Mecid Mecidi’nin “Serçelerin Şarkısı” Filminin Setinde Bir Hafta

Paylaş:

Set tü­müy­le baş­tan in­şa edil­miş. Yak­la­şık iki ay­da eviy­le, so­kak­la­rıy­la, ade­ta kü­çük bir ma­hal­le ku­rul­muş. Tak­ri­ben el­li ki­şi­ler set­te. Çe­kim­ler top­lam­da dört ay sü­re­cek­miş. Me­ci­di oyun­cu­lar­la bi­re­bir il­gi­le­ni­yor ve oyun­cu­la­ra oyun­la­rı­nı ve­ri­yor. Za­man za­man yar­dım­cı­la­rı da oyun ve­ri­yor ama bir prob­lem ol­du­ğun­da he­men Me­ci­di dev­re­ye gi­ri­yor. Sa­nat yö­net­me­ni çok ak­tif. (Sa­nat yö­net­me­ni, de­kor, kos­tüm se­çi­min­de ön­ce­lik­le se­nar­yo­yu oku­yup zih­nin­de ta­sav­vur edi­yor­muş. Ar­dın­dan da seç­ti­ği ak­se­su­ar, kos­tüm ya­hut de­ko­ru yö­net­men­le pay­la­şı­yor­muş. Yö­net­men­den onay al­dı­ğın­da da se­çim­le­ri­ni uy­gu­la­ma­ya ko­yu­yor­muş.) Her sah­ne­de mü­da­hil gö­rü­nü­yor sa­nat yö­net­me­ni; her şey­de eli var gi­bi. Oyun­cu­nun kı­ya­fe­tin­den sa­çı­nın ıs­lak­lı­ğı­na, sır­tı­na dü­şen kö­pü­ğe va­ra­na ka­dar il­gi­le­ni­yor. Set­te de­kor uy­gu­la­ma­sı çok ba­şa­rı­lı; me­kân ya­şı­yor, ya­şa­nı­yor ha­va­sı­na bü­rün­dü­rül­müş. Renk­ler çok gü­zel. Evin, me­kâ­nın içe­ri­sin­de bir­çok renk­li­lik mev­cut ama bir har­mo­ni sağ­lan­mış bu renk­li­lik içe­ri­sin­de de.Se­tin üze­ri­ne be­yaz bir ör­tü ge­ril­miş. Bu ör­tü ışı­ğı kı­ra­rak öğ­len ışı­ğın­da bi­le ça­lış­ma­yı ko­lay­laş­tı­rı­yor, da­ha iyi bir ışık sağ­lı­yor. İç me­kân­da ise evin ta­va­nı ta­ma­mıy­la ka­pa­lı de­ğil, kıs­men açık bı­ra­kıl­mış gün ışı­ğın­dan fay­da­lan­mak adı­na. Ses Yö­net­me­ni Ye­dul­lah Ne­ce­fi ile,
16 Ha­zi­ran 2007 Cu­mar­te­siSes sah­ne­de alın­ma­lı. Bi­zim oyun de­di­ği­miz şey iki un­sur­dan olu­şur: gö­rün­tü ve ses.Se­sin do­ğal­lı­ğı, tit­re­şi­mi, uyu­mu çok önem­li. Bu yüz­den eş­za­man­lı ses­len­dir­me önem­li. Stüd­yo, dub­laj as­la sah­ne­de­ki se­si ver­mez, oyu­nun bü­tün gü­zel­li­ği o ses­te­dir. Özel­lik­le ama­tör oyun­cu­lar­da dub­laj­dan ka­çı­nıl­ma­lı. Ör­ne­ğin Kia­rüs­te­mi as­la dub­laj­lı ça­lış­mı­yor; Dev­rim ön­ce­si o ka­dar zor­lu­ğa rağ­men ter­ci­hi yi­ne ay­nıy­dı.Ha­zır gör­dü­ğü­müz film­de ses üç bö­lüm­dür: di­ya­log, efekt, mü­zik. Be­nim işim di­ya­log; efekt­le­rin ço­ğu­nu da ben kay­de­di­yo­rum. Mik­saj, mü­zik, di­ya­log ve efek­ti bir­leş­ti­ri­yor. Se­na­rist ve Sa­nat Da­nış­ma­nı
Mih­ran Ka­şa­ni ile,

