Mesnevi’den – Eşeğin sahibini de eşek diye götürürler mi?
Birisi kaçıp bir eve sığındı. Korkudan benzi uçmuş, sapsarı kesilmiş, dudakları gövermişti. Ev sahibi, peki dedi, A amcasının canı, ne oldu, neden kaçtın? Neden böyle benzin attı?Adam dedi ki: Zalim padişahı eğlendirmek için bugün sokakta ne kadar eşek varsa yakalıyorlar.Ev sahibi, peki dedi, A amcasının canı, eşekleri yakalıyorlar. Sen eşek değilsin ya, bundan ne tasan var senin?Adam dedi ki: Bu işe öyle bir girişmişler, öyle kızışmışlar ki beni bile eşek diye yakalarlarsa şaşılmaz.Eşek yakalamaya el atmışlar, hiçbir şey fark etmiyor artık!Bir şeyi fark etmeyen kişiler, başımıza geçerlerse eşeğin sahibini de eşek diye götürürler mi götürürler!Fakat bizim şehrimizin padişahı, abes iş yapmaz. Onun temyiz hassası vardır. O her şeyi duyar, her şeyi görür.Adam ol da eşek tutanlardan korkma. Ey zamanenin İsa’sı, eşek değilsin sen ürkme.Dördüncü kat gök senin nurunla dolu. Haşa senin durağın ahır değildir. Sen bir iş için ahırdasın ama gökyüzünden de yücesin sen, yıldızlardan da.İmrahor başkadır, eşek başka. Her ahıra giden eşek değildir. Neden böyle eşeğin kuyruğuna yapıştık, ardına düştük? Gül bahçesinden, güllerden bahset. Narı, turuncu, elma dalını söyle. Şarabı ve sayısız güzelleri anlat.Yahut dalgası inci olan, incisi söyleyen, gören denizi. Yahut gül devşiren, yumurtaları altından, gümüşten olan kuşları söyle. Yahut da ceylanları besleyen, hem sırtüstü, hem yüzükoyun uçan doğan kuşlarından bahset.Âlemde gizli merdivenler vardır, basamak basamak da göğe kadar. Her bulutun başka bir merdiveni vardır, her gidişin başka bir göğü. Her biri öbürünün halinden bihaberdir. Geniş bir ülkedir, ne başı var, ne sonu!Bu, o neden böyle hoş diye şaşmaktadır; o, bu neden böyle şaşıyor diye hayrette.Yeryüzü sahası geniştir. Orada her ağaç, yerden baş vermiş, boy atmıştır. Ağaçlardaki yapraklarla dallar, ne de güzel ülke, ne de geniş saha diye şükrederler.Bülbüller, yediğin şeyden bize de ver diye kıvrım kıvrım çiçeklerin çevrelerinde uçuşur, ötüşürler.Bu sözün sonu yoktur. Sen yine o tilkinin, aslanın, o illetin ve açlığın hikâyesine dön!