19. Yüzyıl İstanbul’unda Gayrimenkul Mülkiyeti ve Piyasa İlişkileri
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin aylık faaliyeti Tez/Makale sunumlarında Eylül ayında Zahit Atçıl’ı dinledik. Atçıl, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamladığı “Ownership Patterns and Market Relations in Urban Property in 19th Century-Istanbul [XIX. Yüzyıl İstanbul’unda Gayrimenkul Mülkiyeti ve Piyasa İlişkileri]” başlıklı yüksek lisans tezini jüri arefesinde bizlerle paylaştı. Atçıl, tezinde, XIX. yüzyıl İstanbul’unda şehir emlakı, emlakın mülkiyeti, nasıl el değiştirdiği, vakıf mülklerin satılabilirliği ve özel mülkiyet gibi konulara suriçinden iki mahalle, Saraçhane ve Cibali üzerinden ışık tutuyor. Şehri sosyal, mimarî ve siyasî yönleriyle ele alan mevcut literatürün, birkaç istisna dışında, şehir mülkiyeti konusunda sessiz kaldığının altını çizen Atçıl, çalışmasını iki temel arşiv kaynağına dayandırıyor: 1291/1875 tarihli emlak tahriri ve Evkaf Nezareti bünyesinde oluşturulan irade-i evkaf dokümanları. 1875 tarihli emlak tahriri, tüm İstanbul çapında gerçekleştiriliyor ve yalnızca suriçi İstanbul için yüzlerce defter mevcut. Tahrirde her bir mülk hakkında -mülkün yeri, numarası, özellikleri, sahibi, eski sahibi, vakıfla ilişkisi, dükkânsa gediğinin kime ait olduğu, komşularının kimler olduğu gibi- 38 kalem bilgi kaydediliyor. Evkaf Nezareti bünyesindeki irade-i evkaf dokümanlarından ise, gayrimenkul piyasasını ve emlak satışını ilgilendiren belgeler kullanılmış.Atçıl tezinde ilk olarak kaç tür şehir emlakı bulunduğunu sorguluyor ve dört tür belirliyor: İkamet edilen (residential) emlak (evler ve konaklar); ticarî amaçlı (commercial) emlak (han, ahır, dükkân ve mağazalar); kullanım hakkı tüm halka ait olan cami, kilise, çeşme gibi kamu (public) mülkü ve arsalar (urban field). İkamet edilen mülklerle ticarî amaçlı mülkler üzerinde duran Atçıl, Saraçhane’de emlakın çoğunun (%70) ticarî, Cibali’de ise ikamet edilen mülk (%54) olduğunu tespit ediyor.Akabinde şehir emlakı mülkiyetinin kimin elinde olduğu sorgulanıyor. Mevcut literatürün, “şehir özel mülktü” kabulünden hareketle şehir mülkü üzerinde durmadığını belirten Atçıl, bilakis, bu kabulü sorguluyor ve tezinin en temel yargısına ulaşıyor: “İstanbul emlakının çoğu vakıf mülkiyetinde idi; dolayısıyla vakıf sistemini anlamadan İstanbul’daki emlak mülkiyeti meselesi anlaşılamaz.” Atçıl, temeli Fatih dönemine dayanan bu uygulamanın XIX. yüzyılda da devam ettiğini, Saraçhane ve Cibali’deki emlakın çoğunun vakıf mülkiyetinde bulunduğunu gösteriyor.Vakıf mülklerinin kullanımına ilişkin olarak da, tarihsel süreçte şekillenen üç yöntem tespit ediliyor: İcare-i vahide, icareteyn ve mukataa. İcareteynde, kiracı, mülkü çocuğuna miras bırakma, evin ya da dükkânın kullanım hakkını satma veya ferağ etme gibi haklara sahiptir. Yalnızca çocuklarla sınırlı olan “miras bırakılabilecek” grup XIX. yüzyılda torunları da kapsıyor. Mukataa yönteminde ise kiracı, kiraladığı mülke bina inşa etme hakkı kazanıyor ve bu bina kişinin özel mülkü oluyor. Vakfa ait bina herhangi bir sebeple yıkılıp arsa üzerinde yalnızca kişinin yaptırdığı bina kalırsa, orası artık onun özel mülkü sayılıyor. Atçıl, Fatih döneminde tamamı vakıf mülkü haline getirilen İstanbul’da özel mülkiyetin ancak bu şekilde mümkün olabileceğinin altını çiziyor. Mülkleri; kiralayanların cinsiyetine, mülke tek başına mı yoksa ortaklaşa mı sahip olduklarına göre de tasnif eden Atçıl, ticarî mülk sahipleri arasında kadınların da yer aldığını söylüyor. Ticarî mülklerde müşterek mülkiyetin daha az olduğunu, bununsa ticarî ortaklıkların zayıf mı olduğu sorusunu gündeme getirdiğini belirtiyor. Piyasa ilişkilerinin genişleyip mal ve toprakların ticarileştiği XIX. yüzyılda emlakın nasıl el değiştirdiğini inceleyen Atçıl, bey‘, ferağ, intikal, tefviz ve istibdal şeklinde beş yöntem tespit ediyor. Emlakın değerine ilişkin tahriri, tahmini ve müzayede değerlerinin nasıl yorumlanması gerektiğine de değinen Atçıl, tahriri değerler temelinde yaptığı kategorizasyon sonucunda Cibali’de emlakın Saraçhane’den biraz daha değerli olduğunu tespit ediyor. Yine bu kayıtlar temelinde, Müslümanların ahşap, gayrimüslimlerinse kagir evlerde oturduğu şeklindeki kimi varsayımların gerçeği tam yansıtmadığının ortaya çıktığını belirtiyor.Tartışma bölümünde ise, XIX. yüzyıl İstanbul’unda önemli bir yekun oluşturan gayrimüslimlerin söz konusu kayıtlarda ne ölçüde temsil edildiği gündeme geldi. Atçıl, tahrirde bir mülkün Müslümana mı gayrimüslime mi ait olduğunun belirtildiğini; ancak, İstanbul’un farklı bölgeleri farklı gayrimüslim nüfus yapısı arz ettiğinden genel değerlendirmeler yapabilmek için daha geniş alanlara bakmak gerektiğini belirtti. Bu bağlamda, bazı kaynakların Müslim bazılarınınsa gayrimüslim nüfus hakkında veriler içerdiği de hatırlatıldı. XIX. yüzyılın ilk yarısında temettuat kaydı yapılmayan İstanbul için aynı yüzyılın ikinci yarısında neden böyle bir tahrir düzenlendiğine ilişkin olarak da, Atçıl, kişilerin servetini tespite yönelik temettuat kayıtlarının aksine 1875 tarihli bu tahririn emlak bazında yapıldığını ve buna bağlı vergi tespitini hedeflediğini söyledi.