Kamusaldaki Müslüman Kadınlar: Yapısökümsel Bir Okuma

Paylaş:

Küresel Araştırmalar Merkezi’nin Tezat toplantılarının Mart ayı programında, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora çalışmalarına devam eden Ali Arvas’ın 2005 yılında Essex Üniversitesi’nde tamamladığı “Kamusaldaki Müslüman Kadınlar: Yapısökümsel Bir Okuma” (Muslim Women in Public Sphere: A Deconstructive Reading) başlıklı tezi ele alındı. Tezinin içeriğini anlattığı ilk bölümde Arvas, Müslüman kadın yazarların eserlerini merkez alarak, Müslüman kadın kimliğinin söylemsel bir analizini yaptığını ifade etti. Başörtüleri sebebiyle “fiziksel kamusal alandan sürgün edilen” Müslüman kadınların bu metinlerini bir kamusallık zemini olarak ele aldığını belirten Arvas, Laclau ve Mouffe tarafından geliştirilen post-yapısalcı söylem analizinin teorik varsayımlarını ve yapısöküm (deconstruction) metodunu kullanarak Kemalizm, İslâmcılık ve feminizm tarafından çizilmiş siyasî haritada Müslüman kadınların söylemsel konumunun ne olduğunu araştırdığını ifade etti. Arvas tezinde Müslüman kadın kimliğinin “laisist hegemonya”ya karşı geliştirilen direnç cephesinde teşekkül ettiğini ve başörtüsü meselesi örneğinde, Müslüman kadınların radikal-demokratik bir şekilde, kendilerinin ve diğer kadınların eşit kabul edileceği alternatif bir özgürleştirici söylem geliştirdiğini savunuyor. Hipotezini kanıtlayabilmek için de Müslüman kadınların kendi metinlerinde “antagonistik öteki”lerini nasıl tanımladıklarını Derrida ve Kriesteva’nın sağladığı analitik çerçeve ile yapıyor.Sunumunun başında kendisinin de ifade ettiği üzere, Arvas’ın ortaya koyduğu şekildeki kuşatıcı bir iddia aslında çok daha geniş bir çalışmayı ve ürünü gerekli kılıyor. Fakat İngiltere’de yazılan yüksek lisans tezlerinin yapısal olarak on bin kelimeyle sınırlandırılmış olması Arvas’ı bu genişlikte bir çalışmanın ürünlerini ortaya koymaktan alıkoymuş. Dolayısıyla tez incelendiğinde bu iddia daha zengin bir malzemeyle işlenmeli şeklinde bir izlenim sadır olsa da, bunun tezin kendisinden değil formel bir sınırlamadan kaynaklandığını da belirtelim.Arvas tartışmayı Kemalizm’in modernlik, laiklik ve kadın anlayışı çerçevesinde yürüttü. Göle’ye atıfla Kemalizm’in kadın projesinden bahsederken laiklikle modernleşmenin eşanlamlılığına dayalı bir perspektifle kadının merkeze alındığını, fakat özellikle 1970’lerle birlikte Kemalizm’in bir kimlik krizine duçar olduğunu söyledi. Bu krizin alâmetlerinden en önemlilerinden biri Kemalizm’in çizdiği kadın prototipinin dışında, İslâm’a atıfla kimliğini tanımlayan Müslüman kadınların kamusal alanda varlık göstermeleriydi. Arvas bu çerçevede başörtüsünü hem bir ibadet pratiği, hem bir kimlik ve hak, hem de siyasî bir simge olarak değerlendiriyor. Arvas bu kimlik inşası süreçlerini anlamada en önemli metodun yapısöküm olduğuna vurgu yaparak Müslüman kadınların İslâm’ın özünü (ahkam) nasıl tekrarladığına (reiterate) baktığını, bunu Derrida’nın differance ve minimum artık (minimumremainder) kavramlarıyla yaptığını belirtti.Hegemonyanın antagonizmalarla, karşıtlıklarla ilerleyen bir siyasal eylem kuramı olduğunu ifade eden Arvas, Laclau ve Mouffe’dan aldığı bir tabirle, Müslüman kadınların kimlik inşası süreçlerini Kemalizm ile yaşanan “hegemonik mücadele” bağlamında değerlendirdi. Müslüman kadınların kamusal alanda isbat-ı vücut etmelerinin Kemalizm’in seküler ve milliyetçi bir ulus yaratma projesini nasıl sarstığını/istikrarsızlaştırdığını tartıştı.Arvas’ın sunumunun ardından soru cevap bölümüne geçildi. Türkiye’nin mevcut gündemini de ilgilendiren bu sıcak konuda oldukça etraflı tartışmalar yapıldı. Katılımcılar hem tezin mutfağı hem de savunduğu kanıtları değerlendirerek başörtüsü meselesi ekseninde Müslüman kadın kimliği üzerine verimli bir tartışma yürüttüler.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir