Çatışmanın Dinamikleri: Din ve Felsefe Uzlaşmazlığı Üzerine
Medeniyet Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Tezgâhtakiler toplantı dizisi çerçevesinde Aralık ayında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Dr. Fehrullah Terkan, Çatışmanın Dinamikleri: Din ve Felsefe Uzlaşmazlığı Üzerine isimli eserinin (Elis Yayınları, Ankara 2007) temel iddialarını dinleyicilerle paylaştı.Din ve felsefe ilişkisine dair gerek Türkçe gerekse yabancı dillerdeki literatürün büyük oranda filozofların felsefe ile dini uzlaştırmaya yönelik çabalarına odaklandığına dikkat çeken Terkan, kendisinin söz konusu kitabında temelde, filozoflar cihetinden bir uzlaştırma çabasının bulunmadığını iddia ederek, geleneksel dinî tasavvurun temsil gücü yüksek bir örneği olarak kabul ettiği Gazzâlî’nin düşünceleri çerçevesinde dinin felsefeyle uzlaşmaz göründüğü noktaları irdelemeye çalıştığını belirtti.Çalışmasında önce Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd’ün din telakkilerini ve din ile felsefe arasında öngördükleri ilişkileri ele alan Terkan, ardından Gazzâlî’nin felsefe eleştirisinin temel dayanaklarını tespit etmekte ve nihayetinde bu iki tutumu bir değerlendirmeye tabi tutmaktadır. Terkan’ın başlıca iddialarından birisi, filozofların “uzlaştırma” olarak sunulan görüşlerinin aslında dini felsefe içinde açıklama çabasından ibaret olduğu ve dine, hakikati felsefeye kıyasla daha alt seviyede izah ve ızhar eden bir olgu olarak baktıkları yönündedir. Filozofların teorisinde hakikat, kesin kanıtlamaya yani burhana dayanan felsefe, ya da teorik ve pratik erdemlere bilfiil sahip olan filozofun tekelindeyken, din sadece bu “üst düzeydeki” hakikatin sembolik ifadesinden ibaret olup yegâne işlevi, hakikati “semboller” yoluyla halkın anlayabileceği seviyeye indirmek ve toplumsal düzeni/sürekliliği sağlamaktır. Hakikatin tekliği ve insanların idrak kapasitelerinin farklılığı ön kabullerine dayanan filozofların bu öğretisi, Terkan’a göre din ile felsefe arasında bir uzlaşmaya varma çabasından ziyade, dini felsefenin mâdûnu olarak değerlendirme anlamına gelmektedir. Zira onlar kendi yaklaşımları çerçevesinde bir din tanımı ortaya koymaktadırlar ve bu tanım doğrultusunda dini yerleştirdikleri konum -zaten felsefe ile dini eşit seviyede görmedikleri için- herhangi bir uzlaştırma çabasını gerektirmemektedir.Terkan’ın da işaret ettiği üzere, Gazzâlî’nin filozoflara yönelik eleştirisi de tam olarak bu noktadan hareket etmektedir. Filozofların dini felsefe karşısında “küçümseyen” tavırlarının temelinde Tanrı tasavvurlarının bulunduğu gerçeğinin farkına varan Gazzâlî, filozofların âleme hiç müdahale etmeyecek kadar onun ötesinde olduğunu savundukları Tanrı tasavvurunun, Kur’ân’da insanlara inanmaları için sunulan her şeye gücü yeten, irade sahibi, her şeyi bilen ve ahirette de mümin kullarını mükâfatlandırıp kendisine isyan edenleri cezalandıracak olan Allah tasavvuruyla çeliştiğini düşünmektedir. Tanrı tasavvurlarındaki bu farklılık, Gazzâlî açısından dinin insan için taşıdığı anlam ve önemin tespitinde de filozoflar ile meseleye din cephesinden bakanlar arasında derin bir uçurumun oluşmasına yol açmaktadır. Meseleye din zaviyesinden yaklaşanlar için din, insanla Allah arasında kurulan sıkı ilişkinin ve insanı dünya ve ahiret mutluluğuna götüren sağlam ve sarsılmaz bir yolun adıyken, filozofların gözünde din sadece hakikatin sembol ve örneklemelerle anlatımından ibaret hale gelmekte ve tüm insanlık yerine sadece sıradan halka hitap eden bir olguya indirgenmektedir.Terkan’ın Gazzâlî bağlamında dinin felsefeyle ilişkisindeki çatışma olgusunun temelinde yatan dinamikleri ayrıntılı bir şekilde irdelediği yaklaşık bir saat süren sunuşu, katılımcıların soru ve katkılarıyla zenginleşen zevkli bir tartışmayla nihayete erdi.