17 Ha­zi­ran 2007 Pa­zarMe­ci­di’nin dün­ya gö­rü­şün­de tak­di­rin ye­ri çok faz­la. Kah­ra­man bir im­ti­han­la kar­şı kar­şı­ya ol­du­ğun­da ge­nel­de te­pe açı­sı kul­lan­dık. Yir­mi gün bo­yun­ca onar sa­at Me­ci­di’nin se­nar­yo­su üze­ri­ne ko­nuş­tuk ve iki­mi­zin de ho­şu­na gi­den bir ça­lış­ma çık­tı iki yüz sa­at so­nun­da.Se­nar­yo­da mer­kez­de olan oyun­cu de­ğil; Me­ci­di’nin ka­fa­sın­da ön­ce­lik­le me­saj var. Da­ha son­ra oyun­cu­lar ve olay-ko­nu ge­li­yor. Fil­min ko­nu­sun­dan baş­lı­yo­rum se­nar­yo­ya, ko­nuy­la il­gi­li in­san­la­rı ta­nı­ma­ya ça­lı­şı­yo­rum ön­ce­lik­le…Me­ci­di’nin ba­na ilk gös­ter­di­ği se­nar­yo­da me­saj ay­nıy­dı, tak­dir mer­kez­dey­di. Hi­kâ­ye, ma­ce­ra­lar, olay­lar ise ta­ma­men de­ğiş­ti. Her in­san özel, ru­hî ve bi­rey­sel tec­rü­be­le­re sa­hip­tir. Bu tec­rü­be­ler­den ka­lan şey­ler olay­lar üze­rin­de ken­di­ni gös­te­rir bir şe­kil­de. De­ği­şim­le il­gi­li du­rum­lar­da Me­ci­di sü­rek­li ken­di tec­rü­be­le­rin­den söz edi­yor, bun­lar üze­rin­den bir şey­ler çı­ka­rı­yor­du. Ben dra­ma­tur­ji­si­ni yap­tım di­ye­bi­li­rim se­nar­yo­nun as­lın­da.Mo­dern ha­yat­la il­gi­li uyum­suz­luk­lar or­ta­ya çık­tı­ğın­da öy­kü or­ta­ya çı­kar. Her şe­yin iyi ol­du­ğu, yok­lu­ğun ol­ma­dı­ğı yer­de öy­kü ol­maz. “Her şey dü­zen­li ol­du­ğun­da çok bü­yük bir yok­luk or­ta­ya çı­kar ve o yok­lu­ğun yok­lu­ğu­dur, az­lı­ğın, ye­ter­siz­li­ğin ol­du­ğu yer­dir” der Sar­tre. Al­lah’a şük­ret­me­li­yiz ki dün­ya yok­sun­luk­la­rın ol­du­ğu bir yer­dir. Me­se­la cen­net­te an­la­ta­cak bir öy­kü­müz ol­ma­ya­cak.Sa­nat Yö­net­me­ni As­gar Ne­jat İma­ni ile,
18 Ha­zi­ran 2007 Pa­zar­te­siOn beş yıl­dır pro­fes­yo­nel ola­rak bu işi ya­pı­yo­rum. Fark­lı tür­de film­ler var ça­lış­ma­la­rı­mın için­de, ta­ri­hi film­ler, po­li­si­ye film­ler…Sah­ne dü­zen­le­me­si­nin en önem­li ya­nı se­nar­yo ya­zı­lır­ken or­ta­ya çı­kar. Bu es­na­da yan­lış yö­ne de gi­de­bi­lir­si­niz doğ­ru yö­ne de.Hi­kâ­ye ve de­kor bir­bi­ri­ni ta­mam­la­ma­lı­dır, sı­kı bir iliş­ki içe­ri­sin­de ol­ma­lı­dır. Ede­bi­yat gi­bi, öy­kü ya­zı­mı gi­bi. Hi­kâ­ye­yi doğ­ru yan­sı­tır­sa­nız o sah­ne de ken­di ken­di­ni oluş­tu­ra­cak­tır.Yö­net­men ve se­na­rist­le uzun uzun ko­nu­şu­yo­ruz ilk el­den. Ba­zen gö­rüş be­lir­ti­yo­ruz, şu me­kân­da ola­bi­lir, şöy­le ola­bi­lir di­ye. Şu dört un­sur üze­ri­ne dü­şü­nü­yo­ruz:1. Me­kân2. Renk3. Ay­rın­tı­lar4. Ka­me­ra açı­la­rıRenk­ler bi­za­ti­hi ne iyi ne kö­tü­dür. Siz onu an­lam­lan­dı­rı­yor­su­nuz. Her fil­min bir ren­gi var, bu­nu yö­net­men­le ka­rar­laş­tı­rı­yo­ruz.Yer­li olan her şey ev­ren­sel ola­bi­lir as­lın­da. Bir Kı­zıl­de­ri­li, Kı­zıl­de­ri­li ol­du­ğun­da ev­ren­sel­dir, öbür tür­lü söy­le­ye­cek bir şe­yi kal­maz. Bü­tün et­nik grup­la­rın el­de et­tik­le­ri şey­ler ev­ren­sel­dir. Tek tip ol­mak ke­sin­lik­le iyi bir şey de­ğil. Ev­ren­sel bir şey söy­le­mek is­ti­yor­sa­nız yer­li­li­ği­ni­zi mu­ha­fa­za et­me­li­si­niz. Me­se­la bir atın ki­mi özel­lik­le­ri­ni al­dı­ğı­mız­da atın at­lı­ğı kal­ma­ya­cak­tır. Ger­çek, yer­li kül­tür hu­ra­fe­ler­den ve ek yük­ler­den te­miz­le­ne­rek su­nul­ma­lı; ha­ya­tın ger­çek do­ku­su keş­fe­dil­me­li.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir