olan eylemin niyetselliği ve iletişimsel boyutu üzerinde durur. Faillik ve eylemle ilgili bu kritiklerin ardından toplumsal hayatın üretim ve yeniden-üretim ilkelerini tespit edebilmek için düzen, güç ve çatışma kavramlarını Durkheim ve Parsons üzerinden tartışır. Ahlâki etkileşim düzenlerini açıklayabilmek için işlevselciliğin kavramlarının yetersizliklerinin altını çizer ve terk edilmesini önerir. Giddens daha sonra Toplumun İnşası’nda bu düzencelerini daha detaylı olarak temellendirir. Tatlıcan’a göre, Giddens’ın yapılaşma teorisi özetini Marx’ın bir sözünde bulur: “İnsanlar tarihlerini yaparlar fakat kendi seçmedikleri koşullar altında.” Bu düşünceden hareketle yapı ve eylemi yapılaşma düşüncesinde birleştirmeyi dener. Giddens’a göre, “1- Sosyoloji, önceden-verili bir nesneler evreniyle değil, aksine öznelerin aktif eylemleriyle inşa edilen veya üretilen bir evrenle ilgilenir. 2- Toplumun üretimi ve yeniden üretimi, bu yüzden, bir dizi mekanik süreç olarak değil, aksine üyelerinin beceri gerektiren bir icrası olarak alınmalıdır. 3- İnsanî faillik alanı sınırlıdır. İnsanlar toplumu üretirler, ancak bu üretimi tarihsel olarak konumlanmış aktörler olarak ve kendi seçmedikleri koşullar altında gerçekleştirirler. 4- Yapı, sadece insan eylemine kısıtlamalar getiren bir şey olarak değil, ona imkân sağlayan bir faktör olarak da kavramsallaştırılmalıdır. Yapının ikiliği olarak adlandırdığım şey tam da bunu ifade eder…” Giddens yapılaşma teorisinin temel ilkelerini, özellikle dil çalışmalarındaki “sözel bilinç”le “pratik bilinç” arasındaki ayrımı kullanarak; ayrıca Erik Erikson (ahlâkî benliğin gelişimi, temel güvene karşı-güvensizlik, özerkliğe karşı utanç-kuşku ve inisiyatife karşı güvensizlik analizlerini), Erwin Goffman (günlük hayatta benliğin sunuluşu, gündelik hayatın ahlâkî düzeni, karşılaşmalar ve rutinlerin gündelik hayattaki düzenleyici önemleri analizlerini), Levi-Strauss (kabile toplumları), Marx ve Weber (sınıflara bölünmüş toplumlar ile sınıflı toplumlar analizlerini) ile R. D. Laing’in (ontolojik güvensizlik) çözümlemelerinden yararlanarak kurar.Tatlıcan ayrıca Giddens’ın çağdaş Batı Avrupa ve İngiltere toplumunun üzerinde çalışarak kuramını inşa ettiğini ve Batı-dışı toplumların analizinde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Onun modern dünyada yaşamayı bir “cehennem kamyonu”na benzettiğini ve dünyanın içerdiği tehlikelerden kurtulabilmek için “kontrolün diyalektiğini” sağlayan sosyolojiyi kullandığımızı da belirtti. Özellikle modernleşme analizinin bu temel riskin anlaşılması üzerinde temellendiğinin altını çizdi. Ümit Tatlıcan’ın yaklaşık iki buçuk saatlik sunumu zevkli, uzun ve tartışmalı müzakerelerle neticelendi.